PSİKOLOJİ TOPLUM 

BİZLER NASIL ZOMBİLEŞTİK?

Okumak ve yazmak şu ana kadar bulunmuş en besleyici meditasyon yoludur.” – Kurt Vonnegut

Sevgili dostlar, bu yazım biraz uzun oldu ama aslında anlatacak çok daha fazla şey var, bilmenizi isterim. Sıkılmayıp okumanızı tavsiye ederim. Yeni bir şeyler bulacağınızdan eminim.

Takıntı, psikiyatride, “yanlış olduğunu bildiğimiz halde kafamızdan atamadığımız, mantık ve muhakeme ile uzaklaştırılamayan, arzu edilmeyen saplantı halindeki fikirler” olarak tanımlanır. Bazı insanlar sabit fikirli, tekdüze ve yıkıcı davranışlardan kendini alıkoyamaz. İnsan ilişkilerine ket vuran yüksek ego ile narsistik kişilik bozukluğu bir arada dayanılmaz ve yıkıcı bir ilişki bozukluğu ile karşınıza çıkar. Mantık devre dışı kalır, çoğu zaman kendimizi gerçek olmayan, uydurulmuş veya abartılmış mağduriyet senaryoları içinde buluruz.

Yaşama Tutunmak İçin Nedenler’ kitabında Matt Haig, kendi yaşadığı çok ağır depresyonu ve hissettiklerini anlatmış. Kitap bilimsel bir sunum değil, bir roman niteliğinde olup kendi gerçekliğini ele almıştır. Evinden çıkıp markete giderek alışveriş yapmanın bile ağır bir stres yarattığı bir duygu durumu, telefona cevap verememe, televizyon izleyememe, konuşmak gerektiğinde bile konuşamama halinin mümkün olabileceğini düşünmek bile ürkütücüyken yıllarca nasıl bu hayatı sürdürdüğünü kitabında anlatmış. Anne ve babası ile buluşması bile panik atağa yol açarken onların bilinçli çabaları ile yaşama tutunmuş.

Beni en çok etkileyen yönü ise, sevgilisi Andrea’nın bu süreç içerisinde her zaman ne olursa olsun yanında olması ve ona destek vermesiydi. Üstelik her dakika, her saniye sıra dışı ağır koşullar altında hiç bıkıp usanmadan normal şartlarda bir insanın yapmaktan küçük bir tereddüt bile duymayacağı hareket veya davranışın büyük bir strese dönüştüğü, büyük acı veren iç çöküntüsünü yaşayan bir insana yıllarını tüketen bir sevgilinin sadakati.

İnsan ister istemez kendi hayatında yaşadıkları ile kıyaslıyor. Posta koyan, rest çeken kadınları, arkadaşları, hatta aile bireylerini hatırlıyorum.

Bugün bir konuyu önemli bulduğum için ele almak istiyorum. Bilindiği gibi bilgisayarlar, insan beyni fonksiyonlarına benzer altyapı oluşturulacak şekilde tasarlanmıştır.

Software” insanın bilinçaltına karşılık gelen yazılımdır; “hardware” ise insandaki bilince karşılık gelir ve bilgisayarın donanımıdır.

Software, bilgisayarı satın aldığımızda fabrikası tarafından kullanım özelliği olarak kullanıcıya sunulan altyapıdır. Kullanıcı onu göremez fakat fonksiyonların ikonları ile çalışma yapacağımız özellikleri açarak kullanır. Yeni özellikler eklemek, hardware açık iken bile görünmeyecek şekilde bu altyapıya yeni özellikler kazandırılabilmektedir. Softwaree bilgi yüklemek çok hızlıdır, 1 saatlik bir video bile 3 dakika içerisinde yüklenebilmektedir. Bilinçaltı da aynıdır, saniyeler içinde milyonlarca veriyi hafızamıza yükleyebilmektedir.

Kabaca, bu çalışma prensibine dayanarak insan üzerinde de etkili dışsal uyaranlar yoluyla insanlar farkında bile olmadan etkilenmektedir. Reklamlarda da bu etki görünmez mesajlarla izleyicide vazgeçilmezlik algısı yaratılabiliyor.

Kendi çıkarlarını bile hiçe sayarak zombiye dönüşmüş taraftar insan kitlelerini gördükçe bunları düşünmekten kendimi alıkoyamıyorum. Son yıllarda sıkça kullanılan “subliminal mesaj” ifadesinin anlamı işte budur. İngiltere’de hastanelerde açık bir müziğin gerisinde kulağın duyamayacağı, fakat bilinçaltına hitap eden frekansta verilen subliminal iyileşme mesajlarının hasta üzerinde çok olumlu etkisi olduğu, iyileşmenin hızlandığı gözlemlenmiştir.

Ancak bu mesajlar kötüye de kullanılabilmektedir. Hapishanelerde veya bazı televizyon ekranlarında insanlara nefret yükleyerek onları mantık dışı bir taraftar kitlesine dönüştürülebilmektedir de. Hapishanedeki bir mahkûmu cihat ettirmek için güdülemek olmayacak bir varsayım değildir. Bunu tespit edip yasaklayacak dürüst, güvenilir bir yönetim anlayışına gereksinim var. Bütün bunlarla ilgili her ne kadar bir kanıtım olmasa da şüphe duyduğum davranış bozukluklarının toplumda egemen olduğunu fark ediyorum. Bu çok ciddiye alınması gereken bir durumdur.

Bu yöntemin kullanıldığını düşündüğüm bir uygulama da “Doğrudan Satış Yöntemi” denilen bağımsız distribütörlük ile başlayıp kademelendirilen bir satış organizasyonu ağı ile çalışan bu yöntemde asıl amaç herkesi distribütörlüğe yönlendirerek şirket bağımlılığı yaratma yöntemidir. Aslında her distribütör aynı zamanda tüketici olduğundan, şirket satışlarını garanti altına almaktadır. Online ya da büyük otel toplantılarını sıklıkla yapan bu şirketlerin üyelerinde davranış bozuklukları, insanlardan kopma, rahatsızlıklara aldırmadan yapılan ısrarlar nedeniyle tanıdığım pek çok insan bu yöntemden yaka silker duruma gelmektedir.

Asıl sorun, giderek öfkeli, tehditkâr, aşağılayıcı tutumları ile kendileri fark etmeksizin iletişime geçtikleri insanları taciz etmeleridir.

Elinizde böyle bir ürün varken ben işsizim demek para kazanamıyorum demek aptallıktır” gibi aşağılayıcı sözüm ona kamçılayıcı beyin yıkamaları her toplantıda tekrar tekrar söylenmektedirler.

Sahneye çıkarak konuşan üyeler, astronomik para kazandıklarını söyler, söyledikleri rakamlarla refah içerisinde yaşamaları gerekirken asla böyle bir durumları yoktur.

Sahneye çıkanların başka söyledikleri şey de, bir meslek ve iş yeri sahibiyken o işi bırakıp bu işle uğraştıklarını ve ne kadar iyi bir karar verdiklerini anlatmalarıdır.

Kimisi zayıf ve çelimsizdir, ürün sayesinde sağlığına kavuştuğunu söyler. Kimisi kiloluyken ne kadar kilo verdiğini anlatır.

Her seferinde bir başarı öyküsü vardır. Kimlerin ne kadar zenginleştiği, lüks bir otomobili bu ürün sayesinde aldıkları anlatılır. Herkesin ağzının suyu akar, slaytlar ve slaytlar, muhteşem fotoğraflar ve kıskançlık kamçısı beyin ise “off”.

Ama 10 yıl ya da 15 yıl geçtiği halde kendisinde ekonomik gelişme gerçekleşmediğini bilen üye bunu kendi başarısızlığına, aptallığına yorar. Bu, derin içsel bir travmadır aslında ama yiğitliğe yine de leke sürmez. Sahnede çok Amerikanvari bir şov, normal olmayan çocuksu bir sevinç ile tuhaflıklar silsilesinde bilinçaltında “Bu ürün, bu kadar faydalı olduğu halde bu geri zekâlı müşteriye anlatamıyorum” öfkesi ile toplantıdan çıkan insanlar sağa sola yeniden hamle yapar. “Daha fazla çalışacağım, ben de çok kazanacağım” motivasyonu ile dağılırlar.

Burada ürün kalitesi ve yararlılığı ile ilgili bir sorun olmayabilir; ancak bu pazarlama yöntemi, tam bir sömürü düzeni gibidir. Emeğin çok fakat kazancın küçük olduğu açıkken çok kazandıklarına dair söyledikleri ise çok çok şüpheli…

Ve en tehlikelisi ise bu insanlar artık hiçbir şekilde normal ilişki sürdürememektedirler. Hepsi aynılaşmakta ve garipleşmektedirler. Onların izni, haberi olmaksızın bilinçaltının telkinler kullanılmakta olduğu çok açıktır.

Bir uzman ekibiyle bu satış yönteminin sorgulanmaya incelenmeye tabi tutulması gerektiğini düşünüyorum. Beyin hücrelerine kadar Amerikan sömürüsüne maruz kalan yakınlarımızı yeniden kazanmak istiyoruz.

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar