“UĞUR’LAR OLSUN”
-ANKARA-
Uğur Mumcu suikastının 28’inci yıldönümünde, cesur ve örnek alınması gereken bir Türk aydınının, araştırmacı bir gazetecimizin niçin suikasta kurban gittiğini hatırlamakta yarar var.
24 Ocak 1993 tarihi, ülkemiz için kanlı bir gündür. Bu tarihte Karlı Sokak, tarihinde görülmemiş bir karanlığa bürünecektir. Daha sonra ‘Uğur Mumcu’nun Sokağı’ ismini alan Karlı Sokak, araştırmacı gazeteciliğin cesur kaleminin katledildiği 28 yıl önce, ülkemiz için yeni bir tarih sayfasının açılmasına tanıklık etmiştir. Bu suikastın ardındaki güçleri açığa çıkarmadan, Türkiye’nin demokratik, laik ve güçlü bir ülke haline dönüştürülmesi mümkün değildir.
Hatırlayalım, 1 Şubat 1979’da Abdi İpekçi’nin katledilmesi ile başlatılan istikrarsızlaşma sürecinde Gün Sazak, Nihat Erim, Ümit Kaftancıoğlu ve Kemal Türkler suikastları gerçekleştirilmiş ve ülkemiz, 12 Eylül askeri darbesine doğru sürüklenmişti. 12 Eylül, Türkiye’de demokrasi ve insan hakları mücadelesi yürüten kitlelerin ve kurumların imhasına dönük büyük bir plandı. Bu darbe ile Türkiye, bugüne kadar yaşanmış en büyük siyasi operasyonlardan birisine şahit olmuş ve ülkenin bağımsızlığı ve gelişme umutlarını da alıp götürmüştür.
31 Ocak 1990’da Muammer Aksoy’u 7 Mart 1990’da gazeteci Çetin Emeç ve 18 Aralık 1990’da Ferdi Tamer takip etmiş, ülkemiz yeniden suikastlar dönemine girmiştir. Suikastlar ile ülke gündemini belirleyen karanlık güçlerin planları, 6 Ekim 1990’da Bahriye Üçok ile sürmüş, 20 Eylül 1992’de Musa Anter’in öldürülmesiyle yeni bir evreye girmiştir. 29 Temmuz 1992’de Deniz Kuvvetleri Eski Komutanı Kemal Kayacan ile devam ettirilen suikastlar zinciri, 24 Ocak 1993’te ülkeyi sarsan Uğur Mumcu ile devam etmiştir. Aynı yıl 27 Şubat 1993’te Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis’in bulunduğu uçak şüpheli biçimde düşerek yeni bir suikast daha gerçekleştirilmiştir. Uğur Mumcu suikastı ile Eşref Bitlis’in uçağının düş(ürül)mesi arasında yakın bir ilişki bulunduğu açıktır. 1993 yılındaki karanlık planlara, Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın ani ölümü ve Sivas’ta Madımak Oteli’nde 37 aydının yakılarak öldürülmesi de eklenmelidir.
Uğur Mumcu suikastı sonrasında Eşref Bitlis’in uçağının şüpheli biçimde düş(ürül)mesi olayını, 22 Ekim 1993’te Jandarma Diyarbakır Bölge Komutanı General Bahtiyar Aydın ve 4 Kasım 1993’te Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele Biriminde görevli Emekli Binbaşı Cem Ersever suikastları izlemiştir. 11 Ocak 1995’te Onat Kutlar, 9 Ocak 1996’da Özdemir Sabancı ve çalışma arkadaşları Haluk Görgün ile Nilgün Hasefe’nin öldürülmesi ile süren suikastlar, 21 Ekim 1999’da gazeteci ve öğretim üyesi Ahmet Taner Kışlalı ile devam etmiştir.
Uğur Mumcu ile benzer biçimde 24 Ocak 2001 tarihinde Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan’a karşı gerçekleştirilen profesyonel suikast, 18 Aralık 2002’de araştırmacı akademisyen Necip Hablemitoğlu’nun öldürülmesi ile sürmüş, 19 Ocak 2007’de gazeteci Hrant Dink’in katledilmesi ile devam etmiştir. Daha sonra suikastlar dalgasının yerini, FETÖ yapılanmasının tutuklama dalgaları ile TSK ve aydınlara yönelik büyük bir tutuklama ve yargılama süreci almıştır.
Görüldüğü gibi, ülkemiz tarihi, yalnızca darbeler ve Gladyo müdahalelerinin tarihi olmakla kalmayıp suikastlar tarihi ile örülmüştür.
Planlanıp gerçekleştirilen her suikastın özel ve önemli nedenleri ve sonuçları olmakla birlikte, bütününün aynı karanlık güç odaklarınca planlandığı anlaşılmaktadır. Bu güç odaklarının amacı; güçlü ve bağımsız bir Türkiye yaratılmasına, demokratik ve laik bir ülke olarak bölgesinde örnek alınmasına izin vermemektir.
Uğur Mumcu suikastının 28’inci yılında, karanlık raflarda kalmış bilinmezlikler ile yaşamaya devam ediyoruz. Türkiye’deki darbeler ve suikastların gerçek amacını öğrenmek için Uğur Mumcu olayını incelemek çok yararlı olacaktır.
Uğur Mumcu ve öncesindeki-sonrasındaki diğer suikastlar ile amaçlanan hedefler benzerdir. Bunların amacı;
– Ülkedeki ekonomik ve siyasi istikrarı bozmak,
– Demokratik sistemi ortadan kaldırmak,
– Laik sistemi yok etmek,
– Türk aydınlarını korkutmak ve sindirmek,
– Ülkede kaos ve kargaşa ortamı yaratmak,
– Kıbrıs Barış Harekâtı gibi milli müdahaleleri yapabilecek asker-sivil-bürokrat unsurları tasfiye etmek,
– Sivil toplum ve sendikaların güçlenmesini önlemek,
– Terör örgütlerinin kaynakları ve desteklerini ortaya çıkaran, arkalarındaki gücü açıklayan cesur aydın ve gazetecileri ortadan kaldırmak,
– Yabancı istihbarat örgütleri ile terör örgütleri arasındaki ilişkileri açıklayanları cezalandırmaktır.
Uğur Mumcu gibi cesur ve bağımsız aydınların ve gazetecilerin suikastlar sonucu katledilmesini planlayanlar; güçlü, bağımsız, demokratik, laik niteliklere sahip olan Türkiye’yi ortadan kaldırmak isteyen güçlerden başkası değildir.
Uğur Mumcu gibi ülke sevgisi ve sorumluluğu ile mücadele edip suikastlara uğramış gazeteci, aydın ve devlet adamlarına yenilerinin eklenmemesi için laik, demokratik, modern ve güçlü Türkiye’nin yaratılmasından başka bir seçenek yoktur.