NİÇİN YAZILIR?
-ADANA-
Kimileri için yazmak bir alışkanlıktır:
“Yazmadan edemiyorum.”
Hatta:
“Yazmadan uyuyamıyorum.”
Kimileri için yazmak bir tutkudur:
“Yazmasam deli olacaktım.”
Kimileri için yazmak yaşama anlam aramaktır, kimileri için anlam vermektir.
Kimileri için yazmak bir kavgadır:
“Benim silahım kalemimdir, buyurun savaşa.”
Kimileri için yaşamı, dünyayı, olup bitenleri sarakaya almaktır.
Kimileri için ölümle dalga geçmektir.
Kimileri tanrıyı yüceltmek için yazar.
Kimileri tanrılı ya da tanrısız inançları yazar.
Kimileri kendini çağının bir tanığı olarak görür.
(Tanık, gördüğünü olduğu gibi, yani doğru olarak söylemekle yükümlüdür – tabii, söz konusu tanık yalancı tanık değilse.)
Kimileri haklıyı haksızdan ayırmak için yazdığını söyler.
(Bunda söz konusu olan, tanıklık değil, yargıçlıktır.)
Kimileri için bazı soruların karşılığını aramak ya da bulduğu karşılığı insanlığa sunmaktır.
Kimileri içinse yalnızca sorular sormaktır yazmak.
Kimi yazar insanlığı kurtarmak için alır eline kalemi.
Kimileri yurdunu kurtarmak için…
Kimileri de kendilerini kurtarmak için…
Kimileri içinde yaşadığı toplum düzenini beğenmez, bu düzeni değiştirmek için yazar.
Kimi yazar insanı değiştirmek ister.
Kimileri bu ikisinin birbirinden ayrılamayacağına inanarak kullanır kalemini.
Kimileri sözcüklerle oynar.
Kimileri cümlelerle.
Kimisi düşüncelerle…
Kimileri biçimlerle…
Kimileri suçluluk duygusuyla yazar.
Kimileri için bir eğitme…
Kimileri kendisi için yazdığını söyler.
(Ama gene de yayımlamaktan alıkoyamaz kendini.)
Kimileri halk için…
Özel olarak kadınlar ve çocuklar için yazanlar da vardır.
Kimileri bugün için yazar.
Kimileri yarın için…
(Farkına varmadan dün için yazanlar da vardır aralarında.)
Kimileri kargımak için yazar.
Kimisi de kargınmış olduğu için yazar:
“Yitirecek başka neyim var?”
Kiminin bir bildirisi vardır, onu bildirmek için yazar.
Kiminin bir düşüncesi vardır, onu dışa vurmak için yazar.
Kiminin bir derdi vardır, onu söylemek için yazar.
Bu arada, niçin yazdığını bilmeyenler de yok değildir.
Ben ara sıra yazanlardanım.
Sürekli düşünen ama ara sıra yazanlardan.
“Yazsam ne değişecek ki” diyenlerden.
Ya da söylenenlere ekleyecek sözü kalmayanlardan.
“Neyi değiştirebiliyor ki yazılanlar?” diyebilecek karamsarlığa erişenlerden.
Çoğu zaman yazmıyorum.
Çünkü “Yazacak ne kaldı ki? Söylenecek tüm sözler söylendi. Sözün bittiği yerdeyiz. İnsanlık kendini tekrar edip durmakta. İnsanın insana zulmü bitmiyor.” diye düşünüp düşünüp yazmaktan vazgeçenlerden.
Neden mi bu kadar karamsarım?
Çünkü canımı acıtıyor pek çok konu.
Haksızlık, adaletsizlik, kötülük, kötülüğe seyirci kalmak, haddini bilmezlik, cehalet, cehaletin prim yapması, sahtekârlık, zulüm, hâlâ savaş ve savaşa teşne olmak…
İnsanın insana zulmü bitmedikçe her şey anlamını yitiriyor.
Umut edemiyor insan hiçbir konuda zaman zaman.
Ama bugün yazmak istiyorum.
Yazma günümdeyim.
Umudu beslemek günümdeyim.
Cumhuriyet’imizin 100’üncü yılını kutladığımız şu günlerde “Yaşasın cumhuriyet, yaşasın umut!” diyorum.
Bitsin tüm savaşlar!
Bitsin insanın insana zulmü.
Kahrolsun kötülük.
İyilerin kazanacağı bir dünya düşlüyorum.
“Savaşa hayır!” diyorum.
“Nice 100 yıllara, cumhuriyet!” diyorum.
Yani umuda yelken açıyorum bugün.
Hoş kalın, sevgiyle, hoşgörüyle kalın.
Söz uçup gitsin, siz yazıyla kalın.