YAŞAM 

HOŞÇA KAL

Hoşça kal, sevgilim; ben topumu alıp çıkıyorum bu oyundan. Yoruldum ve sıkıldım aynı anlamsız döngü içinde aynı kötü sonlu öyküleri yazmaktan. Sözcüklerin sustuğu, henüz canlılığın bile başlamadığı başka bir evrende bir taş olmak istiyorum.

Küf rengi sevgiler, lağım kokulu öpüşmeler, acı sevişmeler, yüz karası söyleşmeler… Hepsini kör bir kuyunun içine sakladım, üstünü örttüm.

Sonunun nereye varacağı belli olmayan ıssız bir patikada yol alan bir korkak düşün, sevgilim. Mırıldandığı şarkılarla kendini avutmaya çalışan bir ürkek yürek… Rüyalarında bile ele geçiremediği aşkına tutunmaya çalışan bir hayalbaz… Bir günahkâr, yalancı cennetinin kapısından kovulan…

Daha ilk adımında dengesini yitirip düşen bir sirk cambazını düşün, sevgilim. Onun hayal kırıklığını ve utancını hisset.

İçinde inzivaya çekildiği camdan fanusu paramparça edilmiş bir meczuba üzül, sevgilim. Cam kırıklarının canını nasıl acıttığını hayal et…

Yürek çarpıntılarını fezanın eşsiz senfonisi sanan bir aptalı, dünyanın iyi bir yer olacağına inandırılmış bir zavallıyı düşün, sevgilim. Kaderinin düğümlerini çözmekle uğraşan bir hayal avcısını… Tıpkı Aslı’nın düğmelerini bir türlü çözüp vuslata eremeyen Kerem’in yanıp kül olması gibi… Tam bir dünya çıkmazı…

Gülten Akın ne diyordu, sevgilim:

Ah, kimselerin vakti yok/ durup ince şeyleri anlamaya.

Hoşça kal, sevgilim… Ben topumu alıp çıkıyorum bu inceliklerden yoksun, hoyrat oyundan. Artık, evrenin sonsuzluğunda ve dinginliğinde bir taş gibi zamanın akıp gitmesini bekleyeceğim yalnızca.

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar