‘EY, HER ŞEY BİTTİ DİYENLER!..’
-ADANA-
Bir kara yazıydı alnımızdaki… Yaşamalıydık, yaşanmalıydı, yaşanacaktı. Yoksulun evi başına yıkılacaktı. Enkaz altında can pazarı… Genci, yaşlısı, çocuğu, kadını hep birlikte kopacaktı bu yalan dünyadan. Tabutlar önünde devlet büyüklerimiz halka seslenecekti: “Bu felaketler bizim için büyük bir imtihan!”
Azrail, neredeyse depreme bile gerek kalmadan, ha yıkıldı ha yıkılacak diye beklenen evlerde yaşayan yoksulların üzerinde dolaşıyordu. Oysa yokluk olmasa ne işi vardı o kadar insanın o evlerde… Üstelik de devlet kapılarına dayanmışlardı kaç kere ellerinde dilekçelerle evler çürük diye…
Ardından yine bir afet gelecekti. Devlet büyüklerimiz yine gidecekti çaresizliğin kol gezdiği o yerlere ve yine seslenecekti halka: “Her nefis ölümü tadacaktır!” Hiçbirisinin böyle bir akıbetle imtihan olacakları akıllarından belki de geçmiyordu ama işte geldi ve yakaladı.
Doğal afetler dışındaki iş cinayetlerinin de sorumlusu kaderdi(!). Bir günde 301 kişi ölecekti. Hem de dönemin sayın bakanının dediği gibi, “acı çekmeden ölecekti”, “güzel ölecekti”. Dua timleri gönderiliyordu bölgeye.
Sakalı göbeğinde dua timleriyle, iktidarın en tepesindekileriyle halk teselli ediliyor ve mesaj veriliyordu: “Takdir-i ilahi, fıtrat!” Bunlar olağan şeylerdir. Literatürde iş kazası denilen bir olay vardır. Bunun yapısında fıtratında bunlar var.
İş cinayetleri, depremler, yangın, sel… Kara bulutlar dolaşıyor üzerimizde. Yangınların nedeni, suikast olabilirmiş. Ne hikmetse ağırlıklı olarak muhalefet partisi belediyelerinin sorumluluk alanlarındaki bölgelerde yangınlar çıkmış.
Peki, hiç mi sorumlusu yok bu işin? Hani çakmak çaksalar yakalıyordunuz. Yangın başladıktan sonra saatlerce bir tek helikopter niye kaldırılmadı? Hani yangına 10 dakika içinde müdahale edebiliyordunuz? Ormanlarımız cayır cayır yanarken THK uçakları neden uçurulamadı?
Millet olarak her türlü felaketle imtihan ediliyoruz, yetmiyor, bir de IBAN numarası ile kampanyaya davet ediliyoruz. Somali’ye yıllık 30 milyon dolar hibe gönderebiliyoruz da THK uçakları için 4 milyon doları niye bulamıyoruz?
Bu arada tasarruf tedbirlerinin içinde saraylar, uçaklarınız, lüks makam araçlarınız da var mıydı?
Sahi, 128 milyar dolar nerede? Ayasofya çok şükür ibadete açıldı(!)… Elinde kılıçla hutbe bile okudu Diyanet’in başkanı.
Pandemiyle birlikte yüz binlerce iş yeri kapandı, garsonlar, müzisyenler canına kaydı. Meclis kapılarında, devletin valiliği önünde kendini yaktı işsizler. Bir eline iş, ötekine aş yazıp kendini astı insanlar…
Atanamayan öğretmenler, atanamadığı için canına kıyan öğretmenler, pandemide ihtiyaç olmasına rağmen atanamayan sağlıkçılar… Köprü, otoyol, hastanelerde batan para, müteahhitlere, havuz medyasına oluk oluk akıtılan kaynaklar… Oysa EYT’liye yok o kaynak!
Yangını, seli, depremi, salgını yönetemeyen, ayrıştıran, muhalif olan herkese düşman olan, hain ilan eden, batıran, yok eden, yönetme beceresi-görgüsü-liyakati olmayan bir iktidar var karşımızda. Gençlerini umutsuzluğa sürükleyen, genç işsizliği yüzde 30’lara dayandıran bir iktidar…
Laikliği ortadan kaldırmak isteyen, “din”, “Allah”, “Kuran”, “kitap”, “kader” diyen ama Ensar pisliğinde el kadar çocukların ırzına geçildiğinde “Bir kereden bir şey olmaz” diyen, kadın cinayetleri ve terör önergelerini, bunlar araştırılsın taleplerini reddeden anlayış…
Ülke bir kadın ve çocuk mezarlığına dönmüşken, ormanlarımız gözlerimizin önünde yok olurken, ülke mültecilerden geçilmezken, üstelik şimdi de bir Afgan istilası başlamışken, ülkeyi yönetemeyip algıyı yöneterek kendilerine başarı hikâyesi çıkarmaya çalışsalar da artık tutmuyor…
Kendi ahlaksızlıklarını meşrulaştıran, başkalarını hep ahlaksızlıkla suçlayan, ülkeyi gericileştiren, yoksulluğu, işsizliği büyüten bu anlayış, bu yönetim biçimi her alanda iflas etmiştir ama kimse rahat olmasın.
Uyan artık, ne olur, uyan! Bak, düşün, anla ve diren! Sen köşene çekildiğin sürece kurtulamazsın. Ne güzel söylemiş sevgili Adnan Yücel:
“Ey, her şey bitti diyenler/ korkunun sofrasında yılgınlık yiyenler/ ne kırlarda direnen çiçekler/ ne kentlerde devleşen öfkeler/ henüz elveda demediler/ bitmedi daha, sürüyor o kavga/ ve sürecek, yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek…”