POLİTİKA 

MUHALEFETİ DİZAYN ETME ÇABASI

Muhalif medya da en az muhalif seçmen kadar derin bir hayal kırıklığı içinde. Gazetecilerin de kimi seçmenler gibi farklı uçlara savrulmasına, ölçüsüz tepkiler göstermesine tanık oluyoruz.

Fatih Portakal bu yüzden eleştirilerin odağında… Sözcü TV ekranından CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’na yönelik sözleri de çok ağırdı. Eleştiriden çok hakaret içeren, suçlayan sözlerdi.

Portakal, hiç kimseye karşı kullanılmaması gereken ağır sözcükleri telaffuz etmekle kalmıyor; Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlıktan uzaklaştırılması için mücadele edeceğinden bahsediyordu. Bir parti genel başkanının istifası için mücadele etmek bir gazetecinin görevi olmasa gerek.

Gazetecilik sınırlarını aşmış, bir partili gibi davranmış oldu. Böyle davranmasından ilk zarar görecek olan da kendisi aslında. Zira izleyici nezdindeki konumu farklılaşıyor; haberci güvenilirliğine gölge düşürmüş oluyor.

Tabii, Portakal’ı günah keçisi haline getirmek de yanlış. Seçim sonrasında başka sunucular, başka gazeteciler de benzer tavırlar içine girdi. Örneğin Fatih Altaylı’nın sözleri de gazetecilik sınırını aşıyordu; nitekim kendisi de bunu kabul etti.

Ancak burada sorun ne Fatih Portakal ne de Fatih Altaylı. Sorun daha büyük, daha köklü. Hatırlayalım, muhalif medya seçimden önce eleştirel gazeteciliği bırakıp taraf haline gelmişti, gazeteciler de buna göre pozisyon almıştı. Muhalif televizyonlarda haber ile yorum iç içe geçmişti. Haber bültenlerinde sunucular, yorumcu ya da panelist gibi davranıyordu.

Gazetecilik açısından baktığınızda, anchorman/woman olarak bilinen haber sunucuları, haber üretmezler; başkalarının ürettiği haber malzemelerini sunarlar sadece. Bizde sunucular, haberlerin üzerinde o kadar çok konuşuyor ki zamanla kendi sesinin de büyüsüne kapılıp her şeyi en iyi bilen yorumcu konumuna yükselmiş hissediyor kendisini. O zaman da haber sunucularının zaman zaman gazetecilik sınırını aşmaları kaçınılmaz hale geliyor. Hatırlarsınız, FOX TV’de de Selçuk Tepeli, bardak fırlatmıştı. O da doz aşımıydı.

Şimdi bütün bunları yok sayarak sadece Kılıçdaroğlu’nu, muhalefeti eleştirmek de yanlış. Gelinen noktada muhalif medya da muhalefeti dizayn etme çabasını bırakıp asıl kendisine bakmalı. Öz eleştiri ve yenilenme medyada da şart…

Kılıçdaroğlu’nun da, ağır bir dil kullanmış olsalar dahi gazetecileri “kalemini satan”, “onurlu davranmayan” diye nitelendirmeye hakkı olamaz. Elbette gazetecilerin kendilerini savcı, yargıç yerine koyup karar vermeleri doğru değil; ama bu karşılık da en az onların dili kadar yakışıksız. Bir de Kılıçdaroğlu gibi bir siyasinin bu sözlerle kimi kastettiğini açıkça belirtmemesi yanlış. İsim vermeyince eleştiren tüm gazetecileri töhmet altında bırakmış oldu.

Ne gariptir ki bu ülkede politikacılar gazetecilere, gazeteciler de politikacılara işini öğretmeyi seviyor. Öncelikle gazeteciler politikacılara akıl vermekten vazgeçse çok iyi olacak. Politikacılar da gazetecilere müdahale etmese, bizim işimizi bize öğretmeye kalkmasa…

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar