DİYAGONAL DİYALOGLAR – 1: RENK VE KOKU…
-KOCAELİ-
– Papatyalar ne güzeller, değil mi?
– Evet, güzeldir.
– Bir arı olsaydım ya da bir kelebek, papatyadan başkasına konmazdım.
– …
– Düşünsene, ikimiz uçuşurken geliyoruz, papatyaya konuyoruz. Ortasındaki sarısına batıyor ayaklarımız, sarılar bulaşıyor her bir tarafımıza, sapsarı oluyoruz. Baştan ayağa papatya sarısı oluyoruz.
– …
– Beyaz yaprağına geçip şöyle bir yaslanıyoruz, güneşe karşı kafanı geriye doğru atıp dinleniyoruz.
– …
– Papatyanın yağı bedenimizi sarmalıyor; yumuşacık, tertemiz… Harika, değil mi?
– …
– Tam bir papatya oluyoruz.
– …
– Hafif bir rüzgâr esince papatyayla beraber salınıyoruz… Sıcaktan bunalırken hafif serin bir esinti içimizi yaşama sevinciyle dolduruyor. Sen de seversin, değil mi?
– …
– O-oh, canım çok çekti! Sence güzel olmaz mıydı?
– Ama leylaklar da güzel kokarlar.
– Ne?
– Leylak diyorum, güzel kokmaz mı? Ben çok severim. Sabun, deterjan gibi şeyler alırken leylak kokulusunu seçerim hep.
– …
– Rengi de güzeldir; kendine has: Leylak rengi…
– …
– …
– Bak, en iyisi ne yapalım, biliyor musun?
– Ne yapalım?
– Sen git, leylaklarını kokla; ben gidip papatyalara konayım!