EDEBİYAT KÜLTÜR-SANAT 

KENDİ KÜLLERİNDEN YENİDEN DOĞMAYI BAŞARMIŞ BİR ANKA KUŞU / JOANNE KATHLEEN ROWLING

Hayat zordur, karmaşıktır, bütünüyle kimsenin kontrolünde değildir ve bunu bilmenin verdiği tevazu hayatın iniş çıkışları karşısında sağlam durmanızı sağlayacaktır.” – Joanne Kathleen Rowling, ‘Güzel Bir Hayat

Bazen zor, karanlık, içinden bir türlü çıkamadığımız zamanlardan geçeriz. Hayatın donup kaldığını, zamanın mutlu günlerden çok umutsuz günlere doğru aktığını hissederiz. Böyle anlarda kimi zaman bir dost elini uzatır bize kimi zaman bir sevgi ya da sevgili… Bazen de bir filmin içinden ya da bir kitabın satırlarından bir karakter çalar kapımızı, aslında somut olarak yoktur ama bir o kadar da bizdendir, kendimizden…

Benim en ışıksız, en umutsuz anlarımda koşa koşa dünyasına gittiğim, kapısını çaldığım ‘Harry Potter’ karakteri hiç şüphesiz birçok insan için aynı etkiye sahip. Hepimiz dünyanın bitmek tükenmek bilmeyen sancılarından bir süre de olsa kaçıp Hogwarts Cadılık ve Büyücülük Okulu’nun koridorlarında dolaşmayı çok seviyoruz.

Birçok insanın aynı anda aynı duygularla bir kitabı okuması bir karakteri kucaklaması çok özel bir durum ve bu durumun oluşmasında kitapların yazarlarının da çok büyük katkısı var.

Kurguladığı benzersiz hikâyeyle, bin bir renkte duygularla oluşturduğu karakterleriyle, anlatımındaki insanın içine dokunan sıcaklığıyla fantastik evrenin kalemi en sihirli yazarlarından biri olan Joanne Kathleen Rowling, bugün elli yedinci yaşını kutluyor. Ben de bu yazımda sizlere sadece bir yazarı değil, bir Anka kuşu gibi kendi küllerinden yeniden doğmayı başarmış bir kadının hikâyesini anlatacağım.

Annen seni kurtarmak için öldü. Voldemort’un anlayamayacağı bir şey varsa o da sevgidir. Annenin sana olan sevgisi kadar güçlü bir sevgi ne derin izler bırakır, bunu anlayamaz. Yara izine benzemez bu, gözle görülmez. Böylesine yürekten sevilmek, seven insan gitse bile bizi sonsuza kadar korur.” (Joanne Kathleen Rowling, Harry Potter ve Felsefe Taşı)

– Joanne Kathleen Rowling –

DİNDAR BİR AİLENİN İLK ÇOCUĞU OLARAK DÜNYAYA GÖZLERİNİ AÇTI

Joanne Kathleen Rowling, 31 Temmuz 1965 tarihinde İngiltere’de doğdu. Rowling’in babası çiftçilikle uğraşan bir adamdı, annesi ise kendisini; kiliseye, dualara, tanrısına adamış bir kadındı. Dinin ve inanışın fazla baskın tutulduğu bir ailede şişman, gözlüklü, çilli ve sessiz bir çocuk olarak büyüyen Joanne, ilk çocukluk yıllarından beri yaşadığı sıradan hayattan ve kilise ayinleri dışında hiçbir hareketliliğin olmadığı kasabalarından oldukça farklı bir dünyaya sahip olduğunu en derinlerinde hep hissediyordu.

HENÜZ ALTI YAŞINDAYDI AMA HER ŞEYE FARKLI BİR GÖZ VE ANLAMLA YAKLAŞMAYI BAŞARABİLİYORDU

Joanne, kasabadaki günlerini çok sevdiği kız kardeşi Di ile birlikte evlerine çok yakın olan Wye Nehri kırsalında geçiriyordu. Burada kendi kendine hayaller kuran, doğaya, doğadaki canlılara, kırsala gelip giden insanlara farklı anlamlar yükleyerek bakan Joanne, gördüklerini resmetmeyi de çok seviyordu. Altı yaşındayken kardeşini mutlu etmek için ‘Tavşan’ adlı kısa bir öykü yazdı ve bu öykü de resimlerden oluşuyordu. Öyküde kardeşi Di’nin bir tavşan deliğine düşüp oradaki tavşanlarla sevgi, umut ve mucizeler dolu bir hayat yaşadığını anlattı. Tavşanlar Di’ye ucu bucağı olmayan çilek bahçelerini gezdiriyorlardı. Joanne’nin hayal dünyası sadece bu öyküyle sınırlı kalmadı ve farklı konularda kısa öyküler de yazmaya başladı. Bu öyküler masal tadındaydı ve içinde umut ve sevgi taşıyordu…

Ve biz, çocukluğumuzun hayal gücünü oyunlarımızla birlikte geçmişe gömüp bizden olmamızı istenen yetişkinlere dönüşüyoruz.” (Joanne Kathleen Rowling, Güzel Bir Hayat)

YETİŞKİNLİĞE ADIM ATTIĞI DÖNEMLERDE KENDİNDEN DERİN BİR UTANÇ DUYUYORDU

Joanne, büyüdükçe ve kendi ruhunun derinliklerini keşfetmeye başladıkça, çevresindeki insanlar tarafından dışlanmalara, zorbalıklara, sözlü şiddetlere maruz kalmaya başlar. Bunun nedenlerinden biri de soyadının Rowling olmasıdır. Rowling, İngilizcedeki “rolling” kelimesiyle kafiyelidir ve “yuvarlak olan, yuvarlanan” anlamına gelir. Okul arkadaşları tam da bu sebeple Joanne’ye “topaç, şişko, yuvarlak kız” gibi benzetmelerde bulunurlar. Hassas ve kırılgan bir ruha sahip olan Joanne, bu zorbalıklar yüzünden kendinden iyice uzaklaşır, insanların olmadığı yerlerde kitapları ve kalemleriyle vakit geçirir, genel olarak hep yalnızdır…

Tüm bunlar yetmezmiş gibi fazla dindar ve disiplinli öğretmeni Bayan Morgan, okul öğrencilerini zekâları ve yeteneklerine göre sınıflandırmaya başlamıştır. Öğretmeni tarafından da ayrımcılığa maruz kalan Joanne, en kötülerin ve yeteneksizlerin sınıfına yerleştirilir. Bu durum Joanne’yi hayata ve insanlara karşı daha hırslı bir hale getirir ve okulun diğer dönemlerinde çok başarılı bir öğrenci olur. Bu defa da başarıları ve zekâsı yüzünden arkadaşları ondan nefret etmeye, ona karşı büyük bir kıskançlık duymaya başlar. Joanne için insan zorbalıkları artarak devam eder.

Yirmi yıl kadar önce benden beklentisi olanların arzuları ile kendi tutkularım arasında zor bir denge tutturmaya çalışıyordum.” (Joanne Kathleen Rowling, Güzel Bir Hayat)

HAYAL DÜNYASININ İLK ÜRÜNLERİ

1974 yılının ilk aylarında Tutshill’e taşınan Rowling ailesi, yoksulluğun sıkıntılarını ve sancılarını burada da iyice hissetmeye başlarlar. Joanne buradaki Wyedean Okulu’na kaydolur, bu okul tenha bir yerde bulunan başarı sıralaması oldukça düşük bir okuldur. Daha çok dini eğitim vermektedir. Joanne, burada kendisi gibi psikolojik şiddete uğrayan arkadaşlarıyla öykü canlandırma etkinlikleri yapmaya başlar. Öyküleri kendisi yazar ve öyküdeki karakterleri canlandırmaktan büyük zevk alır. Öykülerinde güçlü ve cesur kahramanlar vardır, amacı kendisini uğradığı zorbalıklar nedeniyle kötü ve işe yaramaz hisseden arkadaşlarına yazdığı karakterler aracılığıyla yardım etmektir.

Joanne, okul saatleri biter bitmez okulun yakınındaki ormana gider ve orada yepyeni şeyler yazmaya başlar ama bunları kimseyle paylaşmaz, aslında kaleminden emindir ama çevresindekilerin yazdığı şeyleri aşağılamasından hep çok korkmaktadır.

Yazma yeteneğinin gücünü hayatının her alanında hissetmeye başlayan Joanne, derslerinde giderek daha da başarılı olur, hiç ders çalışmamasına rağmen okul birinciliğine kadar yükselir. Kasaba halkı ile birlikte pazar günkü dua ayinlerine de katılan Joanne, burayı da hayal gücüne ilham bulabileceği bir kapı olarak kullanır.

Ayrıca sizler kimi zaman gerçek hayat diye tabir ettiğimiz şeyin eşiğinde beklerken hayal gücünün önemini de vurgulamak istiyorum.” (Joanne Kathleen Rowling, Güzel Bir Hayat)

İLK BÜYÜK HAYAL KIRIKLIĞI

Yazdıklarına, zekâsına ve birikimlerine çok güvenen Joanne, Oxford Üniversitesi’ne öğrencilik başvurusu yapar fakat tüm başvuruları reddedilir. Hayatındaki ilk hayal kırıklığını bu reddedişle yaşar. Ailesinin, özellikle de babasının baskısı sebebiyle Exeter Üniveristesi’nin Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümüne gönülsüz de olsa başvuru yapar ve başvurusu kabul edilir. Joanne, ailesini mutlu etmek için kendi tercihinden vazgeçer. Kendisi için hayalleri ve gerçekleri arasında sıkışıp kaldığı zor bir süreç başlamış olur.

Hayatımda istediğim tek şeyin roman yazmak olduğundan emindim. Ne var ki yoksul bir aileden gelen ve üniversite eğitimi almamış annemle babam zengin hayal gücümü ev kredisi taksitlerini ödemeye ya da emekli maaşımı garanti etmeye yetmeyecek bir tür antikacılık olarak görüyorlardı. Buradaki ironinin çizgi filmlerde kafaya inen bir demirci örsü kadar vurucu olduğunu görebiliyordum. Onlar yabancı lisanın iyi bir sekreterin kariyerinde elzem olduğu fikrinden yola çıkıyorlardı. Oysa bir türlü organize olmayı beceremeyen bendeniz bu dünyada sekreterlik yapabilecek son kişiydim.” (Joanne Kathleen Rowling, Güzel Bir Hayat)

Bu gönülsüzce okuduğu bölümde de güzel bir başarı yakalayan Joanne, kendi bildiği yolda yürümeye devam etti. Üniversitede eline geçen ne kadar kitap varsa hepsini okudu. Özellikle Alman, Rus, Amerikan ve Yunan edebiyatındaki eserler ilgisini daima çekiyordu. Joanne, bu eserleri okumakla kalmadı, kitapların yazarlarının kitap yazabilme serüvenleri üzerine de fazlasıyla kafa yordu.

Ailem sadece mesleki eğitim almamı umuyordu. Bense ‘İngiliz Dili’ okumak istiyordum. İki tarafı da memnun eden bir uzlaşmaya varıldı ve ‘Modern Diller’ bölümüne girdim. Ancak bizimkilerin arabası yolun sonundaki köşeyi döner dönmez, Almanca dersini boş verip ‘Eskiçağ Dilleri ve Edebiyatı’ koridoruna girdim. Bu durumu aileme söyleyip söylemediğimi hatırlamıyorum. Bunu mezun olduğum gün bile öğrenmiş olabilirler. Yüksek mevki edinmek için Yunan mitolojisinden daha işe yaramaz bir ders bulmakta zorlanırlardı herhalde.” (Joanne Kathleen Rowling, Güzel Bir Hayat)

OKUDUĞU KİTAPLAR VE ÖĞRENDİĞİ DİLLER ONA İŞ ALANINDA FARKLI KAPILAR AÇTI

Üniversitenin son yıllarında farklı staj deneyimleri yaşayan Joanne’nin hayata ve insanlara daha duygusal bir pencereden bakmasını sağlayan işi ise, Uluslararası Af Örgütü’ndeki sekreterlik deneyimiydi. Bu iş sayesinde insanların ruhlarına, hiç belli etmedikleri yanlarına tanık olan Joanne, Londra’ya taşındıktan sonra farklı alanlarda geliri yüksek işler bulabileceğini düşündü ama başka bir hayal kırıklığı daha hayatına eklendi… Sekreterlik yaptığı yerlerde biriken işlerle ilgilenmek yerine sürekli bir şeyler yazması, hayallere dalması çalıştığı her yerden kovulmasına sebep oldu. Ve böylece, Joanne için uzun sürecek bir işsizlik dönemi başlamış oldu.

Uluslararası Af Örgütü’ne gönderilen fotoğrafları gördüm. İşkence mağdurlarının ifadelerini okudum ve yaralıların fotoğraflarına baktım. Jürisiz yargılamalara, idamlara, adam kaçırma ve tecavüzlere dair görgü tanıklarının elinden çıkma mektupların zarflarını açtım.” (Joanne Kathleen Rowling, Güzel Bir Hayat)

HAYALLERİNİ SÜSLEYEN BİR AŞKIN YARATTIĞI SANCILAR

Portekizli gazeteci Jorge Arantes, Rowling’in hayatındaki ilk aşktır. Hayallerini süsleyen ilk erkektir. Hiç düşünmeden Arantes ile evlenir. Joanne, bu adamın kültürel birikimine, işine olan bağlılığına, öyle olduğuna inandığı zarif ruhuna âşık olmuştur. Ama evliliklerinin daha ilk aylarında Jorge bambaşka birine dönüşür. İşinden kovulur, kendini alkole verir, şiddete eğilimli bir adam haline gelir. Joanne ona hamile olduğunu söylediğinde ise cevabı öfkeli, saldırgan ve bencilcedir: “Doyuracak bir boğaz daha, öyle mi?

Joanne, Jorge’nin hem fiziki hem de psikolojik şiddetine maruz kalır ve bu sürekli olarak devam eder. Küçük kızını bu bataklıktan kurtarmak isteyen Joanne hemen Portekiz’den ayrılır ve İskoçya’ya döner.

Fevkalade kısa sürmüş bir evlilik geçirmiştim. İşsizdim, bekâr bir anneydim ve evsiz değilsem de bir insanın günümüz İngiltere’sinde olabileceği kadar yoksuldum. Annemle babamın kâbusu gerçek olmuştu. Benim de korktuğum şey başıma gelmişti. Bilindik tüm ölçütler göz önünde bulundurulduğunda kesinlikle bildiğim en büyük başarısızlık örneği bendim. Hayatımın o dönemi oldukça karanlıktı, basının ileride peri masalı diye sunacağı şeyden kesinlikle habersizdim. İçinde bulunduğum tünelin nereye kadar uzandığını bilmiyordum ve uzunca süre tünelin ucunda görünen gerçek ışıktan çok, umuttu!” (Joanne Kathleen Rowling, Güzel Bir Hayat)

HARRY POTTER’IN ORTAYA ÇIKIŞ SÜRECİ: KAOS DOLU GÜNLER

Devletten aldığı az miktardaki sosyal yardımla ve kız kardeşinin desteği ile hayatına devam etmeye çalışan Joanne, yaşadığı tek odalı küçük dairede bir yandan da kızını büyütmeye çalışır. Birçok farklı yerde İngilizce ve Fransızca öğretmenliği yapar. Ek iş olarak temizlik servislerine bile katılır. Joanne için günler yoksullukla ve kaoslarla geçip gider…

CADILIK VE BÜYÜCÜLÜK OKULU’NDAKİ YETİM BİR ÇOCUK!

Hayatın yorgunluklarından bunaldığı bir gün The Elephant House adlı kafede yazmaya, üretmeye devam eder. “Harry Potter ve Büyücülük Dünyası” fikrinin ilk tohumlarıysa 1990 yılında Manchester’dan King Cross’a yaptığı bir tren yolculuğu sırasında aklına gelir. Tren, yolculuk sırasında bir anda arıza yapar ve o dört saatlik gecikme sürecinde; “Harry”, “Hogwarts”, “Voldemort”, “Dumbledore” gibi birçok karakter kâğıda dökülmüş olur.

İnsanları başka bir yere taşıyan hikâyeler için her zaman yer vardır.” (Joanne Kathleen Rowling, Güzel Bir Hayat)

KİTAPLARINDA ASLA VAZGEÇMEDİĞİ ÖLÜM OLGUSUYLA İLK YÜZLEŞMESİ

Bu tren yolculuğunun ve “Harry Potter” evreninin ilk oluşum sürecinin ardından hayatta en çok değer verdiği insanı, annesini kaybeden Joanne, bu ölümden sonra hayatının en trajik sürecini yaşar. Depresyona girer, intihar girişimlerinde bulunur, ruhu derin bir karanlığa gömülür. Harry Potter’ın içindeki aile özlemi, Voldemort’un ölüme başkaldırmaya çalışması, Harry’nin annesi Lily Potter’ın hikâyeye yön veren ana karakterlerden biri olması, serinin hemen hemen her kitabında bir karakterin ölmesi Rowling’in ölümle yaşadığı bu ilk derin yüzleşmenin ürünüdür. Rowling, annesini kaybetmeseydi ‘Harry Potter’ serisi ile belki de hiç tanışamayacaktık…

Kitaplarım genelde ölüm hakkında, Voldemort’un ölümü yenme isteğini anlıyorum. Ölümden hepimiz korkuyoruz.” (Joanne Kathleen Rowling, Times Röportajı)

Eğer bir şeyden korkuyorsanız ve zamanı yavaşlatmak için her şeyi vermeye hazırsanız, zaman hızlanmak gibi tatsız bir alışkanlık edinir.” (Joanne Kathleen Rowling, Harry Potter ve Ateş Kadehi)

YEDİ KİTAP VE YEDİ ÇAKRA

Joanne Kathleen Rowling, “Harry Potter” evrenini kurgularken yıllarca okuduğu kitaplardan, ilgilendiği bilimsel ve akademik alanlardan, doğadan, gökyüzünden, ökültist enerjiden fazlasıyla yararlandı. Yoksulluk, psikolojik şiddet, dışlanma gibi zorlu süreçlerden geçen Joanne, insanın kurtuluşunun kendi ruhunda saklı olduğuna inanıyordu. İnsan bedeni ve ruhu yedi temel çakradan oluşur. Bu çakralar renklerle ve çeşitli özelliklerle temsil edilir. Rowling, “Harry Potter” serisini bilerek yedi kitaptan oluşturdu. Serinin her kitabı bir çakrayı temsil ediyordu. Kadim bilgi ve yaşam öğretilerinde; yedi rakamı şifadır, enerjidir, mucizedir ve yaşam enerjisidir. Hiçliklerin birleşerek bir bütün oluşturma halidir. Bunu çok iyi bilen Joanne, yedi kitaptan bir fantastik bütün, edebi bir sonsuzluk yarattı.

Harry Potter ve Felsefe Taşı: Taç çakrayı temsil eder. En tepedeki çakramızdır. Rengi mordur. Kitabın kapak resmi de bu yüzden mor olarak seçilmiştir. Saf bilinci, başlangıcı ve ebedî benliğin farkındalığını temsil eder. Serinin başlangıcının bu kitap olması tesadüf değildir.

Harry Potter ve Sırlar Odası: Kalp çakrasını temsil eder. Kalp çakrasının rengi yeşildir, ‘Sırlar Odası’ kitabının da kapağı yeşildir. Kalp çakrası; sevgiyi, şefkati, bağlılığı ve bağlanmayı temsil eder. Harry Potter bu kitapta Tom Riddle’nin günlüğünü, yani ilk Hortkukuk’u Albus Dumbledore’ye duyduğu sevgi ve Hogwarts’a kurduğu derin bağlılık sayesinde yok etmiştir. Gerçek sevginin gücü bu kitapta filizlenmeye başlar. Kitap tamamen kalp çakrası üzerinedir.

Harry Potter ve Azkaban Tutsağı: Boğaz çakrasını temsil eder. Bu çakranın rengi mavidir. Kitabın rengi de mavidir. Boğaz çakrası; iletişimi, dinlemeyi, anlamayı ve öğrenmeyi temsil eder. Harry Potter, Azkaban Tutsağı’nda vaftiz babası Sirius Black’in aslında ailene ihanet etmediğini öğrenmiş, onu dinlemiş, anlamıştır. Ayrıca Profesör Lupin’in de kurt adam olduğu gerçeği ortaya çıkmıştır. Kitap baştan aşağıya iletişim, öğrenme ve gerçekler üzerine kurulmuştur.

Harry Potter ve Ateş Kadehi: Üçüncü göz çakrasını temsil eder. Rengi çivit mavisidir. Kitabın kapak fotoğrafı da çivit mavisidir. Üçüncü göz çakrası; farklı açılardan bakabilme, hayal gücü ve sezgi ile ilgilidir. Harry, Ateş Kadehi’nde sıra dışı maceralar yaşamış, kendi geçmişine farklı açılardan bakacak olgunluğa ulaşmıştır. Yazar da hayal gücünün sınırlarını Ateş Kadehi’nde epeyce zorlamıştır!

Harry Potter ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı: Kök çakrayı temsil eder. Çakranın rengi kırmızıdır. Kitabın rengi de kırmızıdır. Yaşamayı, hayatta kalmayı, güven ve beraberlik duygusunu temsil eder. Harry Potter ve Yoldaşlık Üyeleri birbirlerine duydukları güven ve beraberlik duygusu sayesinde Voldemort’u ve ölüm yiyenleri bertaraf edebilmişlerdir.

Harry Potter ve Melez Prens: Solar Prexus çakrasını temsil eder. Öz güveni, öz saygıyı, ruhsal gelişim sürecini temsil eder. Harry, Melez Prens’te tüm korkularından arınmış, Dumbledore’nin ölümüyle içinde bastırdığı tüm duygularla yüzleşmiştir. Ruhsal açıdan değişmiş ve dönüşmüştür, aynı Solar Prexus çakrası gibi.

Harry Potter ve Ölüm Yadigârları: Her şey tepe çakrasında başlar ve biter. Rowling, tüm hikâyeyi tepe çakrasında başlatmış ve bitirmiştir. Tüm karakterler öz benliklerini bulmuş, kendi yollarını çizmiştir. Taç çakra insanın kendi içinde başladığı ve bitirdiği yolculukları temsil eder. Harry Potter’ın ‘Cadılar ve Büyücüler’ dünyasını kurtarma yolculuğu, aslında kendi hikâyesinin de yolculuğudur…

Enerjilere ve ruh bilimine ilgisi olan Joanne, bu detayları kitaplarına gizlice yetiştirmekte oldukça ustaydı. Hayatın küçük büyük her detayını yakalamayı, keşfetmeyi çok seviyordu.

HARRY POTTER, MİTOLOJİ VE ASTROLOJİ

Joanne Kathleen Rowling, “Harry Potter” evrenini kurgularken, karakterlere özellikler ve anlamlar yüklerken birçok farklı alandan yararlandı. Küçüklüğünden beri ilgili olduğu, üniversitede tüm derslerini aldığı ‘Klasik Yunan ve Roma Mitolojisi’, ‘Eski Çağ Dilleri ve Edebiyatı’ gibi kaynakların yanı sıra; gökyüzüne, yıldızlara gezegenlere de çok ilgili olan Joanne için yıldızlar ayrı bir yer tutuyordu, çünkü Joanne, en karanlık anlarda bile ışığın gelip bizi bulacağına hep inanıyordu.

HARRY POTTER’DAKİ BAZI KARAKTERLER MİTOLOJİK ÇAĞLARIN YANSIMASIYDI

Profesör Albus Dumbledore büyücülüğü başlatan İngiltere ve Kelt mitolojisinin önemli ismi Merlin’i temsil eder. Serinin en sıra dışı ismi Luna Lovegood, Yunan mitolojisindeki Kassandra’nın benzeridir. Kassandra da yaşadığı dönemde farklı bulunmuş, fikirleri, öngörüleri, sezgileri ciddiye alınmamıştı ama onun yeteneklerinden gerçekten yararlanmak isteyenler bir şekilde doğru yolu bulmuştu. Luna Lovegood da, Harry Potter’ın Kassandra’sıydı.

Bilgelik ve akıl tanrıçası Athena, serinin Hermione Granger karakterinde vücut buldu. Mısır mitolojisinin dişi aslanı olan Sekhmet güçlü, cesur ve yıkıcı taraflarıyla Ginny Weasley karakterinde yeniden şekillendi. Serinin ana karakteri Harry Potter ise Mısır mitolojisinin en büyük tanrılarından biri olan Horus’u temsil etmekteydi. Horus da, düşmanlarından kaçmak yerine aynı Harry gibi onların en karanlık taraflarıyla yüzleşti, onlarla hep cesurca savaştı. Ayrıca Horus’un kusursuz uçma yeteneğiyle Harry’nin süpürgeye binme yeteneği paralellik gösterir.

YILDIZLARDAN İLHAM ALINAN KARAKTERLER

Harry’nin vaftiz babası Sirius Black gökyüzündeki en parlak yıldızlardan biridir, büyük köpek takımyıldızı içerisinde yer alır. Sirius Black’in animagus olması ve büyük kara bir köpeğe dönüşebilmesi asla tesadüf değildir. Bellatrix de bir yıldızdır. Nadir görülür ve diğer yıldızlara göre karanlıktır. Ayrıca bu yıldız doğadaki bazı olayların, afetlerin de habercisidir. Serinin kötü ve karanlık karakteri Bellatrix Lestrange da adını ve özelliklerini bu yıldızdan alır.

Ölüler için üzülme, Harry. Yaşayanlar için üzül ve her şeyden çok, sevgisiz yaşayanlar için üzül.” (Joanne Kathleen Rowling, Harry Potter ve Ölüm Yadigârları)

SEMBOLLER, İMGELER VE ANAHTARLAR

Bize aslında kim olduğumuzu gösteren yeteneklerimizden çok seçimlerimizdir, Harry!” (Joanne Kathleen Rowling, Harry Potter ve Felsefe Taşı)

Hepimiz hayatta kendi gerçeğimizi aramak, hikâyemizi yaşamak ya da yepyeni bir hikâye yazabilmek için bir yolculuğa çıkarız. Bu yolculukta bize bazı semboller, imgeler eşlik eder ama çoğu zaman bu sembollerin ya da imgelerin ne anlama geldiğini anlayamayız. Onları küçük tesadüfler olarak görür ve yolumuza devam ederiz.

Joanne Kathleen Rowling, bizim tesadüf olarak gördüğümüz o küçük sembollerin aslında çok büyük anlamlar taşıdığını hep çok iyi biliyordu. Bu sembolleri, kendini bulabilme yolculuğuna çıkan herkese güzel kapılar açacak anahtarlar olarak görüyordu.

Patronus: Expecto Patronum, yani Latincede “Kurtarıcımı bekliyorum” anlamına gelen Patronus büyüsü ruh emicilerden korunmak için oluşturulmuş bir büyüdür, bu büyünün güçlü olması için kişinin her daim en güzel anılarını düşünmesi gerekir. Rowling bizi burada evrenin en büyük sırlarından, sembollerinden biriyle karşı karşıya bırakır. “Gerçek sevginin ve gerçek güzelliklerin aşamayacağı hiçbir zorluk yoktur!

Geyik: Geyik, kadim bilgelik mitlerinde yol gösterici bir sembol olarak görülür. Manevi olarak ise sonu insanın kendisine varan manevi bir yolculuğu temsil eder. Harry’nin de seri boyunca Patronus’u, yani koruyucu kalkanı bir geyiktir.

Anka Kuşu: Profesör Albus Dumbledore’nin ailesini temsil eden Anka, kendi küllerinden yeniden doğan bir kuşu temsil etmenin yanı sıra yine Yunan mitolojisinde sadakati ve bağlılığı simgeler. Serinin ikinci filmi Harry Potter ve Sırlar Odası’nda Albus Dumbledore’nin Anka kuşu olan Fawkes’in Harry’ye yardım etmesinin nedeni Harry’nin her koşulda Dumbledore’ye sadık olması ve Hogwarts’ı yuvası olarak görmesidir. Rowling burada da sembolleri hikâyenin zeminine kusursuzca işlemiştir.

Ateş Kadehi: Serinin dördüncü filmi olan ‘Ateş Kadehi’, başlı başına bir sembol olmanın yanı sıra bir anahtardır da. Kadeh, mitolojiler de ve kadim öğretilerde yeniden doğuşu, aydınlanmayı ve gücü simgeler. Karanlık Lord Voldemort Ateş Kadehi filminde yeniden dirilmiş ve Harry ve Karanlık Lord arasında ilk büyük yüzleşme yaşanmıştır. Ayrıca Hıristiyanlık inancındaki kutsal kadeh, Hz. İsa’nın kanı olarak görülür ve Aşai Rabbani ayinlerinde kullanılır. Saflığı, gücü ve kişinin Hıristiyanlık inancıyla hayatta yeni bir ruh bulmasını ifade eder.

Kupa: Yine Ateş Kadehi filminde Üç Büyücü Turnuvası’nın ödülü olan sihirli kupa aynı zamanda anahtar olma özelliğini taşır. Kişiyi bir yerden başka bir yere gönderir. Mitolojilerde ve kadim öğretilerde de kupa evrenler ve zamanlar arası yolculukta bir anahtar olarak kullanılır. Rowling de kitapta kupayı bir anahtar olarak sembolleştirmiştir.

Sıkıntılarla sınanmadığınız sürece kendinizi asla bütünüyle tanıyamaz ya da ilişkilerinizin gücünü tam olarak bilemezsiniz. Bu bilgi sancılı bir süreç sonunda kazanıldığından gerçek bir hediyedir ve sahip olduğunuz herhangi bir şeyden çok daha değerlidir.” (Joanne Kathleen Rowling, Güzel Bir Hayat)

DİBİ GÖRSENİZ BİLE IŞIĞA ULAŞABİLME UMUDUNDAN ASLA VAZGEÇMEYİN

Hayatta birçok zorlu süreç yaşayan ama daha iyi ve daha güzel bir hayat umudundan asla vazgeçmeyen Joanne Kathleen Rowling, benim için her zaman ışığın savaşçısı, ilhamın simgesi, umuda giden yolun da en eşsiz anahtarı olacak. Yazımı Joanne Kathleen Rowling hakkında hiç bilinmeyen bazı küçük detaylarla bitirmek isterim ve hepinize tüm karanlık anlarınızı etkisiz kılacak ışık dolu günler dilerim.

Joanne Kathleen Rowling hakkında hiç bilinmeyen bazı detaylar:

– Joanne hayatı boyunca hiç araba kullanamadı. Arabalara karşı asla aşamadığı büyük bir korkusu vardı.

– Rowling, yazdığı yedi kitabı Voldemort’un yedi Hortkukuk’u gibi gördü, yani her kitaba kendi ruhundan bir parça yerleştirdi.

– Rowling’in en sevdiği Hogwarts binası Hufflepuf’tır. Patronus’u ise aslandır.

– Joanne’nin doğum tarihi ile Harry Potter’ın doğum tarihi aynıdır.

– Rowling, serinin son kitabının adını hep ‘Harry Potter ve Peverell Görevi’ olarak düşündü ama son anda bu düşüncesinden vazgeçti.

– Harry’nin seri boyunca Severus Snape karakteri için söylediği ilk cümle, ‘Kim bu adam?’; son cümle ise, ‘Tanıdığım en cesur adamdı’ olmuştur. Rowling bu cümlesel denklemi serinin ilk oluşum sürecinde oluşturduğunu söylüyor.

Mutluluk her zaman bulunabilir. En karanlık anlarda bile. Yeter ki ışığı açmayı unutmayın.” (Joanne Kathleen Rowling, Harry Potter ve Azkaban Tutsağı)

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar