EDEBİYAT 

POSTMODERNİZM VE ‘BİR KIŞ GECESİ EĞER BİR YOLCU’

Bağıntılar hep vardır, yeter ki insan onları bulmak istesin.” – Umberto ECO

Modernizm akımının II. Dünya Savaşı’ndan sonra gün geçtikçe etkisini kaybetmesi, birçok sanat dalında olduğu gibi edebiyatta da mevcut anlayışların değişerek yerini yeni anlayışlara bırakmasına neden olmuştur. Modern dönemlerden kalma realist ve modern akımının ürünleri olan romanların ders verici, ciddi, olgun, çizgisel zaman akışına bağlı ve “mutlak doğrucu” roman anlayışı değişmiş; yerini kurmacanın altını çizen, metinlerarası ilişkileri belirginleştiren, aklın sınırlarını allak bullak eden, metinde zaman ve anlatımda geri dönüşleri merkeze alan, çoğulculuğu ve oyunu, üst kurmacayı romanın ana unsurları haline getiren yeni bir roman anlayışı ortaya çıkmıştı: Postmodernizm! Postmodern edebiyat kuramı 18’inci yüzyılın sonu romantizm geleneğinden beslenir. Postmodernizm ve romantizm akımlarının en önemli kesişim noktaları; edebiyat ile edebiyat kuramının iç içe geçmişliği ve giderek birbirlerine dönüşmüş olmalarıdır.

Alain Robbe-Grillet’nin başını çektiği ‘Yeni Roman’ akımı, bu özellikleriyle çağımız romanında oldukça etkili olmuş; Italo Calvino, F. Kafka, J. Joyce, U. Eco, J. L. Borges gibi birçok Batılı romancıyı etkisi altına almıştır. Burada Kafka’nın modern mi postmodern mi olduğu sorunu karşımıza çıksa da Kafka’yı dâhil edeceğimiz ekspresyonist romanın modernizme mi postmodernizme mi ait olduğu sorunu karşımıza çıkmaktadır. Yıldız Ecevit, ‘Türk Romanında Postmodernist Açılımlar’ adlı kitabında Kafka için modernist denmesine karşı çıkar ve Kafka’yı modern ile postmodern arası bir dönem olarak nitelediği “Postmodernite” dönemine dâhil eder.

Postmodernizm, anlayış olarak adlandırılan bu yaratı anlayışı 1960’lar sonrası Amerika’da ortaya çıkmış bir akımdır. Düşünce olarak mimaride, plastik sanatlarda ve yazın alanında etkili olmuştur. Dünyada birçok kişiyi etkilemekle birlikte ülkemizde de özellikle roman yazım alanında birçok yazarımızı etkilemiştir. Orhan Pamuk, Oğuz Atay, Hasan Ali Toptaş, Yusuf Atılgan, Adalet Ağaoğlu, Bilge Karasu, Sema Kaygusuz, İhsan Oktay Anar gibi yazarları sayabiliriz.

Bu yazımızda postmodern roman dünyasında tanınmış ünlü İtalyan postmodern yazar Italo Calvino’nun ‘Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu’ eserine değinmeye çalışacağız. Italo Calvino, ‘okur’ üzerine çok düşünmüş, iyi bir yazardır. Okurlarından kendisini yalnızca yapıtlarıyla tanımasını bekler, başka bir şeyle değil. Fransız eleştirmen Paul Fournel, Italo Calvino’yu “az konuşan adam” ama bununla birlikte kendini kitaplarıyla anlatan biri olarak tanımlar.

* * *

Yazar, kitabın başında bir “erkek” ve bir “kadın” okuru tanımlar. Her şey, birbirinden habersiz bu iki okurun aynı kitabı okuması ile başlar. Kitabın bazı sayfalarının eksik olduğunu fark ederler ve tren istasyonunda bir yolcuyu anlatan bu kitabın tam da okuyucuyu sarmaya başladığı yerde kesilmesi hem kadın hem de erkek okuru çılgına çevirir.

Kadın okur, kitabı değiştirmek için kitapçıya gider, kitapçıda erkek okurla karşılaşır. Önce sayfaları eksik olan kitap üzerine sohbet etmeye başlarlar. Sohbet koyulaşır ve edebiyat üzerine genel bir sohbete dönüşür. Kitapçı, bu kitap hakkında çok şikâyet aldıklarını söyler ve muhtemelen başka bir kitapla karışmış olabileceğini söyleyerek iki öfkeli okuyucuya da bahsettiği kitabı verir. Kadın ve erkek okur birbirleri ile daha sonra haberleşmeye ve görüşmeye karar verirler.

Erkek okur, bu kitapta bulduğu hatanın onun kitabında da olup olmadığını anlama bahanesi ile kadın okuru arar. Kadın okur, hatanın kendi kitabında da olduğunu, kitabın orijinal dili ile ilgilenen dilbilimci bir profesörden kitap hakkında detaylı bilgi alabileceklerini söyler ve iki okur, profesörü görmek için üniversitede buluşmaya sözleşirler.

Üniversitedeki profesör o kitabın da aslında farklı bir kitap olduğunu, yazıldığı iddia edilen dilde yazılmadığını, aslında çok farklı bir dilde yazılmış olduğunu ve hatalı çevrildiğini söyler. Asıl kitabın başka bir yazara ait olduğunu belirtir ve okurlara asıl kitabı verir. Kadın okur ve erkek okur kitabı okumaya başlar, erkek okur bu kitabı kadın okura yaklaşmak için bir araç olarak görmektedir; fakat kadın okur, entelektüel kaygılar içinde safça kitabı tartışmak istemektedir. Gelin görün ki kitap yine eksiktir.

Roman; bir kitabı bulmak amacıyla yola çıkan “erkek okurun” karşılaştığı kitaplar içinde aradığı kitabın izini sürmesidir aslında. Konu ilk başlarda “erkek okur” üzerinden giderken yazar bir anda “kadın okuru” erkek okurun karşısına çıkartır ve arama sürecini genişletir.

Bu arama sürecini erkek ve kadın okurun bir anlamda gerçekliği arama mücadelesi olarak da okuyabiliriz. Özellikle erkek okurun karşısına daha sonra kadın okurun da çıkartılması bize gerçekliğin sadece bir insana ya da cinse gerekli olmadığını, bütün insanlar için gerekli bir şey olduğunun sonucuna ulaştırır bizleri.

Burada aklımıza şu soru da gelmektedir: Aranan şey, kitabın eksik metinleri mi yoksa hakikat arayışının ta kendisi mi? Okuma yoluna girmiş insanların mutlaka bir gün istedikleri her ne ise ona ulaşabileceklerini dile getirebiliriz. Evet, gerçekliği arama yolunun meşakkatli olduğunu kabul edebiliriz. Burada Italo Calvino, eserini yazarken aynı zamanda yazma sürecine, yeniden kurma aşamalarına ve okuma süreçlerine okuru da dâhil eder ki postmodernizmin belirgin bir özelliğini kullanır. Artık okur salt pasif bir okuyucu olmayıp metnin oluşturulmasında ve okunmasında aktif olan bir konumda karşımıza çıkmaktadır. Metnin yazım sürecine okur da dâhil edildiği için biz bu romana kolaylıkla “deneysel bir roman” diyebiliriz.

Bu deneysel romanı çevirmen Işıl Saatçioğlu şöyle anlatır:

Romansal olanın eski sağlam yapısı çözülmüş, yapboz dağılmıştır. Artık tek geçerli kurgu, şeylerin ve dokunulabilir nesnelerin kurgusu olabilir: Romana olay örgüsü ve biçimsel model verecek tek şey yapbozdur. Yarıda kesilen on roman girişiyle, ‘okuma’ sorunsalını da irdeler Calvino. Jorge Luis Borges’in özel bir yeri vardır Italo Calvino’da: ‘Edebiyat dünyasında kristalin görkemli geometrisine ve tümdengelimli düşüncenin soyutluğuna karşılık gelen yapıtlar yaratarak Valéry’nin imgelemde ve dilde ‘kesinlik’i hedefleyen estetik idealini tam anlamıyla kimin gerçekleştirdiğini söylemem gerekse hiç tereddütsüz Borges derim.’

Roman birçok anlamda farklılıkları içerisinde barındırmaktadır. Öncelikle romana başlarken “Italo Calvino’nun romanı ‘Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu’nun yeni romanını okumaya başlamak üzeresin. Rahatla. Toparlan. Zihnindeki bütün düşünceleri kov gitsin. Seni çevreleyen dünya bırak, belirsizlik içinde yok oluversin. Kapıyı kapasan iyi olur; öte yanda mutlaka çalışan bir televizyon vardır.” (s.19) cümlesiyle başlar. Buradan da anlaşılacağı üzere bir edebi eseri okumaya hazırlanma vardır ama bu okumanın kolay bir okuma olmayacağı da ortadadır. Zihinsel bir hazırlık istemektedir bizden yazar.

Bu eser aslında roman içinde romandır bir bakıma. Italo Calvino eski tekniklerle hikâye anlatmayı bırakmıştır diyebiliriz. Yazar anlatıyı bize paradoksal bir biçimde sunmaktadır. Okuma eylemi üzerine kafa yormaktadır. Bir kitabın doğuşu, yazarı ve okuru üzerine derinlikli düşünmedir. Yazar kendi keyfi için mi, yoksa okurun hazzı için mi yazmalıdır? İnsanı şaşkına çeviren bir öykü yazmak mümkün müdür?  Italo Calvino sanatsal bir biçemle bu soruların cevabını aramaktadır.

İşte yeniden 31’inci, 32’nci sayfalar… Arkadan ne geliyor? Gene 17’nci sayfa. Hem de üçüncü kez! Ne biçim bir kitap satmışlar sana? Aynı kitapta aynı formayı yineleyip durmuşlar, kitapta okunacak tek sayfa kalmadı.

Sayfa 40’ta geçen bu pasaj bize akımın özelliklerini sunmaktadır. Karmaşıklığı ve çizgisel zaman akışının olmadığını bize rahatlıkla gösterir bu kısımlar. Eserin ilerleyen sayfalarında birkaç yerde ‘Bin Bir Gece Masalları’ndan bahsederek devamlı geçmişe atıflarda bulunmaktadır yazar.

Roman birçok kelime oyunuyla bezenmiş bir şekilde okurun karşısına çıkmaktadır. Italo Calvino bir yandan bize bir roman sunarken bir yandan da romanın satır aralarında ne yapmaya çalıştığını, ne yaptığını anlatıyor. Anlatıcının “Sen” diye hitap ettiği ifadelerin bir kısmı ‘okur’a aitse de bir kısmı da gerçek okura hitaben yazıldığı su götürmez bir gerçekliktir.

Romanı okurken aslında Italo Calvino’nun Fransız Jacques Derrida’nın ‘yapısöküm/yapboz’ yöntemini romana nasıl müthiş uyguladığına şahit oluruz. Aşağıda Umberto Eco’nun onun için yazdığı satırlar bizi doğrular niteliktedir:

Umberto Eco anlatı sanatını ele aldığı ‘Anlatı Ormanlarında Altı Gezinti’ kitabında Calvino’nun ‘Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu’ kitabındaki ‘anlatıda okurun varlığı’ konusuna ayırdığını ve eserin en güzel kitaplarından biri olduğunu ifade eder.

* * *

Ezcümle; bu eserinde Italo Calvino, geçmişi ve geleneği aynı potada eriterek modern eserler yazan, okurun varlığını farklı pencerelerden sorgulayan, bu roman özelinde ‘Erkek Okur’ ve ‘Kadın Okur’ arasındaki ilişkiyi ele alan bir yazar olmuştur. Farklı dünyaları ve sanatları aynı merkezde toplama çabasının ürünüdür ‘Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu’. Bağımsızmış gibi görünen sistemler arasında bağıntılar kurmaya çalışarak bir bütüne ulaşmaya çalıştığını söyleyebiliriz. ‘Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu’ için öykünün yaratılması üzerine yazılmış bir metindir denilebilir. Aynı zamanda öykünün yazıldıktan sonraki akıbetini de bizlere anlatır. Birbirinden farklı hikâyeleri, gerçekçi ama aynı zamanda okur merkezli bir potada eritebilmek ancak Italo Calvino gibi yazarlar tarafından yazılabileceğini söylemek mümkündür.

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar