TOPLUM 

BİLİM ÇAĞINDA ‘KURBAN’ RİTÜELİ

14’üncü ve 15’inci yüzyıllar arasında yaşamış olan Aztekler ve Mayalarla ilgili Atatürk’ün görevlendirdiği Meksiko Maslahatgüzarı Tahsin Mayatepek’in 1937 yılında Ulu Önder’e gönderdiği raporunda Orta Doğu’daki İslamiyet öncesi bazı inançların Orta Amerika’daki kalıntılarına ulaşmak amaçlanmıştı. Turan Dursun’un ‘Din Bu’ kitabında bu ilişki detaylı olarak anlatılmıştır. Güneş, ay, yıldız gibi gök tanrılarına inanan Orta Doğu’da sabiiler kavminin inanç sistemi ile benzerlikleri raporlanmıştır. Azteklerdeki ‘Kurban’ geleneğini aşağıda ayrıntılı olarak verdim.

Muazzez İlmiye Çığ’ın ‘İbrahim Peygamber’ adlı kitabında anlattığına göre Hz. İbrahim, yaşamı boyunca önce putperestliği, sonra sabiiliği, yani gök tanrı inancını kabul ediyor ve toplumdan gelen tepkiler sonrasında görünmez tanrıya inanmaya devam ediyor.

Kurban’ olayı Muazzez İlmiye Çığ’ın kitabında kısaca şöyle anlatılmaktadır:

Hz. İbrahim, Sera ile evlidir; ancak 90 yaşındadırlar. Çocukları olmamıştır, karısı Sera ona zürriyetinin devam etmesi için cariyesi Hacer’den çocuk sahibi olmasını kabul eder ve Hz. İbrahim’e teklif eder. Hacer hamile kalır ve çocukları olur, adını İsmail koyarlar. Tam da bu sırada Sera da hamile kalır ve Sera’dan olan çocuklarının adını İshak koyarlar. Sera, Hacer’i kıskanır ve onu kovdurur. Hacer, oğlu İsmail ile çöl ortasına bırakılır. Geleneğe göre doğan ilk erkek çocuk tanrıya kurban edilmesi gerekiyordur. Hz. İbrahim, İsmail’i kurban etmek ister; ancak cariyeden olan çocuk öz çocuk sayılmadığı için halk, Hz. İbrahim’e İshak’ın kurban edilmesi için baskı yapar.

Tevrat’ın Yaratılış bölümünde İshak’ın tanrıya yakmalık sunu olarak kurban edilmesi anlatılır.

Bölüm 22’de Hz. İbrahim’in oğlu İshak’ın kurban edilişi anlatılmaktadır:

– Daha sonra Tanrı, İbrahim’i denedi. “İbrahim!” diye seslendi. İbrahim, “Buradayım!” dedi.

– Tanrı, “İshak’ı, sevdiğin biricik oğlunu al, Moriya bölgesine git,” dedi, “orada sana göstereceğim bir dağda oğlunu yakmalık sunu olarak sun.”

– İbrahim sabah erkenden kalktı, eşeğine palan vurdu. Yanına uşaklarından ikisini ve oğlu İshak’ı aldı. Yakmalık sunu için odun yardıktan sonra, Tanrı’nın kendisine belirttiği yere doğru yola çıktı.

– Üçüncü gün gideceği yeri uzaktan gördü.

– Uşaklarına, “Siz burada, eşeğin yanında kalın,” dedi, “tapınmak için oğlumla birlikte oraya gidip döneceğiz.”

– Yakmalık sunu için yardığı odunları oğlu İshak’a yükledi. Ateşi ve bıçağı kendisi aldı. Birlikte giderlerken İshak, İbrahim’e, “Baba!” dedi. İbrahim, “Evet, oğlum!” diye yanıtladı. İshak, “Ateşle odun burada ama yakmalık sunu kuzusu nerede?” diye sordu.

– İbrahim, “Oğlum, yakmalık sunu için kuzuyu Tanrı kendisi sağlayacak” dedi. İkisi birlikte yürümeye devam ettiler.

– Tanrı’nın kendisine belirttiği yere varınca İbrahim bir sunak yaptı, üzerine odun dizdi. Oğlu İshak’ı bağlayıp sunaktaki odunların üzerine yatırdı.

– Onu boğazlamak için uzanıp bıçağı aldı.

– Ama Tanrı’nın meleği göklerden, “İbrahim, İbrahim!” diye seslendi. İbrahim, “Buradayım!” diye karşılık verdi.

– Melek, “Çocuğa dokunma,” dedi, “ona hiçbir şey yapma. Şimdi Tanrı’dan korktuğunu anladım, biricik oğlunu ondan esirgemedin.”

– İbrahim çevresine bakınca, boynuzları sık çalılara takılmış bir koç gördü. Gidip koçu getirdi. Oğlunun yerine onu yakmalık sunu olarak sundu.

– Oraya “yahve yire” adını verdi. “Tanrı’nın dağında sağlanacaktır” sözü bu yüzden bugün de söyleniyor.

– Tanrı’nın meleği göklerden İbrahim’e ikinci kez seslendi: “Tanrı diyor ki, kendi üzerime ant içiyorum. Bunu yaptığın için, biricik oğlunu esirgemediğin için seni fazlasıyla kutsayacağım; soyunu göklerin yıldızları, kıyıların kumu kadar çoğaltacağım. Soyun düşmanlarının kentlerini mülk edinecek. Soyunun aracılığıyla yeryüzündeki bütün uluslar kutsanacak. Çünkü sözümü dinledin.”

– Sonra İbrahim uşaklarının yanına döndü. Birlikte yola çıkıp Beer-Şeva’ya gittiler. İbrahim Beer-Şeva’da kaldı.

Aztekler de dinsel törenlerinde insanların kurban edildiği geleneklerinde kurbanlık sıkıntısı çekince “Çiçek Savaşları” adını verdikleri köle yakalama savaşı yaparlardı. Komşu kabilelerle anlaşmaya vardıktan sonra “Çiçek Savaşları” denilen seferlere çıkarlardı. Bunlar Azteklerin topraklarını genişletmek için yapılan savaşlar değildi. Amaç tanrılara kurban kesmek için çok fazla savaş esiri toplamaktı. “Çiçek” tutsakları güneş tanrısına kurban edilirlerdi. Kurban kesildikçe güneş tanrısının yollarına daha rahat devam etmelerini sağlayacağı inancı yaygındı. Bu inanç o kadar çok yayılmıştı ki bazı aileler çocuklarını gönüllü olarak rahiplere teslim ediyorlardı.

Dinsel inançlarında savaş ve güneşi “Huitzilopochtli”, yağmuru “Tlaloc” adındaki tanrılar temsil ediyordu. Ayrıca yarı tanrı ve yarı kahraman tüylü yılan olan “Quetzalcoatl” adlı tanrıya da inanıyorlardı. Savaş ve güneş tanrısı olan Huitzilopochtli için her yıl bir genç insanı kurban olarak sunuyorlardı. Bu kurban genellikle savaş esirleri ve köleler arasından seçilirdi. Kurban edilen insanın kanı ve yüreği savaş ve güneş tanrısına sunulurdu. (Bkz: ‘Beyaz Ülke’, Ali Narçın)

Görüldüğü gibi bu inancı 14’üncü yüzyılda devam ettiren Azteklerde de tanrıya insan kurban etme geleneği değişerek sürmüştür.

Biz, bugün 21’inci yüzyılda, bilim yüzyılında, yani insanlığın geliştiği yüzyılda bunu hâlâ sürdürmekteyiz.

Ama bir farkla: İnsan yerine hayvan kurban ederek…

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar