PSİKOLOJİ 

NEDİR BU AFFETME MESELESİ?

Görünmeyenin anahtarını elinde tutan beş gizem vardır: “Âşık olmak”, “bir bebeğin doğumu”, “büyük sanatın tasarlanması”, “ölüm ya da bir felaketle yüz yüze gelmek” ve “insan sesinin şarkı söylerken yücelişini duymak”. İşte, bunlar evrenin cıvatalarının açıldığı, bizlerin de gizlenmiş olana anlık bir bakış atabildiğimiz durumlardır; “açıklanamaz olana dair bir açıklama” der Salman Rushdie, ‘Ayaklarının Altındaki Toprak’ta. Son zamanlarda “affetme” üzerine yeniden epey yazı çiziye rastlıyorum, ya benim gündem dışılığımdan ya da bu konunun bir zaman olduğu gibi yine gündeme geliyor oluşundan.

Klasik psikoloji yaklaşımı, “affetme” kavramına iyileşmenin ya da yola devam etmenin –o yol her ne ise– önemli önkoşulu olarak bakar, tıpkı “empati” kavramı gibi. Türkçe olarak “kendini bir başkasının yerine koyabilme” olarak tanımlayıp benimsetilmeye zorlandığımız empati, gerçekte dünyayı, olayları, duygu-durumları bir diğerinin gözünden hissetmeye, okuyabilmeye çalışmaktır.

Affetmeye gelince, aklıma hep neden “affetmeme” kadar doğal ve iyileştirici bir etkisi olduğundan daha az bahsedildiği gelir. “Affetmek büyüklüktür”, “Affedersen üzerinden büyük bir yük kalkar”, “İnsan affetmeden yaşayamaz”, “Olgun insanlar affeder”… Hemen hepimizin hayat boyu karşılaştığı cümleler.

İlk olarak; affetmek kadar affetmemenin de mühim mesele olduğu düşüncesindeyim. İnsan kendisine tecavüz eden bir yakınını ya da herhangi bir insanı neden affetsin ki? Ya da çocukluğu anne babası tarafından çalınmış, ihmalin her türüne maruz kalmış biri, yetişkin olunca çocukluğunun travmaları ile kapı kapı bilimden deva ararken neden çoğunlukla varılan nokta kişinin iç yarasına tuz basar cinsten olsun ki?

Bazen bazı durumlarda “affetmemek”, affetmek kadar ruha da bedene de iyi gelir. Burada yaralanmış kişinin affetme eylemi karşısında neler hissettiği önemli. Kişi eğer tıpkı ilaç kullanımı gibi “Bir de şu hekimin verdiği ilacı deniyeyim, belki iyi gelir” deyip hiçbir yarar göremiyorsa, “Affet, kurtul” illüzyonundan çıkıp –yani hekimi ve tedavi şeklini değiştirip– “Bana yaşatılan hiçbir şeyi affetmiyorum!”, “Çocuktum, savunmasızdım, beni hayata ruh ve beden olarak sağlıklı hazırlamakla yükümlü ebeveynlerim bunu yapmak için çabada olmadıysalar onları affetmek zorunda değilim!” diyebilmenin çok mühim mesele olduğunu düşünüyorum.

Bunun yaşamda karşılaştığımız tüm ilişki tipleri için geçerliliğine inanıyorum. Affetme meselesinde tıpkı ensestte olduğu gibi kan bağı değil yakınlık, güven ve güç ilişkisinin dikkate alınması gerektiğine inanıyorum.

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar