YAŞAM 

“O AN”LARIN PEŞİNDE

Zaman ne kadar basit, değil mi?

Her sabah gün doğuyor, ortalık aydınlanıyor; bir zaman sonra batıyor, her yer yine karanlık. Ertesi gün yine öyle, sonraki gün yine… Her gün, bir öncekinin aynısı.

Ne kadar sıradan, ne kadar tekdüze, ne kadar monoton!

Yaşam ne kadar basit, değil mi?

İnsanlar doğuyor, bir süre hayatta kalıyor ve ölüyor. Bu süreç, her insan için aynı. Sadece hayatta kalış süresi, dünyaya geliş ve gidiş şekli değişiyor; ama başlangıç ve son birbirinin aynısı.

Ne kadar sıradan, ne kadar tekdüze, ne kadar monoton!

Sadece başlangıcına ve sonuna bakarak karar verdiğimiz, değerlendirdiğimiz her şey için bu böyle. Hiçbirinin bir diğerinden farkı yok.

Tüm günler, tüm yaşamlar karbon kopya!

Oysa bugünümüzü, dünden, önceki günden ve hatta yarından farklı kılan, o gün içinde yaşadıklarımız ve yaşattıklarımız.

Yaptığımız her şey, sadece bizim değil, başkalarının da yaşamını değiştiriyor, sıradanlıktan uzaklaştırıp silinmeyen ve asla silinmeyecek izler bırakıyor.

Bıraktığımız izler güzelse, kendi yaşamımıza da, dokunduğumuz yaşamlara da mutluluk dolu anlar ekleniyor birbiri ardı sıra.

Güzel değilse bırakılan izler? Güzellikleri beklemekle geçiyor günler. Güzellikler gelsin ki, üzüntülerimizi alıp götürsün diye umutla bekliyoruz.

İlginçtir; minicik bir mutluluk için dağlar gibi mutsuzluklara cansiperane direniyor, o mutsuzluklarla inatla savaşıyoruz.

İlginçtir; kurak bir çöle düşen birkaç damla yağmurdan farksız olan o minicik mutluluk, o hiç bitmeyecek sandığımız mutsuzluklarımızı unutturmaya yetiyor, adeta yeniden doğuyoruz.

Tüm yaşamımız, o kendisi minik ama bize yaşattığı mutlulukları çok büyük olan “o an”ları aramakla geçiyor aslında.

Mutluluk dediğimiz şey, “o an”ların yaşamımızda bıraktığı izlerden başka bir şey değil.

Fotoğraf ve alt yazıları: Mustafa Öncül

Mutluluğun şekli yoktur… Sureti yoktur… Rengi, ışığı, gölgesi, sesi, kokusu, eni, boyu, ağırlığı yoktur… Ama belki de vardır. Bunlardan bir tanesidir, birkaçıdır, hepsidir. Ya da… Hiçbiri… Mutluluk tebdili kıyafet gezer; ta içinde bir yerde hissetmeden tanıyamazsın, anlayamazsın, yaşayamazsın. Hissettiğinde ise… Her bir yanından saçılır her bir yana, sen bile şaşırırsın. Ve… Unutamazsın. Unutmazsın. | Çakırlar – Konyaaltı / Antalya ©mustafaöncül
İstiyorlar ki hep bir şeyler için üzülelim, kahrolalım… Yüzümüz gülmesin, hep mutsuz, hep dertli olalım. Ölümü, üzüntüyü, yası, gözyaşını belki kutsamıyorlar ama olağanlaştırıyorlar ve hayatımızın sıradan bir parçası haline getirmemizi bekliyorlar. Sonra ne mi oluyor? Görünürde kötüler lanetlense de, gözler hep mutlu insanların üzerinde oluyor. Çocuğunun doğum gününü kutlayan anne baba ayıplanıyor. Meyhanede dostlarıyla iki kadeh içip efkâr dağıtanlara kızılıyor. Yeni bir hayatın başlangıcı olan, iki insanın ve yakınlarının en mutlu zamanı düğünlerde, nişanlarda iki tıngırtı dinleyip neşelenmeye bile utanılıyor. Bizi mutlu eden her şey yavaş yavaş azalıyor, gülmeyen yüzlerle doluyor dünyamız. Oysa en çok böyle zamanlarda ihtiyacımız var hayatımıza umut, mutluluk katacak güzelliklere. Var olan güzelliklerin değerini bilmeye o kadar çok ihtiyacımız var ki! Bu fotoğrafı Taksim’de çekmiştim. Bu kemancının da içinde olduğu birkaç müzisyen neşe içinde çalıp söylüyor, kendilerini de, çevredekileri de mutlu ediyordu. Fotoğrafa bakarken, “O her zaman kalabalık meydan, o İstiklal Caddesi sanki hayatın ta kendisi ve bu müzisyenler de o karmakarışık hayatın içindeki renkler” dedim kendime, “o renkler olmazsa, kuru, ruhsuz ve mutsuz bir kalabalıktan başka hiçbir şey kalmaz geriye! | Taksim / İstanbul, Kasım 2016 ©mustafaöncül
9 Kasım, Çarşamba… Mutat İstanbul seyahatlerinden biri. Akşam, ‘Sign Of The City’nin ödül töreni var… Yedi gibi başlıyor program… Erken gitmeyi gerektirecek bir durum yok… Zamanında gitsem yeter… Ben de aldım makineyi, ziyadesiyle kalabalık bir İstanbul akşamına doğru yürüdüm… Bu dayıya rastladım… Yanımdan geçiyordu… Bastım deklanşöre… Dayı bana baktı, gülümsedi, elinin ucu ile şapkasını tuttu, selam verdi… Hızlı akan İstiklal Caddesi kalabalığında yavaşça yürüdü, gitti. | İstiklal Caddesi / İstanbul, Kasım 2016 ©mustafaöncül
Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar