EDEBİYAT POLİTİKA 

‘BİR YALNIZ NAR AĞACI’, ‘KARAYEL HÜZNÜ’, ‘BİR ACIYA KİRACI’…

Bedenim üşür, yüreğim sızlar./ Ah kavaklar ah kavaklar…

93 sonbaharıydı… Buket Uzuner, ‘Karayel Hüznü’ndeki epigrafın altına “Ölü Ozanlar Ülkesi” yazmıştı. Çünkü 28 yıldır acısı dinmeyen, davası sonuçlanamayan Madımak Oteli’nde çoğunluğu şair, sanatçı, yazar olan 37 canın yakılarak aramızdan ayrılışına tanıklık ettiğimiz bir yazdı, 93 yazı.

Buket Uzuner, ‘Karayel Hüznü’ başlığını verip bir şiirle anıyordu bu acıyı:

Şimdi, bu akşamüstü,/ Hemen/ Bir şiir yazabilseydim eğer,/ Şöyle serin, nane yeşili,/ Bahar kokan, gencecik teni./ Hani ‘Yaşamalıyım, ayaktayım hâlâ’/ dedirten insana,/ ‘Hem yapacaklarım var daha!’ // Haydi şair kalk,/ Birazdan güne varır gece,/ Aydınlık şiirlerde hece hece./ Bayramlıklar giymiş bekliyor,/ Seni yeni şiirler,/ zaten hiç yakışmıyor/ Şairlere ölümler…

Beni hoyrat bir makasla/ ah eski bir fotoğraftan oydular…

Buket Uzuner bu metinde o felaketten genç bir doktorun yaşam belirtisi taşıdığını fark ederek dâhiliye servisine alıp beş gün takip ettiği, sonra helikopterle Ankara GATA’ya getirilen, şiirinde seslendiği “Çözük saçlı ikindisinde/ yorgun bir günün,/ Gölgeler uzarken/ Ölüvereceğim eskiden” dizelerindeki gibi 9 Temmuz’da akşamüstü hayata veda eden Metin Altıok’a seslenmekte… Hâlâ…

Metin Altıok’un cenaze töreni ‘Aydınlık’ gazetesi ve üyesi olduğu İşçi Partisi tarafından düzenlenirken kızı Zeynep’in bir ricası vardır: Babasının bir militan gibi değil, bir şair gibi gömülmesi. Zeynep Altıok çok haklıdır isteğinde; çünkü Metin Altıok ölümle yüzleştikleri o anda fotoğraflara yansımış görüntüdeki gibi bu kötülüğe elindeki fırçayla karşı koymaya hazırlanacak kadar şairdir. (Şairin mücadelesi de ancak böyle olacaktır, kendi deyişiyle.) Çalışma odasında kendi yonttuğu Kibele heykelleri, daktilosu, gittiği her yerde peçetelere şiirlerini yazdığı küçülmüş kurşun kalemleri kalmıştır ondan geriye. Bir de şiirleri, ‘Bir Acıya Kiracı’…

Ah kavaklar ah kavaklar/ acı düştü peşime. // Ah kavaklar ah kavaklar/ ardımdan ıslık çalar…

Bugün aradan geçen onca yıldan sonra yine #unutMADIMAKlımda etiketleriyle hatırlanan bir gündeyiz. Bu akşam 93 yazının 2 Temmuz’unda 37 canın yakılarak toprağa verilişinin yıldönümünde yitirdiklerimizi bir etkinlikle anacağız Çukurova Sanat Girişimi Çukurova Okulu’nda. Ben Behçet Aysan’ın ‘Bir Yalnız Nar Ağacı’nı okuyacağım.

Bir Eflatun Ölüm’deki “Bütün derinlikler sığ/ sözcüklerin hepsi iğreti/ değişen bir şey yok hiç/ ölüm hariç,/ aynı gökyüzü aynı keder” dizeleriyle anıyoruz sanırım Behçet Aysan’ı en çok. Onun şiirinde elbette bu coğrafyanın değişmeyen acılarının, kader gibi sunulan ölümlerin, sığlıkların ve tekrarlanıp duran olguların yarattığı keder sık işlenen temalardan biri olarak karşımıza çıkar.

Behçet Aysan, 1949’da Ankara’da doğmuştur. Ortaöğrenimini Kuleli Askeri Lisesinde görür. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencisi iken 1972’de tutuklanır. Öğrenimi birkaç yıl kesintiye uğrar. 1984’te mezun olur. Ankara Numune Hastanesi Psikiyatri Bölümünden uzmanlığını alır.

1979’dan itibaren ‘Türk Dili’, ‘Yazın’, ‘Broy’, ‘Gösteri’ gibi dergilerde yayımlanan şiirlerinde toplumsal olanla insani olan iç içedir. Ve doğa… Kuşlar, çiçeklerin türlüsü, söğütler, yanık otlar ve nar ağaçları…

Ölüm sıkça anılsa da onun şiirlerinde “çünkü beyaz bir gemidir ölüm”, “kötü geçen güzü/ ve umutsuz bir aşkı anlatan/ rüzgârla savrulan/ kâğıt parçalarına/ yazılmış/ dağıtılamamış / bildiriler gibi” umudunu bütünüyle kaybetmemiştir şair; ‘Yarın Diye Bir Şey Var’dır.

Bir yanı var/ ömrümüzün/ belki bir gün gülecek./ Selam verip/ selam alacak/ barışa kardeşliğe/ hep tok yatan/ çocuklar görecek/ el ele/ aşklar, omuz omza/ dostluklar” dizelerinde dile getirdiği gibi.

Gelmiş mi o özlediği yarın şairin, cevabı belli. Türkiye’nin sancılı yılları 80’ler Behçet Aysan’ın şiirinde eflatun renkle ve nar ağaçlarıyla ifadesini bulmuş. ‘Bir Eflatun Kelebek’, ‘Bir Eflatun Aşk’, ‘Bir Eflatun Menekşe’, ‘Bir Eflatun Ölüm’ o yılların yarım kalan umutlarının yansıdığı şiirler.

Ve…

Bir Yalnız Nar Ağacı’…

Tahta panjurlu taştan evin/ penceresi nar ağacına bakardı/ eski tersanenin yamacında/ dalları sarkmış o yalnız nar ağacı/…

Akşam seslendireceğim tamamını.

Metin Altıok’un 80’inci doğum yılında şairi onun şiiriyle ve poetikasıyla anmak için bir dosya hazırlamış ‘Lacivert’ dergisi. Dosyanın sunuş yazısında “Coğrafyamızın bize kötü bir armağanı olan, yaralarla dolu toplumsal hafızamızı diri tutmaya çalışırken yitirdiğimiz değerleri sanatıyla, edebiyatıyla anmayı, bu yönlerini öne çıkarmayı gözden kaçırmamalıyız” deniyor. Bir şair de en çok şiiriyle anılmalı zaten.

Son olarak Sivas Katliamı’ndaki kaybettiğimiz canlar için besteler yapıldı, şiirler yazıldı, sözler söylendi. Ben bunların içinde en çok andığım dizelerle bitirmek istiyorum. Sanırım bu yürekleri insan sevgisi dolu iki şairin yetiştirdiği kızlarının da adaletin yerini bulmadığı zaman aşımına uğramış bir davanın tarafları olsalar da babalarını daha doğru anlatan dizeler olacaktır bu dizeler. ‘Lacivert’ dergisinde Tümay Çobanoğlu’na verdiği röportajda Zeynep Altıok şöyle diyor: “(…) İyi insanların çocuğuydum, kötücül olabilmem mümkün değil. (…) Birilerine karşı kötü duygular beslediğimde, yüreğimden hak eden biri için bile üzüntü, merhamet geçmediğinde en önce kendime kırılıyorum. (…)

Ataol Behramoğlu’nun dizeleriyle bitirelim:

Yaşamak görevdir bu yangın yerinde/ Yaşamak, insan kalarak…

Unutmayacağız ve yaşayacağız, “insan” kalmaktan vazgeçmeden.

Not: Sözleri Metin Altıok’a, bestesi Onno Tunç’a ait olan ‘Kavaklar’ı Sezen Aksu’dan dinlemek için tıklayınız

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar