YAŞAM 

‘GÜN EKSİLMESİN PENCEREMDEN…’

Ne doğan güne hükmüm geçer,/ ne halden anlayan bulunur;/ ah, aklımdan ölümüm geçer;/ sonra bu kuş, bu bahçe, bu nur” diyor şiirinde Cahit Sıtkı Tarancı.

Ve devam ediyor:

Ve gönül, tanrısına der ki:/ -Pervam yok verdiğin elemden;/ her mihnet kabulüm, yeter ki/ gün eksilmesin penceremden!

Can Yücel ise, uzaklardan gülümsüyor:

Başka türlü bir şey benim istediğim:/ Ne ağaca benzer, ne de buluta./ Burası gibi değil gideceğim memleket/ denizi ayrı deniz,/ havası ayrı hava.

‘YEMYEŞİL VE GÜL PEMBE İLKBAHAR…’

Günler hüzün içinde, günler baharın neşesinden uzak geçip gidiyor, işte. Tek bir dileğimiz var: Yeter ki eksilmesin gün, penceremizden!

Gün eksilmesin ki erisin yüreğimizin kıştan kalan buzları dört bir yerden. Nisyana uğrayan her ne varsa gün yüzüne çıksın yeniden.

Şubat sonu ve mart başı düşen cemreler ömrümüzün baharlarına da güzelliğini versin, nisanda kokusuyla büyülendiğimiz portakal çiçekleri gibi içimizdeki umutları yeşertsin, arındırsın tüm kederlerden.

Fransız şair Gérard de Nerval gibi, nisanın güzel günlerine selam göndersin, “Yemyeşil ve gül pembe ilkbahar/ körpe, bir orman gerisi kadar/ açılıp gülerek çıkar sudan” desin.

Bir başka Fransız şair Arthur Rimbaud gibi, sessizliğin sesi eşliğinde, geceyi dizelesin:

Dinle, şu nisan gecesi/ yanında akasyaların/ tutkulu özlemini/ yeşil bezelye dalının!

‘YILDA BİR KERE ÇILDIRIR AĞAÇLAR SEVİNCİNDEN…’

Korona günlerinin ömrümüzden ömür çaldığı bir nisan gecesinde, açık olan penceremden baharın kokusunu içime çekiyorum. “Gece de eksilmesin penceremden” diyorum kendi kendime. “Memleketin denizi ayrı deniz, havası ayrı hava” diye de ekliyorum.

Gecenin sessizliğinde şairlerden bahar şiirleri okuyorum.

Bedri Rahmi Eyüboğlu gibi baharı türkülüyorum:

Yılda bir kere çıldırır ağaçlar sevincinden/ yılda bir kere uzatır avuçlarını yaprak/ sevincinden titreyerek/ yılda bir kere kendini verir toprak/ yılda bir kere yarılır bahçeler hazdan/ (…)/ kim bilir belki bir gün sulh olunca/ biz de çatır çatır çatlarız bin bir yerimizden/ ağaçlar gibi.

Orhan Veli Kanık gibi hissediyorum bazen de. Diyorum ki:

Sanma ki derdim güneşten ötürü/ ne çıkar bahar geldiyse?/ bademler çiçek açtıysa?/ ucunda ölüm yok ya/ hoş, olsa da korkacak mıyım zaten/ güneşle gelecek ölümden?/ ben ki her nisan bir yaş daha genç/ her bahar biraz daha âşığım.

‘GÖKKUŞAĞINDAN ŞAKAYIKLAR AKTI…’

Günler geceler eksilmesin pencerelerimizden. Denizimiz hep aynı kalsın, hep aynı havayı soluyalım. Nefesimiz hiç kesilmesin. Baharı kucak dolusu sevelim, baharda hep sevilelim. Ömrümüzün baharları hiç bitmesin.

Yazımızı, geçtiğimiz günlerde yitirdiğimiz şair Abdullah Nefes’in bir şiiriyle noktalayalım:

Bu sabah da uyandım/ sağ yanım ıssızlıktı/ sol yanımdaki boşlukla selamlaştım/ gökkuşağından şakayıklar aktı/ nehrin tam kıyısıydı/ güneş doğdu doğacaktı/ göğsümdeki devle boğuştum. // (…) // Hoş geldin ve güle güle gökyüzü gözlü/ bu sabah da uyandım/ kılıç gölgesindeki huzura/ hâlâ susan açlığa açıklığa/ boğuldukça boğan karanlığa doğru/ doğruldum ki/ cevizlerle zeytinler meyveye durmuş. // Cevizlerle, zeytinlerle/ güle güle/ bu sabah da uyandım.

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar