KAN KARDEŞİNİN KANI DÜŞMANIN ELİNDE
-MERSİN-
Kardeş kardeşe silah doğrulttu 21’inci yüzyılda…
Kardeş kardeşinin kanını eline bulaştırdı da asıl katilleri kendine dost bildi…
Günlerdir yanı başımızda devam eden kriz, dünyanın nasıl bir tehlike ile karşı karşıya olduğunu gösteriyor.
Fark etmemiş olmak imkânsız, değil mi?
“Beyaz tenli sarışın ve mavi gözlülerin savaşı” diyecek kadar basit bir mevzu değil bu.
Kendini büyük bilip de tarihe sadece faşizanlıkları ile kazınmış bazı ülkeler ellerini ovuştura ovuştura izliyor bu kaosu…
Yeni Dünya Düzeni’ni kendi lehine çevirmek isteyen ülkeler bu kanın akmasını istiyor!
Suçlu ilan etmek kolay elbette ki…
Gizli yapılan anlaşmalar?
Düşman gibi lanse edip dostça bu çirkin tabloya el uzatanlar?
Tarih boyunca ırk ayrımı yapanlar şimdi aynı ırkı birbirine düşürdü, iyi mi?
Amerika her zaman sevmiştir yangına körükle gitmeyi!
Körükle gittiği yangın tüm dünyaya nükleer tehdidi olarak geri dönerse o zaman ne olacak?
Rusya’ya uygulanan her yaptırım bütün ülkelerin bir sektörünü etkiliyor.
Doğalgaz ve akaryakıta gelen zamların yaşattığı gerginliğe değinmeyeceğim bile.
Yaş meyve ve sebze sektörü beklemede, ekmek ne kadar olacak endişesi sürüyor…
Bu saydıklarım sadece dört tanesi…
Asıl büyük tehlike ya müzakere olmaz ise?
Rusya-Ukrayna meselesi 6 Nisan 2014’ten bu yana Donbass Savaşı ya da Doğu Ukrayna Krizi ile devam ediyor.
Bunun öncesi de var tabii…
Ukrayna’nın 4’üncü Cumhurbaşkanı Viktor Yanukoviç, Avrupa Birliği (AB) ile Ukrayna arasında yapılması planlanan ortaklık anlaşmasını 21 Kasım 2013’te reddetti.
“Bir Ukrayna Cumhurbaşkanı nasıl olur da reddedebilir?” tepkileri ve “Bu Yanukoviç Rusya’ya mı çalışıyor?” söylemlerini de beraberinde getirmişti…
Ukranlar bu reddi “Rusya ile ticareti baltalamayı göze alamayan Yanukoviç” diye adlandırmaya başladı…
8 Aralık 2013’te de Kiev’de bulunan Lenin heykeli protestocular tarafından yıkıldı.
O yıllarda başladı aslında bu kriz…
2014’ten bu yana yaşananları yazmayı isterdim ama sayfalar alacağı için başlangıç noktasını paylaşmak istedim sizinle.
Gelelim bugüne…
Siz bu satırları okurken bile Rusya, Ukrayna’ya ilerlemeye devam ediyor.
Burada ABD’nin de, NATO’nun da, AB’nin de Ukrayna’ya gösteremeyeceği, ifşa edemeyeceği zararları var!
Âlim olan anlar!
Bir piyon, köprü, sebep (artık adına ne derseniz) arıyorlardı kendilerine Rusya’yı alt etmek için…
Üzgünüm…
O da Rusların kendi ırkları Ukranlar oldu!
Asla kan akmamalıydı bu meselede!
Olan yine mazluma oldu…
Bebekler sığınaklarda dünyaya geldi, çocuklar silah ve füze seslerine maruz kaldı.
Sebep olanlar beter olsun!
Bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak ülkemizin bu kaosa karşı gösterdiği barış elçiliği görevini takdirle karşılıyorum.
Aksini yapmamız, diğer ülkelere göre bizim ülkemizin biraz daha fazla zarar görmesine sebebiyet verebilirdi.
Sitemimiz ortak…
Şimdi neyin sitemi derseniz şayet, şöyle ki: Göçmen meselesi…
Evet!
İki haftalık kısa bir sürede Avrupa milyonlarca savaş mağduruna kapılarını açtı.
2011 yılındaki mağdurlar için “Kapasitemiz yok” diyen Avrupa cömert davrandı yine vesselam…
Bunda bile insan ayıran zihniyetler Yeni Dünya Düzeni kuruyor, işte!
Kusura bakmayın, biz birçok ülkeye göre daha merhametli olduğumuz için şu anda kapasitemizin üzerinde nüfusla boğuşuyoruz.
Suriye’den gelen misafirlerimizin yeniden doğduğu topraklara güvenli şekilde dönmeleri tek temennimizdir, o ayrı.
Ama asıl anlatmak istediğim, Avrupa’nın tutumu.
Bu krize sebep olmasaydınız siz de!
Velhasıl, Rusya-Ukrayna krizi çoğumuzu tetikte bekletiyor…
Namlunun ucundaki temiz siyaset bu diyarları terk edeli çok olmuş.
“Barış, barış!” diye haykıranların çoğu masumların feryadından haz alıyor, onu da bilin!