BİR ZAMANLARIN BABALARIYDI ONLAR

-İSTANBUL-
Babam, kahverengi paltosu olan adamlardandı.
Kışları soba başında sessizce gazete okur, yazları serin sabahlarda radyonun başına otururdu.
Onlar konuşmadan öğrettiler.
Bir baba, ekmeği ikiye bölerken hayatı da ikiye bölüyordu: Bir yarısı çocuklarına, diğer yarısı ülkesine…
Ben, babamın nasırlı ellerinde hem alın terini gördüm hem de bastırılmış bir isyanın sessizliğini.
Gaz lambasının titrek ışığında okuduğu kitaplar bazen Nâzım’ınkilerdi bazen Orhan Kemal’inkiler.
Biz, o sayfalar arasında fark etmeden büyüdük; kitapların içinde bir halkın rüyaları vardı.
Çocukken anlamazdım.
Neden her 1 Mayıs sabahı erkenden çıkardı evden?
Neden bazı geceler eve hüzünle döner, gömleğinin cebinde buruşmuş bir bildirinin ucu görünürdü?
Sonradan öğrendim:
Baba olmak, sadece evin direği değilmiş; vicdanın da taşıyıcısıymış.
Bazı adamlar, duvar değil; yol olurmuş çocuklarına.
Babamın gözünde ülke, küçük bir mahalleydi.
Her çocuk gülümsemeli, herkesin bir lokma hakkı olmalıydı.
Onun politikası oy pusulasında değil, davranışlarında gizliydi.
Yüksek sesle değil; örnek olarak konuşurdu.
“Evladım,” dedi bir gün, “hiçbir zaman zulmün tarafında olma, ama ne olursa olsun, hakkı savunmaktan da geri durma.”
Bugün Babalar Günü.
Ama sıradan tebessümlere sığmayacak kadar derin bir gün bu.
Çünkü bazı babalar yalnızca baba değildi; bir dönemin hafızasıydı, bir mahallenin vicdanı, bir ülkenin omurgasıydı.
Ben hâlâ babamı hatırlarken o kahverengi paltolu adamı görüyorum.
İç cebinde bir sendika kartı, koltuğunun altında katlanmış bir gazete, ceplerinde halkın yarım kalmış umutları…
Ve şimdi büyüdüm.
Bir ülkeyi anlamaya çalışırken babamın sustuğu yerden konuşmaya başladım.
Çünkü bazı cümleler yarım kalmaz; bir evlattan, bir yazardan, bir yurttaştan çıkıp yeniden halkın içine karışır.
Babalar Günü kutlu olsun.
Ama en çok da, yoksul düşlerden zengin ahlaklar çıkaran o eski kuşağın hatırasına selam olsun.