EDEBİYAT 

‘SABAH, MAYIS SABAHI; BİLET ZIMBALIYOR BİLETÇİ…’

Söz vermiştim kendi kendime. Yazı bile yazmayacaktım. Yazı yazmak da, bir hırstan başka ne idi? Burada, namuslu insanlar arasında, sakin, ölümü bekleyecektim; hırs, hiddet neme gerekli? Yapamadım, koştum tütüncüye, kalem kâğıt aldım. Oturdum. Ada’nın tenha yollarında gezerken canım sıkılırsa küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkardım. Kalemi yonttum. Yonttuktan sonra tuttum, öptüm. Yazmasam deli olacaktım.” – Sait Faik ABASIYANIK, ‘Haritada Bir Nokta’ adlı öyküsünden…

Sait Faik, bir mayıs sabahı, yazamamaktan dert yanıyordu. “Sis vardı denizde,/ tepelerde, evimizin üstünde./ Bahçede yapraklar buğulu,/ su akıyordu demir parmaklıktan,/ el değince./ Ağaçlar puslu” diyordu.

Mayıs sabahı, bir kadın vardı. Gözleri sıcaktı, elleri yanıyordu, ayakları buz gibi soğuktu. Sait Faik, elindeki not defterine, “Denizin üstünde sis vardı./ Ben yazamamaktan kudurmuş/ tırnaklarımı yiyordum./ Kadın geriniyordu, buz gibiydi ayakları” diye yazıyordu.

Kafasında da sis vardı Sait Faik’in, şöyle devam etti yazmaya:

Sabah,/ mayıs sabahı,/ aklıma hiçbir şey gelmiyordu./ Vapura binseydim/ zımba sesi duyacaktım. // (…) // Sabah,/ mayıs sabahı./ Bilet zımbalıyor biletçi./ Çay kahve beyler,/ kahve çay var,/ çay kahve beyler.

‘BAZEN HAVADİSLER KÖTÜYDÜ, BAZEN EH ŞÖYLE BÖYLE…’

Günlerden pazardı. Sait Faik bira içiyordu, turp ve şamfıstığı ile. Keyfine diyecek yoktu. Biraz çakırkeyif, biraz ağlamaklı. Devam ediyordu yazmaya:

Küçük bir çocuk/ bana hizmet eder/ on kuruş bahşiş mukabilinde./ Hâlbuki ben onun/ babası olmak isterim.

Başka bir zaman, günlerden hangisinin olduğunun pek bir önemi olmadan, belki bir gece yarısı, belki bir başka mevsim, belki sinema kapılarında yine bir çocuk gördüğünde şunları yazmıştı:

Belki bir milyondan fazla çıplak/ çocuk gazete satardı./ Bazen havadisler kötüydü,/ bazen eh şöyle böyle,/ fakat çocuklar en çok/ ‘Cinayeti yazıyor!’ diye/ bağırmayı seviyorlardı./ Üç kuruş verip gazete almaktansa,/ paltomun yakalarını kaldırır,/ fukara mahallesindeki cinayeti/ düşünürdüm.

Ve sabah olmuştu. Sait Faik bu sefer sabahın çocuklarını ve onların ana babalarını yazdı:

Sabah oluyordur./ Sabah/ çocuklar uyanıyordur uykularından/ aziz, harika, latif, sarı, esmer, siyah çocuklar/ anneler görüyorum, kesik saçlı, mavi gözlü/ kocası ölmüş analar/ babalar görüyorum babalar, müthiş kâbuslu uykularından uyanmış./ Allah’ım, neler görüyorum!

‘MİDYELERİN AĞLADIĞINI, YOSUNLARIN KONUŞTUĞUNU DUYARIM…’

Bazı akşamüstleri, oturur/ hikâyeler yazardım,/ deli gibi!/ Ben hikâye yazarken/ kafamdaki insanlar/ balığa çıkarlardı” diye not düştü defterine Sait Faik. Kadınlar, o vakit, kahve cezvelerini ısıtan, mavi ışıklı ispirto lambalarını yaktılar. Ortalık ışıdı. Yürekler ısındı.

Sait Faik şiirleriyle öyküler anlatıyordu o akşam. Şiirlerini öykülüyor, öykülerini şiirliyordu.

Küçük bir sofra kurdu Sait Faik. Boğazını bir umutsuzluk sıktı. Merdivende ayak sesleri kesildi. Odaların içi yalnızlık doldu. Ampul karardı.

Şunları yazdı ilerleyen saatlerde:

Kulaklarımda ayak sesleri/ kapıda tıkırtı/ boğazımda bir yumruk. // Her yerde kendim/ aynalarda, camlarda, alüminyumlarda/ kurşun borularda/ masada, karyolada/ pis kendim, mendebur kendim, fena kendim.

Sabah uyandığında ise belki de şunları yazacaktı – yazdı da:

Kıyıma tuz getiren rüzgârı/ balıkların yüzdüğünü duyarım/ duyarım yosunların konuştuğunu/ midyelerin ağladığını/ aşkın bir kanadı var, kırmızıdır/ deniz/ kan akar/ bir kanadı var/ zehir yeşili.

‘SANA ŞİİRLERİN, AŞKLARIN TADINI KİTAPLARDAN TATTIRMALIYIM…’

1906’da dünyaya gelen Sait Faik, 11 Mayıs 1954’te bu diyardan göç etti. ‘Semaver’den ‘Sarnıç’a, ‘Mahalle Kahvesi’nden ‘Havada Bulut’a , ‘Son Kuşlar’dan ‘Alemdağ’da Var Bir Yılan’a kadar birçok öykü kitabı bulunan Sait Faik, şiirlerini ise ‘Şimdi Sevişme Vakti’nde topladı.

21’inci yüzyılın 21’inci yılında, korona günlerinde şiirleriyle andığımız Sait Faik’e, kitabıyla aynı adı taşıyan şiirinin dizeleriyle selam gönderelim:

Çıplak heykeller yapmalıyım/ çırılçıplak heykeller/ nefis rüyalarınız için. // (…) // Sana önce/ şiirlerin tadını/ aşkların tadını/ kitaplardan tattırmalıyım/ resimlerden duyurmalıyım, resimlerden. // (…) // Anlatsam sana şu kiraz mevsiminin/ para kazanmak mevsimi değil/ sevişme vakti olduğunu.

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar