KÜLTÜR-SANAT 

BU DÜNYADA İSTEDİĞİM TEK ŞEY AŞKTI / ‘KEMİKLER VE HER ŞEY’

Duvarı yıkmaya gücüm yetmiyorsa kendimi parçalayacak değilim elbette ama önümde duvar var diye de boyun eğmeyi kabullenemem.” – Fyodor Dostoyevski, ‘Yer Altından Notlar

Kendimizle yüzleşmenin o derin ve sancılarla dolu korkusu… Bu korkunun üstüne gidebilmek, korkuların bertaraf edildiği yerde kendimizi, kendi benliğini bulabilmek çok azımızın başarabildiği, hatta cesaret edebildiği bir duygudur. Çünkü çoğumuz; karanlıklarımızla, siyahlarımızla, yer altında sakladıklarımızla ya da yaşamımızın tavan arasına saklayıp sıkı sıkı kilitlediklerimizle, en şeffaf halimizle yüzleşmek yerine onları yok saymayı yeğleriz…

2023 yılını karşıladığımız geceden bir gece önce ‘Kemikler ve Her Şey’ filmini izledim, film bittikten sonra kendimi, beynine soğuk ve keskin bir baltayla vurulmuş biri gibi hissettim ve kalbimde ayazda kalmışçasına bir ürperme oldu. Filmin vermek istediği mesaj, karakterlerin açık olan ve saklı duran yönleri, müzikleri, mekânları beni fazlasıyla etkiledi ama aklımın ve kalbimin merkezine yerleşen soru, kesinlikle kendimle yüzleşmeye ne kadar hazır olduğum oldu.

Bazı filmler oradan geçerken karşılaşmaktan korktuğumuz kişilerin oturduğu sokaklar gibidir. İşte, ‘Kemikler ve Her Şey’, karşılaşmaktan kaçındığımız kişilerin ve anıların her köşe başında bizi karşılayıp durduğu bir yapım…

Ruhumun, vicdanımın, bir türlü sakinleşmeyen bütün varlığımın yakıcı bir hüzünle dolmasına sebep olan bir köşe vardı.” (Fyodor Dostoyevski, Yer Altından Notlar)

GEÇMİŞİMİZDEN KAÇTIKÇA O BİZİ GELECEĞİMİZDEN YAKALAR!

Maren Yearly; Amerika’da babası ile birlikte yaşayan, lisede öğrenim gören, ev ile okul arasında çizilmiş sıradan bir yörüngede dönüp duran bir genç kızdır. Maren, derslerinde çok başarılıdır ama pek fazla arkadaşı yoktur. Tüm sosyal hayatı; evinin bahçesinde okuduğu kitaplardır. Bir gün Maren, babasının tüm uyarılarına rağmen sınıf arkadaşlarının organize ettiği bir partiye katılır. Her şey olması gerektiği gibidir ve Maren onca zaman ertelediği duyguların içinde olduğu için çok mutludur. Saatler ilerler, gece koyulaşır ve karanlıklaşır… Tam o anda Maren üç yaşından beri kaçtığı bir anısının aynısını yaşarken bulur kendini. Arkadaşına uzanıp onu sevmek ister, ona sarılmak ister; lakin tam bunu yapacakken arkadaşının parmağını ısırmaya ve yemeye başlar. Partideki herkes şaşkındır, Maren ise korkmuş ve içindeki bastırılmış güdülerin içinde boğulmuş gibidir. Oradan kaçar, babasına koşar ama Maren için koşup kaçtığı yerde, peşinde bıraktıkları da artık eskisi gibi olmayacaktır.

İnsana en çok acı veren şey; söyledikleri ve söylemek istedikleri arasındaki uçurumdur.” (Fyodor Dostoyevski, Yer Altından Notlar)

– Maren Yearly –

BAZI YOLCULUKLAR, KENDİMİZE VARMAK İÇİNDİR

Yaşamı boyunca kim olduğuyla ve içinde taşıdığı bu şeyle ilgili hiçbir soruya cevap bulamayan ve babasının kendisine karşı aşırı korumacılığıyla her daim kilitler ve baskılar altında duran Maren artık babasıyla yüzleşmeye hazırdır. Maren, babasına sıraladığı tüm soruların ardından tek ve en vurucu cevabı öğrenir: Maren bir yamyamdır ve bu özelliğini annesinden almıştır. Babası Maren’e ördüğü kafesin kilidini artık açar ve onu kendi hikâyesini bulması için özgür bırakır. Maren kendisini aramak için çıkacağı bu yolculukta heybesine başka bir gerçeği daha koyar. Yıllardır ölü sandığı annesi meğerse yaşıyordur ve hikâyesinin tüm eksik parçaları da ondadır. Maren önce kendisini, kendi gerçekliğini; sonra da annesini aramak için yollara düşer. Bu yolculuğun ona başka hikâyeleri de bulduracağından ise henüz haberi yoktur.

Maren, hayatın tam ortalarında değil kıyılarında yaşamıştır. Duyguları kırık ve eksiktir. Biri tarafından çok sevilmeyi ve birini çok sevmeyi çok istemiştir ama bu duygulara karşı hep yasaklı, hep suçlu ilan edilmiştir.

Hayat bazen hiç beklemediğimiz anda kör ve sağır olduğumuz tüm renkleri, sesleri, duyguları önümüze çıkarır, işte, Maren için de sevme ve sevilme eylemi tam da böyle olacaktır.

İzin vermiyorlar, iyi olamıyorum.” (Fyodor Dostoyevski, Yer Altından Notlar)

BELKİ DE SEVGİ, SENİ ÖZGÜR BIRAKIR

Maren, yolculuğu sırasında Lee ile tanışır. Lee de aynı kendisi gibi bir yamyamdır. Daha ilk gördüğü anda Maren’in de kendisi gibi olduğunu anlayan Lee, Maren’i bu zorlu yolculukta asla yalnız bırakmaz.

Lee, Maren’in aksine; düzlüklerde değil tepelerde, hatta derin uçurumların eşiğinde gezinen, pembe saçları ve tuhaf tarzıyla içindeki siyahları kamufle eden, son verdiği yaşamların, yani yediği insanların evlerinde yaşayıp duran; bir yurdu bir vatanı, hatta bir evi dahi olmayan bir gençtir. Annesi ve kız kardeşinin kendisine açtığı şefkat kollarını sürekli reddeden Lee, kendi hikâyesini kendisi yazmak ister ve hikâyesine Maren’i de dâhil eder. Lee, dışarıdan ne kadar özgür ve sınırsız bir genç olarak görünse de aslında o da olduğu kişiyi göründüğü kişiyle kamufle etmeye çalışan, kendini kendi içine hapseden biridir. Maren’in ve ona duyduğu sevginin ruhunu özgür bırakacağını henüz bilmeyen Lee, Maren ile yollara düşer. Maren ağlar, Lee de ağlar, Maren kaçar, Lee de kaçar, Maren gardını kaldırır, Lee de kaldırır; çünkü sevgiye ekilen her tohum muhakkak toprağını bulur, filizlenir, güçlenir ve büyür…

Ne ben kimseye benziyordum ne de herhangi biri bana. Tek başımaydım ama onlar hep birlik.” (Fyodor Dostoyevski, Yer Altından Notlar)

İYİNİN VE KÖTÜNÜN SESİ: SULLY

Kemikler ve Her Şey’ filminde toplum tarafından dışlanmış ve canavar ilan edilmiş insanların kendi hikâyelerini yeniden yazma çabalarının yanında; içlerinde taşıdıkları öldürme güdüsüyle başa çıkabilme mücadelelerini de izliyoruz. Maren, Lee ile yeni ve tertemiz bir hayat inşa etmek istese de Sully durduğu her durakta, baktığı her manzarada karşısına çıkar. Sully de, Maren gibi bir yamyamdır. Yaşlı olmasına rağmen oldukça sağlıklıdır ve genç görünmektedir ve Sully, bir insanı öldürme ve yeme konusunda Maren kadar tereddütlü değildir. Sully’e göre bu onun yaratılışında vardır ve bunu yapmak zorundadır.

Sully, ‘Kemikler ve Her Şey’de karşımıza sadece bir yamyam olarak çıkmaz, Sully ayrıca Maren’in iç sesidir, içindeki karanlığın sesidir, hatta o tarafın vücut bulmuş hali gibidir. Maren bir gün iyileşeceğine inanır, Sully bunun çocuksu bir hayal olduğunu söyleyip durur. Maren, sevgiyi aradığını söyler, Sully sevginin asla var olmadığına, olamayacağına inanır. Maren her şeye rağmen kendini bir insan olarak görür, Sully içinse oldukları şey oldukça nettir: Kanla ve kemiklerle beslenen canavarlar…

Bazen yüreğimin ta derinlerine zehir gibi acı veren bir duygu saplanıyordu.” (Fyodor Dostoyevski, Yer Altından Notlar)

FARKLI KANATLARI OLAN KUŞLARIN DA BİR GÖKYÜZÜNE SAHİP OLMASINDAN YANAYIM: LUCA GUADAGNINO

Bazı hikâyeler vardır kendi yönetmenlerini ve içinde taşıdığı renkleri kendileri seçerler. ‘Kemikler ve Her Şey’ de ekrana uyarlanma süreci için adeta Luca Guadagnino’yu seçmiş ve onun anlatımıyla bizlerin aklında, yüreğinde bir anlam bulmayı sabırla beklemiş, şimdi tam da burada Luca Guadagnino için çok ayrı ve çok özel bir parantez açmak istiyorum.

Bu, aşkın imkânsızlığı ve buna duyulan ihtiyaç hakkında çok romantik bir hikâye. Aşırı durumlarda bile.” (Luca Guadagnino, Venedik Film Festivali)

Cezayir asıllı, İtalyan film yönetmeni olan Luca Guadagnino, filmleri ve anlattığı hikâyeler ile en çok kendi coğrafyasında tepki toplayan bir sanatçıdır. Eş cinsel olması, yönetmenlik üzerine bir eğitim almamış oluşu Guadagnino’nun bazı çevreler tarafından oldukça onur kırıcı ve aşağılayıcı tepkiler almasına sebep olmuştur. Bu psikolojik şiddeti ve yok ediciliği çok yanlış ve talihsizce buluyorum; çünkü Luca Guadagnino benim için farklı renkte kanatlara sahip olsa da bir gökyüzü aramaktan, hatta o gökyüzünü kendi elleriyle yaratmaktan asla çekinmeyen bir sanatçı ve benim Guadagnino’ya olan ilgim ve hayranlığım ‘Beni Adınla Çağır’ filminden sonra artarak çoğaldı.

Luca Guadagnino’nun anlattığı hikâyelerde; dışlanmış, yaşam ve sevme hakkı elinden zorla alınmış, sınırsız duygulara sahip insanlar kendisine sıkça yer bulur ve onun filmlerinde mekânlar, yerler, evler ve odalar karakterlerin iç dünyalarını, anlık duygularını yansıtır. ‘Kemikler ve Her Şey’de kaçmak zorunda olan, bunun için de sürekli evler değiştiren insanlar görüyoruz. Bu evlerde de hep bir dağınıklık, kirlilik, düzensizlik, uyumsuzluk ve bir kaos var, aynen karakterlerde olduğu gibi.

Guadagnino, filmlerinde bazı duyuları özellikle ön plana çıkarmayı çok seviyor. Bu duyular işitme ve dokunma. Onun filmlerini izlerken karakterlerin ellerinin birbirlerinin tenlerine dokunuşunu sıklıkla görür, sahnelerde doğadan gelen sesleri duyarız. Bu sesler bazen bir kuşun bazen de bir arının sesidir. Görüntüler seslerle birleşir, sesler de görüntülerle ve ortaya mükemmel bir tablo çıkar…

Bu kadar derin düşünen, farklı renkleri kusursuzca birleştiren Luca Guadagnino, sanatını acımasızca yargılayan kişiler yüzünden çok zor günler geçirdiğini her fırsatta dile getiriyor. Görüyor ve anlıyoruz ki bazı yamyamlar etle beslenmiyor; insan ruhu ile beslenen yamyamlar da var ve bunlar kesinlikle türlerinin en kötü örnekleri…

Bana en çok dokunan, suçlu olsam da olmasam da her zaman her çeşit tabiat kanununa uyar gibi herkesten önce kendimi suçlu görmemdi.” (Fyodor Dostoyevski, Yer Altından Notlar)

– Luca Guadagnino, 79. Venedik Film Festivali, 2022 –

İÇİNDE BİRDEN ÇOK DETAYI BARINDIRAN ÇOK KATMANLI BİR YAPIM

‘Kemikler ve Her Şey’, temeline aşkı, sevgiyi, arayışları ve kaçışları alan korku romantizmi türünde çekilmiş oldukça sıra dışı bir yapım ve detaylı gözlerle izleyen her izleyiciye de içinde oldukça güzel noktalar da saklıyor.

Filmin yaratıcısı ve yönetmeni Luca Guadagnino; mitolojiye, sanata ve mimariye oldukça ilgi duyan bir isim. Bu ilgisi de filmlerinde kendisine her daim yer buluyor. Filmin ana karakteri Maren, bizlere mitolojik yaratıkların en tehlikeli ve farklı türlerinden biri olan Strigalar’ı büyük ölçüde anımsatıyor.

Strigalar, vampirler-kan emiciler sınıfına dâhil edilen yiyici-emici bir mitolojik yaratıktır. Strigalar, lanetlenmiş ruhlardır. İnsanların kanıyla, ciğerleriyle ve kalpleriyle beslenirler. Gündüzleri çok güzel ve çekici görünen Strigalar, lanetleri damarlarında etkisini göstermeye başlayınca, yani geceleri aslında oldukları kişiye dönüşürler.

Strigalar, çoğunlukla dişidir, çeviktir ve çok saldırgandır. Strigalar’ın yamyamlardan farkları ise oldukça belirgindir. Strigalar’ın kalpleri kin ve nefretle doludur, onlar sevmeyi de sevilmeyi de bilmezler. Sadece kendilerinin sevilip önemsenmesini isterler. Sevgiden, ilgiden ve aşktan beslenirler. İnsanlar onlar için sadece yenecek bir kalptir, bunun dışında başka hiçbir anlamları yoktur.

Maren’in ve Lee’nin film boyunca gösterdiği iyi bir insan olabilme ve bir insanı sevebilme çabasını bir Striga’da asla göremeyiz.

Ucuz bir mutluluk mu, yoksa insanın ruhunu yücelten bir acı mı daha iyidir? Evet, hangisi daha iyidir?” (Fyodor Dostoyevski, Yer Altından Notlar)

AŞKIN SİVRİ DİŞLERİNDEN GELEN KIRMIZI ÖLÜM

Bazen öyle çok severiz ki o sevgiyle ve aşkla tükenmek, yok olmak isteriz. Lee, Maren ile yeniden anlamlandırmaya çalıştığı hayatına yine Maren’in dudaklarıyla son veriyor. Kendi şifasından alıyor en ölümcül zehrini ve bunu hiç korkmadan yapıyor. Cesurca yürüyor ölüme; aşkın sivri dişlerinden ve keskin pençelerinden gelen kırmızı bir ölüme…

Kendi sevgi hikâyemi, aşk evrenimi yazmak, kurmak istediğim şu günlerde; ‘Kemikler ve Her Şey’ beni sevginin ve aşkın birçok farklı yüzüyle tanıştırdı. Dilerim sizlere de aşka ve sevgiye dair yepyeni kapılar açmayı başarır ve sevmeyi, sevilmeyi bilmeyen, bu duyguların hamuruyla yoğrulmuş ruhları sürekli yok etmeye çalışan yamyamlara karşı savaşımız her cephede galibiyet ile sonuçlanır…

– Benim kötü biri olduğumu düşünmüyor musun? – Düşündüğüm tek şey, seni sevdiğim…” (Luca Guadagnino, Kemikler ve Her Şey)

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar