TOPLUM 

‘İMAR PLANLARINIZIN ALTINDAKİ İMZAMI SİLEBİLİRSİNİZ’

Cumhuriyetin kuruluşunu takip eden zamanlarda yabancı bilim insanları davetli olarak ülkemize gelmişler ve önemli hizmetlerde bulunmuşlardır. 1933 yılında Alman Bilim Adamları Yardımlaşma Derneği Başkanı Prof. Philip Schwartz davetli geldiği ülkemizde yabancı profesörlerin Türkiye’de çalışma koşullarını belirleyen genel bir anlaşma imzaladı. Yüksek ücretler ödenmesine karşın genç Türkiye Cumhuriyeti’nin bilimsel uyanışına katkı yapma beklentisi ile hareket ediliyordu.

1924’te, Columbia Üniversitesi’nden eğitimci ve ünlü felsefeci Profesör John Dewey, 1925’te Alman Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Eğitim Danışmanı Profesör Alfred Kühne, 1927’de Belçika’dan ünlü eğitimci Omar Buyse, İsviçreli Profesör Albert Malche alanlarında hizmetler ürettiler. 1933 yılından sonra Nazi Almanya’sından kaçan bilim insanları için önemli ülkelerden biri de Türkiye oldu. 1945’e kadar 140 Alman profesörü Türk üniversitelerinde görev almıştı.

Tarihi açıdan Almanya ile bağların varlığı ve iyi ilişkilerin neticesinde Cumhuriyet’in kuruluşundan sonra ilk büyükelçilik binasının Almanlarca inşa edilmesi sürpriz olmadı. Bu dönemde Türkiye’de önemli isimlerden birisi de Hermann Jansen oldu.

Jansen; 1869 yılında Almanya’nın kuzeyindeki Aachen kentinde doğmuş ve burada mimarlık ve şehir planlama eğitimi almıştı. 28 yaşında Berlin’e taşınması ve bir dergideki editörlüğünü Berlin, Köln, Rendesburg, Halberstad ve Husum kentlerinin şehir planlamaları üzerinde çalışması takip etti. Prusya Sanatlar Akademisi’nde çalıştı, Prusya Kamu İşleri Bakanlığında Şehircilik Danışma Kurulunda faaliyet gösterdi ve Berlin Mimarlar Derneği ve Alman Mimarlar Birliği üyesiydi. 1909 yılında Berlin İmar Planı Projesi ile dünya çapında ün kazandı. Birinci Dünya Savaşı nedeniyle plan uygulanamasa da kazanılan bu ün, Jansen’e 20’ye yakın Alman kentinin imar planlarını hazırlama fırsatı yarattı. Bergen, Lodz, Prag, Madrid ve Budapeşte gibi Avrupa şehirlerinin imar planlarında Hermann Jansen imzası vardı.

1919 yılında Stuttgart Teknik Üniversitesinden doktora unvanı almış ve ertesi yıl da Berlin Charlottenburg Teknik Üniversitesinde kent planlama üzerine onursal profesör olarak çalışmaya başlamıştı. İşte, böylesine önemli bir mesleki kariyerin en olgun döneminde Jansen’in yolu Türkiye’ye düştü. Ankara Belediyesinin imar planı için açtığı yarışmayı Hermann Jansen kazandı.

Jansen yeni kurulacak başkent projesine heyecanla yaklaştı. Yeni bir şehir kurmak fikri onu motive ediyordu. “Yepyeni bir şehir kuracaksınız, dünyaya yepyeni ve çok güzel bir örnek vereceksiniz” diyor ve önemli bir ayrıntıya dikkati çekiyordu: “Avrupa kentlerinin hemen hepsi motordan önce yapılmıştır. Bu ise eski düzenleri altüst eden bir şeydir.” Jansen, otomobiller için ayrılmış geniş caddeler ve yan yollar öneriyordu.

Jansen’in Atatürk’e sorduğu “Bir şehir planını tatbik edebilecek kadar kuvvetli bir idareniz var mıdır?” sorusuna Atatürk’ün çok kızdığı ve “Koca memleketi yedi düvelin elinden kurtarmışız, bir ortaçağ saltanatını yıkarak yerine devleti kurmuşuz, bunca devrimler yapmaktayız. Bütün bunları başaran bir rejimin bir şehir planını tatbik edebilecek kuvvette olup olmadığı nasıl sorulabilir!” dediği söylenir. Ancak Jansen kaygılarında zamanla haklı çıkmaya başlar. Spekülatif arsa ve toprak hareketleri, bürokratların engellemeleri, plana müdahaleler, artan kiralar planı zaman içinde uygulanamaz hale getirir. Jansen’in Türkiye macerası sadece Ankara ile sınırlı değildir. Jansen; İzmit (1937), Mersin-Gaziantep (1938), Ceyhan-Tarsus (1939) ve Adana’nın (1940) imar plânlarını da hazırladı.

Jansen’in Adana ile olan ilk ilişkisi 1932 yılına dayanmaktadır. Dönemin Adana Belediye Başkanı Turhan Cemal Beriker, Jansen’i Adana, Mersin ve Tarsus’ta incelemeler yapmak üzere davet eder. Bu gezi esnasında Mersin Belediye Başkanı Mithat Toroğlu da kendi kentlerinin imar planını hazırlamasını ister. Adana Belediyesi kent planı konusunda Jansen ile 1932 yılında anlaşır. Jansen Adana’yı tanımlarken “Verimli tarım, ticaret ve sanayi şehri, sıcak ama sağlıklı iklime sahip ideal bir Türk kenti” ifadelerini kullanır.

1936 ve 1937 yıllarında Jansen’in hazırladığı 3 plan Seyhan bölgesini içerirken, 1940’ta Yüreğir de plana dâhil edilir. Seyhan’da kentin tarihi dokusu korunarak ticaret ve kültürel yapıya işlevsellik kazandırılmaya çalışılmıştır. Özellikle kentin tarihi yapıları yaya trafiğinin rahat hareket edebileceği şekilde konumlandırılırken, görüntü kirliği yaratan niteliksiz yapıların yıkılması önerildi. Kent 5 ana ticaret bölgesine ayrılırken Küçüksaat, kent meydanı olarak planlandı ve bir de kapalı çarşı önerildi. Bu bölgede iki katlı evler ve belediye binası, Tepebağ’da ise yeni bir hastane öngörüldü. Mevcut yapıları koruyarak ana caddeler ve yeni istasyonun trafiğinin çakışmayacağı, güney-kuzey doğrultusunda açılacak yollar ve güneş ve rüzgârdan faydalanacak konutlar inşa edilmesi planlandı. 

Örnek olarak inşa edilen bugünkü Yüzevler bölgesinde numune mahalle projesi, müstakil ve bahçeli evlerle planlandı. Atatürk Parkı ve Stadyum’un oluşturulması gerçekleşirken, örnek mahalleler İkinci Dünya Savaşı’nın sıkıntılı döneminde istenildiği şekilde sonuçlandırılamaz.

Havalimanının konumu ve sanayi alanları belirlendiği şekilde konumlanır ve o dönemde planda yer alan ve daha sonra 1950’lerde taşınan yarış pisti bir başka önemli yeniliktir. Planın kent merkezini ilgilendiren Tepebağ Hastane Projesi ve bugünkü Mestan Hamamı’nın olduğu bölümün yıkılması uygulanamaz. Atatürk Caddesi, Gazipaşa ve Ziyapaşa bulvarları ve yeşil alan olarak Atatürk Parkı oluşturulur. Bahçeli iki katlı evler inşa edilir. 1960’lara kadar Kurtuluş, Cemalpaşa, Reşatbey gibi mahalleler bu plana uygun inşa edilir. Bu bölgelerde yeterli sayıda park, spor alanı, okul, tiyatro ve yeşil-ağaçlı bir bölge oluşturulması planlanır. Ziyapașa Bulvarı istasyon binasıyla ve Gazipaşa Bulvarı Kasım Gülek Köprüsü’yle buluşacak şekilde inşa edilir. 1940 planında kentin istasyon yönünde kuzeye doğru genişlemesi öngörüldü. Ancak tüm bu planlarda yüksek binalar öngörülmez iken, daha sonraki yıllarda iki katlı bahçeli evler yerini, yapılan imar değişikliği ile yüksek binalara ve apartmanlara bırakmaya başladı.

Sanayi tesisleri için alanlar düzenlenir, fabrikalarla beraber işçi konutları planlanır. İdari ve askeri yönetim birimleri, hastaneler, merkezler, müzeler, okullara planlamada yer verilir. Adana için yıllarca ciddi bir sosyal ve ekonomik öncelik olarak yer alan mevsimlik işçiler için konaklama ve rekreasyon gereksinimi planda yer bulur.

Jansen, bugünkü Mersin’in temel yerleşim planına da damgasını vurur. Jansen, Mersin’de liman bölgesini ve eski kent dokusunu ticari gelişme bölgesi olarak adlandırırken, plaj şehir olmasını sağlayacak şekilde deniz ile bağlantısının sağlanması gerekliliğinden hareket eder. Denize doğru açılan yaya koridorları ve yollar Jansen’in kentin denize olan bağını kuvvetlendiren en önemli unsurlardır.

Aradan geçen yıllara ve değişen gereksinimlere rağmen kentin cazip alanları içinde Jansen’in planladığı yerlerin olması seçimlerdeki isabetin bir göstergesidir. Gerek Adana’da gerek Mersin’de kısa sayılabilecek süreçte bu planlar 80’li yıllara kadar etkisini yoğun olarak hissettirmiştir. 80’lerden sonra kent planlamalarını yapma yetkisinin belediyelere devredilmesi ile beraber hepimizin yakından bildiği gelişmeler ve süreçler yaşanmıştır. 

1940 yılında Türkiye’den ayrılırken içinde kalan bir ukde olarak Hermann Jansen istediklerini başaramamanın üzüntüsü içindedir ve “Ankara imar planının altındaki imzamı silebilirsiniz” sözüyle Türkiye macerasını sona erdirir. 5 yıl sonrasında ise, 20 Şubat 1945 tarihinde Berlin şehrinde vefat eder.

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar