SANAT VE SANATÇILAR SUSMAMALIDIR
-ADANA-
İlk defa 2015 yılının Eylül ayında kaleme almış, daha sonra 2016 yılının Mart ayında Posta gazetesinin GAP bölge ekindeki köşemde yayınlamıştım bu yazımı. O dönemde Türkiye’de yaşanan terör olayları nedeniyle toplumda korku, endişe hâkimdi. Bugün de İsrail’in saldırısı sonrası Gazze’de yaşanan insanlık dramında başta çocuk ve kadınlar olmak üzere benzer kaygı ve üzüntüleri yaşıyoruz. İnsanlık dramına tanıklık ediyoruz. Savaşlarda, terör saldırılarında, olağanüstü dönemlerde sanat ve sanatçılara büyük rol düşmektedir. Bu yazının amacı, sorunların dile getirilmesinde sanatın yaratıcı ve yenilikçi ve etkili gücünü ifade etmek, toplumun moral değerlerini yüksek tutmada sanatın önemine dikkat çekmekti. Bu nedenle bu olağanüstü durumlarda her zamandan daha çok sanat ve sanatçıların mesajlarına gerek vardır. Bu düşünceyle 2015’te yazdığım yazıyı 8 yıl sonra tekrar yayınlamak, sizlerle paylaşmak istedim.
Sırplar, binden fazlası çocuk olmak üzere 11 bin 541 Saraybosnalıyı kuşatma altında öldürdüler. 20 yıl sonra kuşatma sırasında hayatlarını kaybedenler için ‘Saraybosna’nın Kırmızı Hattı’ isimli bir konser düzenlenmişti. Amaç, bir daha böyle olayların yaşanmaması için dikkatleri çekmekti. Saraybosna kent merkezinde yer alan Titova Caddesi’nden Alipaşa Camii’ne kadar kırmızı sandalyeler dizildi. Kimseler sandalyeye oturmadı. Caddenin sağında ve solunda yer alan kalabalık 11 bin 541 kişi ile beraber 750 kişilik dev koronun hüzünlü şarkılarını dinledi. Yaşanmış acı bir olayın tesellisini bile sanat ile paylaşan Bosnalılar 90’lı yıllar boyunca büyük bir soykırıma uğradılar.
Sizlerle savaş ve sanat bağlamında iki olayı paylaşacağım. Vedran Smailović, savaşın kahraman müzisyenlerindendir. 1992 yılının 27 Mayıs’ında ekmek sırasındayken Sırpların bombardımanı ile ölen 22 komşusu için ertesi gün 22 gün sürecek ‘Barış İçin Müzik’ konserine başladı. Orkestra kıyafetini giyer, tek başına açık hedef olarak eline çellosunu alır ve bazen bir mezar başında bazen kurşunların uçuştuğu caddelerde bazen bombalanmış bir yerde ölüme meydan okurdu. Çellosuyla, yıkılan kütüphanede 1992 yılında tek kişilik konser fotoğrafı simgesel bir an olarak dünya tarihinde yerini almıştır. Röportaj için gelen bir gazeteci, yaptığının bir çılgınlık olup olmadığını sorduğunda, “Bana çello çaldığım için çılgın olup olmadığımı soruyorsunuz da onlara Saraybosna’yı bombardımana tuttukları için neden çıldırmış olup olmadıklarını sormuyorsunuz?” der.
Savaşın devam ettiği 90’lı yıllar boyunca Bosnalılar kan gölü içerisinde tiyatroyu, konseri bırakmadılar. Sizlere aktarmak istediğim, o dönemin ikinci unutulmaz hikâyesinin üç kahramanı var. Saraybosna Devlet Başkanı Aliya Izzetbegoviç, Bosnalı müzisyen Emir Nuhanovic ve dünyanın büyük orkestra şeflerinden Zubin Mehta.
Savaşın kan ve ölüm dolu günlerinde Izzetbegoviç, ülkesinde olan biteni görmezden gelen Batı’ya seslenmek, sesini duyurmak istemektedir. Emir Nuhanovic’ten Bosna’nın kendi milli orkestrasını kurmasını ister. Nuhanovic tüm olanaksızlıklar içinde bir orkestra kurmayı başarır. Bazen evlerin bodrumlarında bazen alanlarda ölüme meydan okurcasına konserler verirler. Nerede halkı toplayabilirse orkestra oraya ulaşmaktadır. Halkın moralini yüksek tutmaya çalışırlar. Nuhovic, Izzetbegoviç’in tüm dünyanın dikkatini çekecek bir konser istemesi üzerine İtalyan bir müzisyen arkadaşından yardım alarak Zubin Mehta’ya ulaşır. İşin en trajik kısmı, savaşta telefonlar kesik ve Bosnalıların elinde 12 uydu hattı var. Izzetbegoviç bu hatlardan birini Nuhovic’e verir ve günlük 15 dakika konuşma hakkı bulunmaktadır. Günler süren telefon trafiğinin ardından Zubin Mehta sadece büyük bir besteci olmadığını, aynı zamanda cesur, yürekli ve güzel bir insan olduğunu göstererek ve “Ölürsem müzisyenlerle ölürüm” der. Tüm tehditlere aldırış etmeden 4 operacı Jose Cesarasa, Rugiera Raymond, Cecili Gzdi ve Ildiko Comolshi ile beraber gıda ürünleri taşıyan bir BM kargo uçağı ile Hırvatistan üstünden Saraybosna’ya gizlice gelirler.
Saraybosna’da Sırpların bombalarla yerle bir ettiği milli kütüphanede Mozart’ın ‘Requiem’ini icra ederler. 150 kişilik orkestra, sahnede yerini alır. Eser aslında Katolik bir ölünün arkasından yazılmış bir ağıttır. Mehta, Nuhovic’e, “Siz Müslüman bir ülkesiniz. Yöneticileriniz bu eseri belki istemeyebilir, sen öncelikle onlara sor.” der. Aliya Izzetbegoviç’in bu soruya yanıtı ise, “Olsun, Allah isteseydi eğer bütün dünyadaki herkesi Müslüman yapardı. Biz bu konseri yapalım. Ben de geleceğim.” der. Konsere saatler kala durumu anlayan Sırplar bombalama tehditlerinde bulunurlar. Keskin nişancılar 4 kişiyi öldürürler ve ortam iyice gerilir. BM’nin askeri yetkilileri Zubin Mehta’ya vazgeçmesi yönünde telkinlerde bulunurlar. Boşnaklar ise liderleri Aliya Izzetbegoviç’e suikast kaygısı taşımaktadırlar. O gün orda bulunan hiç kimse kendi yaşamını düşünmedi. Sırplara karşı açık hedeftiler. İçeri ve dışarısı insanlarla dolmuştu. Çekimler yapılıyordu. Tüm dünyaya sanat ve sanatseverler barış mesajını verirken binlerce insanı gözünü kırpmadan öldüren Sırp keskin nişancılar büyük kitlenin karşısında ve dünyanın gözü önünde daha fazlasına o gece cesaret edemediler. Ertesi gün tüm dünya bu konseri konuşuyordu.
O yüzden gerçek sanat ve sanatçılar susmamalıdır. Sanat basit bir eğlence aracı değildir. Ülkemizde terör nedeniyle neredeyse halka dönük tüm etkinlikler iptal edilmektedir. Sanatı “Vur patlasın çal oynasın” şeklinde gören anlayış gerçek sanat ve sanatçının yerine popüler kültür ürünlerini koyarak sanatı o zannedenlerdir. Terörün en öncelikli amaçlarından birisi yaşamı felç etmek ve durdurmaktır.
En karanlık günlerde bile yıllarca aç, susuz, bitkin kuşatma altında bile Bosnalılar sanata sığındılar. Morallerini yüksek tuttular. Sanat yoluyla toplumu bir arada tuttular. Biz ise tam tersine sanatı donduruyoruz, yok sayıyoruz. Sanatçının performans sergilemesini ayıplıyoruz, saygısızlık kabul ediyoruz. Oysa bir ülkede terör, gözyaşı, zulüm, baskı varsa en çok konuşması gereken güdümsüz gerçek sanat ve sanatçılar olmalıdır.
Sanatında olan bitene karşı bir sözü olmalıdır sanatçının. Gerçek sanat ve sanatçıyı geçici olarak bile susturursanız bir gün gerçekten değerini ve önemini unutursunuz.