TOPLUM 

MEDYANIN ŞÖHRET ŞEHVETİ

Medyanın, sosyal medyanın peşinden giderek birkaç günlüğüne şöhret haline getirdiği ne kadar çok insan gelip geçti gözlerimizin önünden…

Üç yıl kadar önce bir kitapçıdaki söyleşi görüntüleriyle “Filozof Çocuk” diye tanımıştık Atakan Kayalar’ı. Beş ayda 250 kitap okumuş, felsefe bilen 10 yaşında bir çocuktu. O günlerde TV programlarına çıkmaktan bıkmış, sokağa çıktığında fotoğraf çektirmek isteyenlerden sokakta yürüyemez hale gelmiş, şöhretten yorulmuştu. Ne oldu? Bir yıl sonra bir iki programa daha çıktı, sonra unutuldu gitti.

Aksaray Belediyesi temizlik işçisi Hamit Karakaya, çöp toplarken dans görüntüleriyle bir anda şöhret olmuştu. Kıraç onu sahneye çıkardı, sonra da “Hepimizin yüzünde tebessüm uyandıran Hamit Karakaya kardeşim bizlerleydi” diye dans görüntüsünü paylaştı. Sonra bir düğünde, çöp arabası üzerinde ve Antalya’daki “Çılgın Dondurmacı” ile dans görüntüleri çıktı. Ama şöhreti iki yıl içinde mum gibi eriyip bitti.

Geçenlerde de kurye Can İncir, bir otelin resepsiyonunda piyano çalarken çekilmiş görüntüleriyle sosyal medyada ün kazandı. Medyadaki haberlerin ardından Gülsin Onay konserinde onunla birlikte piyano çaldı; Gülben Ergen piyano hediye etti. Her iki sanatçı da Can İncir ile birlikte çekilmiş görüntülerini yine sosyal medyadan paylaşıp epeyce beğeni aldılar. Şirketinin ise yazılım bölümüne terfi ettirdiği Can İncir de sosyal medya profiline “Piyanist” unvanını ekleyecek kadar kapıldı şöhretin büyüsüne.

Kurye Piyanist”in şöhreti ne kadar sürecek, bu şöhretten ona neler kalacak, göreceğiz. Ama Menekşe Tokyay’ın Gazete Duvar’daki yazısında vurguladığı gibi, aslında “sahne ışıkları üzerlerinden çekildiğinde unutuluşa sürükleneceği” belli ve aslında burada “Yoksulluk ve imkânsızlıklar romantize ediliyor, medyatikleştiriliyor” diyebiliriz biz de.

Medyanın yaptığı; ilgi çekecek, çok okunacak, izlenecek, tıklanacak bir öykü üretmek. Yoksa ne sanatı yüceltme ne de bir genç yeteneğin hak ettiği yeri almasını sağlama çabası söz konusu.

Bu ülkede yaygın medyanın sanatla ve sanatçıların sorunlarına ilgisi çok sınırlı. Pandemi sonrasında müzikli mekânlara uygulanan yasakların hâlâ sürmesi; yaygınlaşan konser yasakları, sanatçıların ekonomik zorlukları, hatta intiharları yaygın medyanın kapsama alanı dışında.

Dahası eğitimin tüm dallarında olan adaletsizlik, sanat eğitiminde daha da korkunç boyutlarda. Alt gelir grubundaki aileler, yetenekli de olsa çocuklarını son derece pahalı olan müzik eğitimine yönlendiremiyor. Koşullarını zorlayıp eğitim alanlar da yeteneklerini sergileyecek, kendini geliştirecek mecralar bulamıyor.

Keşke Can İncir’in de öyküsünü aktarmakla yetinmeyip bu örnekten yola çıkarak sanat ve sanatçıların sorunları, eğitimdeki adaletsizlik, genç yeteneklerin karşılaştığı zorluklar üzerine yoğunlaşılsaydı. Problemlerin giderilmesine katkıda bulunulur, yetenekli gençlerin tümüne yardım edilmiş olurdu.

Gazetecilik, sosyal medyada parlayan projektörlerin aydınlattığı geçici şöhretlere mikrofon tutmakla, onlara yardım edenlerin fotoğrafını çekmekle sınırlı olamaz. Gazeteci, görünene ya da gösterilene odaklanmak yerine bütünlüklü bakar, karanlıkta kalan yönlerini de aydınlatmaya çalışır; şöhretle bir anda yaşamı değişen insanların karşı karşıya kalacağı travmayı da gözetir.

Şehvetle bir öykünün üzerine abanıp çabucak onu tüketmek, sonra sosyal medyada dolanıp yeni öyküler aramak kolay ama yanlış iş…

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar