TOPLUM 

HERKES HAKİKATİNİ KENDİ ÖZÜNDE TAŞIR / MARTIN LUTHER

Her daim insanın;/ iç dünyası ihsan/ dış dünyası çarmıh…” – Martin Luther, ‘Doksan Beş Tez

Belirli bir tarihi dönemi tüm yönleriyle ele alan diziler her zaman ilgimi en çok çeken yapımlar arasında olmuştur.

İngiltere Krallığı’nın ismi en hafızalara kazınmış, üzerine sayısız kitap yazılmış, birçok dönem yapımına konu ve hikâye olmuş ismi Kral VIII. Henry Tudor monarşisini ve yönetimini en iyi en gerçekçi şekilde anlatan işlerden biri olan ‘Tudors’ dizisini yakın zamanda tekrar izledim. Diziyi ilk izlediğimde dizideki kostümlerden, balo sahnelerinden, oyunculuklardan gözlerimi alamamıştım. Bu defa çok başka bir tarafa takıldı hem ruhum hem de aklım… Dizide hemen hemen her bölümde adını duyduğumuz ama yüzünü görmediğimiz, önce Almanya’da sonra tüm dünyada reformist hareketler başlatan Martin Luther’e. Martin Luther dizide ana hikâyeyi geliştiren bir ara karakter olsa da yaşadığı dönemde sadece kendi coğrafyasında değil, neredeyse tüm dünyada yeşermiş ve büyümüş bir isim. Ben de haftalardır Martin Luther ile zaman geçiriyor, onun düşüncelerinde, inancında, reformlarında, duygu dünyasında gezip duruyorum. Bu yüzden bu yazımda kalemimin yönünü ve ilhamını Luther’in kendisi şekillendiriyor.

Büyük adamların bizim övgümüze ihtiyacı yok. Bizim onları bilmeye ihtiyacımız var.” (Martin Luther, Doksan Beş Tez)

– Martin Luther –

KÜÇÜK BİR KASABADA DOĞMUŞ BÜYÜK BİR YÜREK

Martin Luther, günümüz Almanya’sının en güneydoğusunda bulunan, yeşilliklerle ve manastırlarla dolu Eisleben adlı küçük bir kasabada 1483 yılının Kasım’ının onuncu gününde dünyaya gözlerini açtı. Ailesi köylüydü, çok sevdiği babası madencilik işi ile uğraşıyordu. Annesi ise hem çok iyi bir ev hanımı hem de çok becerikli bir çiftçiydi. Luther’in hayata ilk adımlarını attığı bu çağda kadınlar hem toplumsal hayatta hem de kendi kişisel yaşamlarında asla söz sahibi değildi ama Luther ailesi birçok yönden çağının dışında kalıyordu; çünkü Martin’in babası Hans Luther, karısını hem evin idaresinde hem de çalışma hayatında baskın tutuyordu. Yani küçük Martin, kendi evindeki büyük manevi reformları yakından görerek, hissederek büyüyordu.

Ölmek üzere olan insanın kusurlu dindarlığı ve kusurlu sevgisi kaçınılmaz olarak beraberinde büyük bir korku getirir. Sevgi ne kadar küçükse korku o kadar büyüktür.” (Martin Luther, Doksan Beş Tez)

OĞLUNUN YAŞAMINI VE EĞİTİMİNİ HER ŞEYDEN ÜSTÜN TUTAN FEDAKÂR BİR BABA

Hans Luther, oğlunun kendisininkinden daha kıymetli ve daha başarılı bir hayatının olmasını istiyordu. Bu yüzden bulundukları kasabadan daha gelişmiş ve daha büyük başka bir kasabaya; Mansfeld’e taşındı. Burada bakır arıtma işine başladı, çok başarılı oldu ve Mansfeld Meclis Üyeliğine seçildi.

Hans Luther’in en büyük arzusu oğlunun avukat olmasıydı. Bu yüzden oğlunun eğitimine çok erken yaşta başladı. Martin’i kasabanın en seçkin okulu sayılan Latin Okulu’na kaydetti. Martin burada sadece Latince eğitim görmüyordu. On Emir, Rabb’in Duası, Havariler’in İnancı, Sabah ve Akşam Duaları üzerine de eğitim alıyordu. Martin, çok küçük yaşta başlayan bu eğitim yolculuğundan asla yorulmadı. Bu din derslerinin yanı sıra; gramer, retorik ve mantık alanlarındaki derin eğitimleri de öğrenilecekler listesine ekledi…

Oysa yaşama götüren kapı dar, yol çilelidir ve ona kavuşanların sayısı azdır.” (Martin Luther, Doksan Beş Tez)

LUTHER İÇİN BAŞARI VE İSTİKBAL DOLU GÜNLER GİDEREK ÇOĞALIYORDU

Martin, bu çok yönlü eğitimlerin ardından Almanya’nın en önemli üniversitelerinden biri olan Erfurt Üniversitesi’ne girmeye hak kazandı. Bu üniversitede üç yıl metafizik, mantık ve gramer eğitimi aldı ve üniversite birincisi olarak mezun oldu. Bu birincilik ona akademik alanda daha kalıcı adımlar atabilme fırsatı sundu. Martin artık yüksek lisans eğitimi derecesine gelebilmişti. Önünde üç yol uzanıyordu: Hukuk, tıp ve teoloji. Martin bu yollardan birini seçmek zorundaydı. Küçük yaştan beri babasının kendisinde en çok görmek istediği yolu seçti ve Erfurt Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne yüksek lisans öğrencisi olarak kaydoldu. Bu hukuk yolculuğunun altı aydan az süreceğini Martin’in kendisi bile asla tahmin edemezdi…

Tam bağışlanmaya mazhar olduğundan emin olmak şöyle dursun; hiç kimse kendi pişmanlığının gerçekliğinden bile emin olamaz.” (Martin Luther, Doksan Beş Tez)

TANRISINDAN GELEN İŞARETLERİ TAKİP ETTİ

Luther, fakülteden çıktığı bir gün yaşadığı kasabaya çok yakın olan Statternheim köyünde çok şiddetli ve yıkıcı bir fırtınaya yakalandı. Derinden hissettiği ölüm korkusuyla tanrıya bu fırtınadan sağ kurtulursa keşiş olacağına dair büyük bir yeminde bulundu. O gün o fırtınadan sağ kurtulmayı başaran Luther, kendi içsel hayatında da köklü bir değişim, dönüştürücü bir fırtına yaşadı. Luther, bu fırtınalardan sonra tüm hukuk kitaplarını sattı, parasını fakir köylülere dağıttı ve Augustinusçu Keşişler Tarikatı’na üye oldu. Çünkü Luther’e göre tüm bu yaşadıkları asla basit bir tesadüften ibaret değildi. Bunlar ona tanrı tarafından sunulmuş işaretlerdi. Baba Hans Luther ise oğluna bu seçiminden dolayı çok kızgındı. Luther bu kızgınlığı düşünmekten çok tanrının kızgınlığını düşünüyordu. Tanrı onu ölümden kurtarmıştı, ona yepyeni bir yol, yepyeni bir hayat sunmuştu, bunları yok sayamazdı. Tanrısına ettiği yemini sürdürmesi ve onurlandırması gerekiyordu. Luther’e göre ruhsal kurtuluş da zaten zorlu ve inanç dolu bir yaşamdan geçiyordu, yani keşiş yaşamından…

Zira sevgi, sevgi uğraşıyla artar ve insan daha iyi biri olur.” (Martin Luther, Doksan Beş Tez)

YENİ YOLUN İLK ADIMLARI

Luther oldukça kısa süren bir alışma evresinden sonra tarikatta hızlı adımlarla yükseldi. Bir yıl içerisinde papaz oldu. Bu münzevi yaşamı çok benimsemiş olsa da Luther akademik kariyerine de devam etmek istiyordu. 1507 yılında Erfurt Üniversitesi’ne yüksek lisans öğrencisi olarak tekrar girdi ve burada teoloji çalışmaya başladı. Bir yılın ardından Wittenberg’deki Augustinusçu manastıra geçti, teoloji çalışmalarına da buradaki üniversitede devam etti. Luther, bir yıl boyunca kutsal kitap üzerine çalıştı. 1512’de doktorasını alıp teoloji profesörü olan Luther, üniversitede hem kutsal kitap üzerine dersler veriyor hem de teolojik metinler yazıyordu. Bu kutsal kitap derslerine; Mezmurlar, Aziz Pavlus’un Romalılara, Galyalılara ve İbranilere Mektupları gibi yeni başlıklar da ekleyen Luther’in anlattığı derslerin tam içeriğini ise henüz hiç kimse bilmiyordu.

Tanrı katında hiç kimsenin yasayla aklanmadığı açıktır çünkü imanla aklanan yaşayacaktır.” (Galatyalılar 3:11)

LUTHER İLERLEDİĞİ BU YENİ YOLDA HAYATININ EN BÜYÜK KIRILMA ANLARINDAN BİRİNİ YAŞAYACAKTI

Üniversite profesörlüğünün en verimli dönemlerinden birinde Şato Kilisesi’ndeki adanmışlığın yıl dönümü için düzenlenen büyük bir törene katılan Luther, bu törende Katolik kilisesinin bazı uygulamalarını ve endüljansı sert şekilde eleştirmiştir ve bu eleştiri birçok kişinin dikkatini çekmiştir. Martin’in törende herkesin dikkatini çeken eleştirisinin ve vaazının temelini; tanrıdan çok kiliseye bağlanan insanların boş ve anlamsız bir inanç taşıdığı düşüncesi oluşturuyordu. Vaazın diğer önemli bir kısmı ise endülijansa ayrılmıştı. Luther’e göre endüljans uygulamaları Hıristiyanlık inancına ve tanrının buyruklarına göre kabul göremez ve akıl almaz bir boyuta ulaşmıştı.

Canını seven onu yitirir ama bu dünyada canından vazgeçen onu sonsuz yaşam için korumuş olacaktır.” (Martin Luther, Doksan Beş Tez)

GÖKTEKİ İSA’YA KARŞI YERDEKİ İSACIKLAR

Latince indulqere, yani göz yummak deyiminden türeyen endüljans, günahların hoş görülmesi, hafifletilmesi veya tamamen silinmesi anlamına ve temeline dayanır. Hıristiyanlık inancının temel noktası olan Roma Katolik Kilisesi’ne göre ise endüljans; kilise tarafından günahların tamamen silinmesi, cezaların yumuşatılması ya da hafifletilebilmesidir.

Endüljans ilk dönemlerde sakramental bir tövbeye, yani tövbe ayinine dayanıyordu. Kişi bu tövbe ayini ile günahlarından derin bir üzüntü duyuyor, bir rahip huzurunda günah çıkarıyor ve geçici bir cezayla günahlarının kefaretini ödüyordu. Orta Çağ’ın sonuna doğru gelindikçe tövbe ayini de endüljans uygulamaları da değişmeye başlamıştı ve Luther bu duruma oldukça yakın bir şekilde tanık oluyordu. Din adamları, fakir, zengin ayrımı yapmadan halktan günahlarının bağışlanması karşılığında paralar ve altınlar alıyor, özellikle de köylü halkı cennetten arsa satma, cennette İsa Mesih’e komşu olacakları evlerde yaşama gibi boş ve saçmalıklarla dolu vaatlerle kandırıyorlardı.

Dinin yeryüzündeki temsilcileri olarak görülen bu insanlar artık inancın ve manevi huzurun değil; paranın, altınların, değerli mülklerin kapısı durumuna gelmişlerdi.

Dönemin papasının sözde günah çıkarmalar ile kazanılan paraların kutsal Aziz Petrus Bazilikası’nın yeniden inşasında kullanılacağını açıklaması, halkı bu kutsal inşaya destek olmaya davet etmesi, yine köylü halkı bazilikanın inşasında gönüllü işçiliğe zorlaması Luther için bardağı taşıran son damlalar olmuştu. Halk günahları için para ödüyor, parayla bağışlanma ve lütuf satın alıyor ve bu paralar kilise ve bazilika gibi kutsal mekânlar için kullanılıyordu. Halkın hem ruhu hem emeği hem de inancı sömürülüyordu ve bu sömürü İsa Mesih’in buyrukları adı altında yapılıyordu. Bu utançlar silsilesi Luther için asla kabul edilemezdi.

Niçin serveti zengin Crassus’un servetinden bile daha büyük olan Papa, biricik Aziz Patrus Bazilikası’nı kendi parasıyla değil de inançlı fakirlerin parasıyla inşa ediyor?” (Martin Luther, Doksan Beş Tez)

Aziz Petrus Bazilikası, Vatikan

BİR İNSAN BİR GÜNAHA DAHA NE KADAR GÖZLERİNİ KAPAYABİLİR?

Esenlik yokken esenlik diyerek halkımızı aldatıyorlar. Biri dayanıksız bir duvar yapınca sahte peygamberler üzerine sıva vuruyor.” (Martin Luther, Doksan Beş Tez)

Papa, 1517 yılında Rahip Johan Tetel’i endüljans komiseri olarak görevlendirir. Tetzel, Papalığa bağlı her bölgede endüljans satışı yapabilecek yetkilere sahip olur. Yüreğinde büyük bir inanç ve iman taşıyan halk her gün daha da çok sömürülmektedir. Luther bu büyük günaha artık daha fazla gözünü kapayamaz ve 1517 yılının Ekim ayında doksan beş maddelik bir tez hazırlar, bu tezi Wittenberg Şatosu Kilisesi’nin kapısına çiviler. Luther bu eylemiyle artık bir din devrimcisi, bir reformist olarak anılmaya başlar. Luther’in manevi huzura ulaşacağına inandığı bu dinsel yolculuk artık yeni bir yön, yeni bir ivme kazanır. Bu yeni yönde Luther’in karşısına birçok zorlu sınav çıkacaktır…

DOĞRULARIN BİR KRALLIĞI YOKTUR, DOĞRULAR ÜLKESİZDİR…

Mesih onlara sivrisineği süzerek ayırıp deveyi yutanlar demiyor mu?” Martin Luther, Doksan Beş Tez)

Luther’in Wittenberg Şatosu Kilisesi’nin kapısına çivilediği bu doksan beş maddelik tez, Katolik kilisesine ve endüljans uygulamalarına karşı çıkan; kiliseyi, papayı ve papaya bağlı tüm din adamlarını sert ve katıksız bir dille eleştiren maddelerden oluşur. Kısa zamanda her bölgede büyük yankı uyandıran bu dinsel eleştiri ve büyük reform her coğrafyada kendine yer bulmaya başlar. Papa’nın ve sözde din adamlarının şiddetle karşı çıktığı bu tez, kilise ile ilgili gün yüzüne çıkmamış tüm gerçekleri ortaya döktüğü için Roma Katolik Kilisesi tarafında yok hükmünde görülür. Doğruların ve gerçeklerin gümbür gümbür gelen ayak sesinden koşar adımlarla kaçan bu kör ve bağnaz zihniyetler Luther’in başlattığı devrimin bu hızlı yayılışına ve halk arasında kabul görülüşüne karşı oldukça sert önlemler almaya başlar. Papa, tüm kardinallerini ve papazlarını acil olarak toplar. Endüljans bu defa da İsa’nın mahkemesi adı altında din yargıçlığı yapmaya başlar, engizisyon mahkemeleriyle Luther destekçilerini ve savunucularını ağır cezalarla yargılamaya başlar. Bu yargılamalar yüzünden infaz yerleri kan ve kül meydanlarına döner, Luthercilerin acı çığlıkları yerleri, gökleri, yürekleri inletir…

ÖLÜM KURTULUŞTU, YAŞAM İSE İŞKENCE

Bu kör ve acınası insanlar, yapmaya çalıştıkları şeyin ne kadar anlamsız ve imkânsız olduğunu göremiyorlar. Emirleri ne kadar sert olursa olsun, ne kadar hiddetlenirse hiddetlensinler, insanları sözde ve dış görüntüde itaat etmekten fazlasına zorlayamazlar. Kendilerini paralasalar da yüreği zorlayamazlar. Şu deyişte gerçeklik payı vardır: Düşünce, özgürdür.” (Martin Luther, Seküler Otorite Sivil Yönetim)

Yüksek din görevlilerinden oluşan engizisyon mahkemeleri, Martin Luther’i din düşmanı, sapkın ve şeytanın başhizmetlisi olarak nitelendirir. Luther’e ulaşmak için her yolu dener. Mahkemenin ilk büyük eylemi Luther destekçilerinin infazlarını ivedilikle gerçekleştirmek olur. Soğuk ve karanlık zindanlarda beşeri bir cehennem kurarlar. Ağır işkenceler sonunda Luther hakkında bilgi aldıkları kişileri hafifletilmiş cezadan saydıkları boğarak öldürmeye mahkûm ederler. Yolundan ve düşüncesinden dönmeyenlerin ise odun yığınları içinde yanarak ölme olur sonu… Bazılarının başı kesilir, bazılarının ise organları çıkarılıp köpeklere atılır. Bu infazlar bazen yüzlerce kişiyle sınırlı kalır, bazen ise binleri bulur. Bu infazların tek bir amacı vardır: Luther’i yolundan ve düşüncelerinden geriye döndürmek…

BİR TOHUM FİLİZLENDİ Mİ ARTIK DURDURULAMAZ!

Kurtarıcımız tanrının ve umudumuz Mesih’in buyruğuyla…” (İncil, Matta 1:1)

Katolik kilisesi, Luther’i reformlarından ve ortaya koyduğu tezlerden caydırmak için her yolu denese de Luther’in toprağa ektiği küçük bir tohum her yürekte filizlenmeye başlar. Luther, kutsal kitabı Latinceden Almancaya çevirir ve böylece köylü halkın bile kutsal kitabın ve tanrının buyruklarını kendi aklı ve yüreği ile okuyup anlamasına yardımcı olur.

Luther’e göre her insan tanrının sözlerine ulaşmakta özgürdür. Matbaanın da katkısıyla Almanca İncil’in birçok kopyası her bölgeye yayılmaya başlar. Tanrının sözlerini kendi çıkarları ile birleştiren kiliseye ve endüljansa olan güven giderek azalır. Neredeyse her köyde, kasabada, şehirde papa ve kilise aleyhine protestolar başlar. Luther’in ektiği bu küçük tohumlar, durdurulamaz şekilde büyür ve çoğalır.

KARANLIK ZİHNİYETLERE KARŞI AYDINLIK MEŞALESİNİ ELİNDE TUTMAKTAN KORKMAYAN CESUR İNSANLAR

Luther’in başlattığı bu karanlık zihniyetlere karşı aydınlanma hareketi, beraberinde dinsel bir kaosu da getirir. Katolik kilisesine güveni iyice sarsılan bu insanlar Protestanlık hareketini başlatır. İnsanın kurtuluşunun sadece tanrı tarafından mümkün kılınabileceğini temeline alan bu hareket, Protestan ve Katolik kavgalarının da ilk kıvılcımını çakmış olur.

Papa bu dinsel kaosu önlemek için Luther’i 1520 yılında dinden aforoz eder ve Luther’in yazmış olduğu tüm kitapları reddetmesini ister. Luther, fikirlerinden dönmemekte kararlı olduğunu dile getirir ve seçkin din adamlarının da orada bulunduğu bir toplantıda yazmış olduğu eserler ve eserlerinin taşıdığı fikirler hakkında şu vurucu cümleleri dile getirir:

Kutsal yazılar veya mantıklı bir sebeple ikna olmadıkça papanın ve konseyin otoritesini kabul etmiyorum; çünkü birbirleriyle çelişiyorlar. Vicdanım tanrının sözüne esir. Vicdanım aleyhine gidecek hiçbir şeyi kabul edemem ve etmeyeceğim; çünkü bu ne doğru ne de güvenlidir. Tanrı, ne ihsan ediyorsa öyle olsun. Amen.

LUTHER’İN COĞRAFYALARI AŞAN DİNSEL DEVRİMLERİ ASLA UNUTULMAYACAK

Tanrısına kavuşacağı güne kadar fikirlerinin ve vicdanının sesinin yolundan ayrılmayan Martin Luther, 1545 yılının Aralık ayında vefat eder. Kimileri böbrek yetmezliğinden öldüğünü söylese de korkak ruhların gizli silahı olan zehir, Luther’in fikirlerinin ve ihsanlıkla dolu ruhunun sonunu getirmiştir.

Luther, her insanın tanrıyı kendi yüreğinde, kendi vicdanında bulmasını istiyordu, reformları da hep bu kutsal amaç içindi, iyi ki de öyleydi. Üzerinden uzun yıllar geçmiş olsa da Martin Luther’in coğrafyaları aşan dinsel devrimleri asla unutulmayacak. Benim gibi onu ve fikirlerini anlayan yürekler Luther’in hikâyesini herkese anlatmaya devam edecek…

Dilerim bu hikâye sizlerin yüreğinde de yeşerip büyümeyi başarır. Ve şunu da asla unutmayın:

Herkes hakikatini kendi özünde taşır.

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar