EDEBİYAT 

BUDALALIĞIN KEŞFİ

Edward Said, ‘Şarkiyatçılık’ta, bilginin yozlaşmasına ve insani çabanın beyhudeliğine ilişkin ansiklopedik güldürü romanı ‘Bouvard et Pécuchet’te (Türkçeye ‘Bilirbilmezler’ adıyla çevrilmiştir), Gustave Flaubert’in, XIX. yüzyıl burjuvazisini, ‘kendi yetersizliklerinin, sıradanlıklarının acemi kurbanları haline getiren, hayal kırıklığına uğratıcı deneyimlerin’ tümünü ele aldığını belirtir: ‘Bouvard et Pécuchet’, bu iki ‘zavallı salak’, romanı Türkçeye çeviren Tahsin Yücel’in de yazdığı gibi, ‘yarı aydın’ tipinin en kötü örneğini sunarlar çoğu zaman; bilginin her türlüsünü eş değerli olarak görür, düzeysiz yapıtlarla gerçek araştırma ve düşünce yapıtlarını aynı kefeye koyar, hatta daha çok düzeysiz yapıtlardan yararlanırlar. Her şeyden önce beylik bilgilere, ucuz genellemelere bağlanarak sorunun özünü gözden kaçırır, konuların yüzeyinde çelişkiden çelişkiye sürüklenip dururlar.

Flaubert’in, ‘Bouvard et Pécuchet’i aydınlanmanın bilgi konseptini ve ansiklopedi düşüncesini eleştirmek için kurguladığını biliyoruz. Edward Said’in “bilgiyi az çok doğrudan doğruya yaşamaya, uygulamaya çalışmaktan yola çıkarak eleştirellikten uzak bir biçimde bir metinden diğerine bilgi aktarmakla yetindiklerini” söylediği iki ‘zavallı salak’! Kısaca, ‘Bouvard et Pécuchet’; sıradanlık, bayağılık ve alelâdeliği tipleştirirler. Basmakalıp düşünceler, yerleşik fikirler, harcıâlem görüşler!Bouvard ve Pécuchet’nin özü bunlardır!

Milan Kundera ise o unutulmaz ‘Roman Sanatı’nda, basmakalıp düşünceler ve yerleşik fikirler ve harcıâlem görüşleri ‘budalalık’ diye tanımlar ve ‘budalalık’ı Gustave Flaubert’in ‘Bouvard et Pécuchet’te ‘keşfettiğini’ söyler. Kundera’ya göre, budalalık, Flaubert’in romanlarında varoluşun  ‘olmazsa olmaz’  parçasıdır. ‘Madame Bovary’nin kahramanı Emma Bovary’nin hayatı, budalalıkların tarihidir bir bakıma. Ve budalalık, Emma’yı ölene dek izler. Ölüm döşeğindeyken başucunda, tıpkı ‘Bouvard et Pécuchet’teki gibi ‘iki budala’ vardır Emma’nın: Eczacı Homais ve Bournusien! Ölürken bile bu iki salağın budalalıklarından kurtulamamıştır. Zavallı Emma!

Kundera’ya göre, Freud’un ve Marx’ın ‘en sarsıcı düşüncelerinden bile’ önemli olan bu keşif, bayağı, basmakalıp ve yerleşik düşüncelerle dünyayı anlamaya ve yorumlamaya çalışanların budalalıklarının keşfidir. Kundera da belirtiyor ya, Gustave Flaubert müthiş bir tutkuyla çevresindeki insanların akıllı ve uyanık görünmek için ortaya koydukları basmakalıp formülleri derleme işine girişmişti. Üstelik derlediklerini 1850’lere doğru bir ‘sözlük’ biçiminde bir araya getirmişti de: ‘Yerleşik Düşünceler Sözlüğü’ (Le Dictionnaire des Idées Réçues)! Bu sözlüğü Türkçeye çeviren S. Rifat ve M. Rifat’ın önsözde dile getirdikleri gibi, sözlük, “beklenen tanımlar değil de bunların yerine geçen ve gerçek tanım süsü verilmiş karşılıklar, yargılar, halk arasında yaygın olan yanlış kanılar, saçmalıklarla” doludur. Flaubert, hınzırca bir tavırla gerçekleştirmeye çalıştığı amacına ulaşmış gibidir: Okur bu tanımları hiç çekinmeden benimsesin mi, bunlara katılsın mı, yoksa kuşkuyla mı yaklaşsın, bilemez! (Unutmamalı: Jean-Paul Sartre’ın Flaubert üzerine yazdığı o ağır incelemenin adı ‘L’Idiot de la Famille’dir, yani ‘Ailenin Budalası’!)

Bayağı, yerleşik, harcıâlem düşünceler veya şık sıradanlık! Flaubert’in kavurucu bir öngörüyle ortaya koyduğu gibi, budalalık, her şeyin önceden verilmiş, çiğnene çiğnene sakız olmuş, alelâde sloganlarla dünyayı, toplumu ve insanı anlamaya çalışma çabasıdır.

Bouvard ile Pécuchet, Homais ile Bournusien! Onlar, çevremizde ne kadar çok varlar! Ellerinde kendilerinin derledikleri ‘Yerleşik Düşünceler Sözlüğü’ ile konuşan, düşünen (!) ve yazan Bouvardlar, Pécuchetler! TV ekranlarında, edebiyat dergilerinde, gazete köşelerinde, politikada… Her yerde!

Dostoyevski’nin ‘Budala’sı ile değil, Flaubert’in budalaları ile yaşıyoruz 21’inci yüzyılda.

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar