BİR GÜN BELKİ HAYATTAN…
-ADANA-
Eski fotoğraflar beni öylesine heyecanlandırır ki.
Duygulanırım.
Hatta bakarken bir-iki damla gözyaşı düşer fotoğrafa.
Eğer o fotoğraftaysam o anki zamana giderim.
Gittim bile.
Biraz önce Nuri Amca, babamın şimdiki Büyük Postane’nin karşısındaki tabela atölyesine geldi.
Bir koşu gidip çay söyledim.
Uzunca sohbet ettiler.
Ben, karşı köşedeki –bir zamanlar Ermeni kilisesinden okula dönüştürülmüş– İstiklal İlkokulundan çıkmış, eve gitmeden önce babama uğramıştım.
Zaten okuldan çıktıktan sonra babama görünmeden eve gidemezdim.
Yine böyle bir gündü.
Sanırım okul çıkışıydı.
Üzerimde kurşuni okul kıyafeti.
Beyaz yakam.
Ve göğsümün sol tarafında okul arması.
“O” harfinin içinde “İ” harfine sarılmış “S” harfi.
İstiklal İlkokulu.
O güzelim bina yok artık.
Fotoğraftaki dört kişi gibi.
Kapı önüne çıktık, yan yana durduk.
Babamın elleri omuzlarımda.
Güven veriyor bana.
Yüzlerde hafif gülümsemeler.
Ben de bir tedirginlik.
Neden, bilemiyorum.
Kameraya baktık.
ÇIT.
Ve aradan yıllar geçti.
Şimdi fotoğraf elimde.
Babamın sağında Nuri Usta.
Babamın yakın dostu.
Konuşkan, neşeli biri.
Lavgar Duran’ın oğlu.
İyi bir demirci ustası.
İyi bir sanatkâr.
Babamın solunda ise kalfaları.
Öndeki Mehmet Abi.
El yazısı çok güzeldi.
Adana’daki Arap toplumunun çok değer verdiği birisi olduğunu sonradan öğrendim.
Arkada, atölyesini açtıktan sonra tabelalarına “Karlıova Özer” imzasını atacak olan Özer Abi.
Bu satırları yazan bir ben yaşıyorum.
Şimdilik…
Gidenlere selam olsun.