KÜLTÜR-SANAT TOPLUM 

‘ZÜBÜKZADE İBRAHİM’LERİN KORKUSUYDU AZİZ NESİN

Gülümsemek,/ adaleti bozuk düzene,/ sessiz bir küfürdür./ Gülümseyin.[1]

Kendime Öğüt’te, “Uslanma hiç, hep deli kal/ büyüme sakın, çocuk kal,” derdi.

Bi’ b.k bilmiyorsun. İşin kötüsü, bi’ b.k bilmediğini de bilmiyorsun” diyen doğruluk, çalışkanlık ve vazgeçmeme simgesi; erdem timsali üstat mizahçıydı. [2]

Böyle gelmiş böyle gitmez” diyen ‘Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz’ın, ‘Zübük’ün müellifiydi.

Zübük, kendi çıkarları için her yolu mubah sayan kişi”, “Bizim gibi avanaklar olduktan sonra, Zübük’ün bize ettiği az bile”, “Bizde bu kafa varken, bizim gibilerine bir değil, on zübük az gelir”, “Bu zübüklük bizde yaşıyor, onları birer zübük olarak yaratan bizleriz”, “Karşımıza bir zübük çıkıyorsa, onun zübüklüğünde bizim de bir parçamız var” diyen Aziz Nesin; Zübükzade İbrahimlerin korkulu düşüydü

İşte bu nedenle de coğrafyamız despotlarına fazla gelmiş; borçlu olduğumuz büyük kara mizah ustası ve “Her yazar, yalnız kendisi için yazar ve yalnız kendini yazar; yazarlar her ne yazarlarsa kendilerini yazdıkları gibi, okurlar da her ne okurlarsa kendilerini okurlar” sözlerinin sahibiydi.

Bir ülkede ne kadar çok tabu varsa o kadar özgürlük yoktur”, “Korkudan korkmadan düşünmek, insanları, iyi insan yapar”, “İnsan yalnızca söylediklerinden değil, sustuklarından da sorumludur”, “Göremeyeceğimiz günler için dövüştük kavgamızın şiir olması bundan” kararlılıkları ile yaşayan Aziz Nesin; bizi bırakıp gitmeden önce ‘Ölüme Eğilmek’te, “Ölüme değil/ sonsuzluğa gidiyorum/ orda dinleneceğim gönlümce/ yaşarken hiç mi hiç dinlenemediğim/ kalemim yine elimde/ kâğıtlarım da önümde/ son uykusunda düşecek başım/ sağlığımda hiç eğmediğim” demişti.

Biz, işte buyuz! Yüzde altmışımız aptalsak, yüzde doksanımız da korkağız!” ifadesinin haklılığı her seferinde teyit edilmişti, hâlâ da ediliyor…

O; “hudutsuz ve allahsız bir baştı, yoldaştı” diye anılanlardandı; Aziz Nesin’di. [3]

* * *

Dini eğitim almıştı, 11 yaşında hafızdı, Kur’an’ı ezbere biliyordu…

1935’te Kuleli Askeri Lisesi’ni, 1937’de Ankara’da Harp Okulu’nu bitirip asteğmen oldu, üsteğmen rütbesindeyken –ordu malzemesini ihtiyacı olan bir köylüye verdiği için– “görev ve yetkisini kötüye kullandığı” suçlamasıyla askerlikten uzaklaştırıldı.

12 Ağustos 1947’de 10 ay ağır hapis ve 3 ay 10 gün de Bursa’da “emniyet-i umumiye nezareti” altında bulundurulma cezasına çarptırıldı…

Delilik, en sağlam dokunulmazlıktır” diyen Aziz Nesin pek çok kez aç kaldı, hatta Bursa’ya sürgüne gönderildiğinde geceleri çöp karıştırdı… [4]

Eğilip bükülmesi olmadan, olması gerektiği gibi yaşadı, yaşattı; “Herkesin bildiği gerçekleri açıkça söylemek bazen suç olur memleketin birinde” diyerek anlatıp yazmaktan vazgeçmeyip şunları ekledi:

Hürriyet bizim memleketimizde bir gazete ismidir, bir de Anka kuşudur. Konuşmak korku… Yazmak korku…

Atla katır tepişir, olan eşeğe olur. Öyle zaman gelir, güçlüler birbirine girer, arada öküz bile başkan olur!

Yaşamak elbette güzel, hatta en güzel şeydir ama insanın onuruyla! Bağnazlığın, yobazlığın karşısında korkudan titreyip çamurlara bulanarak, çirkeflere sürünerek değil…

Güçlüysek rüyalar saçmadır, ama güçsüzsek saçma rüyanın etkisindeyizdir; fallar, şarkılar, niyetler, her şey başka bir anlam kazanır bizim için…

Toplum ne denli yozlaşır, aptallaşır, akılcılıktan uzaklaşırsa; o denli fizik ötesi gizli güçlere, cine, periye, büyüye, fala bağlanır. Bugün Türkiye, bu durumdadır…

Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın, diyerek yaşattığınız yılanların bir sonraki hedefi siz olursunuz…

Kapitalizmin de doğası gereği ürettiği, üretmek zorunda olduğu korkunun ana kaynağı sermayedir. Kapitalizm, her zaman ve her yerde korku üretecektir. Çünkü sermaye korkaktır…

Kirli çevre, insanı kirletir; kirli insanlar, çevreyi kirletir…

Kimi iktidarlar, zorbalığı demokrasi diye yutturmaya kalkarlar…

Bugün savaş var ve insanlar ölüyor ve bunlara büyük devletler barış istemiş gibi görünerek gerçekte barış istemediklerini ortaya koyuyorlar. Çünkü silah satıyorlar…

Silahlanmaya ödenen para, dünyadaki açlık sorununun tamamen halledilmesi için gereken paranın yaklaşık 100 katıdır…

Aldatan kişinin cinsiyeti ne olursa olsun, medeni hali şerefsizdir.

Alıştın, nutukları dinleyip uyuyorsun. Sen böyle uyudukça, sanma ki sabah olur! Körler memleketinde, şaşı padişah olur!

Aziz Nesin devrimci bir mizah dehasıydı.

Toplam satışları 10 milyona yaklaşan 121 kitap yazdı. Eserleri çok sayıda dile çevrildi.

Kur’an’a inanmam için aklımı yitirmem lazım”, “Ben bir ateistim ve eğer bir gün tanrıya inandığımı söylediğimi duyarsanız ciddiye almayın, bunamışımdır” diyen Aziz Nesin, Sivas ateşiyle sınanmışı.

Ben hiçbir zaman dine karşı tavır almadım. Ne İslâmiyet’e ne başka bir dine… Tavır almayı doğru bulmuyorum.

Aziz Nesin’e çok öfkelenip ona “dinsiz” diye “Kahrolsun laiklik!” haykırışları eşliğinde saldıranlar onu diri diri yakmayı denediler.

Ancak o hep ‘Ödenemeyen’ başlıklı şiirindeki gibiydi ve hep öyle kaldı:

Ey benim halkım/ ey benim eli açık, gözü kapalım/ yüreği açık, dili bağlım/ ey benim en güzelim/ ey benim en çirkinim! // Yiyemedin, yedirdin/ içemedin, içirdin/ giyemedin, giydirdin/ okuyamadın, okuttun/ kendin üşüdün yağmurda karda/ ama beni korudun. // Varından değil, yoğundan verdin/ az az değil, çoğundan verdin/ ah ne az ne az aldın/ ama çok, ne çok verdin/ en az aldın, en çok verdin/ almadan vermek sana özgü. //  Utanırım aldıklarım demeye/ gücüm yetmez borcun ödemeye/ bende hakkın çoktur halkım/ değil böyle bir Aziz/ bin Azizler olsa yetmez/ aldığını vermeye/ utanırım hakkını helal et demeye/ dünya durdukça durasın halkım.

* * *

Eğer bir değil; birkaç Aziz Nesin’imiz olsaydı bugün ülke bunca gericiliğin, yobazlığın, pespayeliğin ağına düşmezdi[5] dedirten Aziz Nesin’de yaşamın tüm renkleri, tüm tatları vardır. Onun yazdıkları zengin bir laboratuvardır. Uygulama bahçesidir. Yaşamın ta kendisidir. Aziz Nesin, Nasrettin Hoca’nın suretidir.

Kurucu başkanı olduğu Türkiye Yazarlar Sendikası’nın (TYS) ‘Halklara Mal Olan Aydınlar Unutulmaz’ başlıklı açıklamasında; “O; soyadı kanunu çıktığında kendine ‘Nesin’ soyadını alacaktı, neden; çünkü o sıralarda bu sorunun yanıtının peşindeydi. İstedi ki; hayatı boyunca ‘ne olduğunu’ unuttuğu zamanlarda bu soyadı kendisini uyarsın, ‘ne olduğu’nu ona hatırlatsın. O, bu sorunun yanıtını verdiğinde de yanıtının gereklerine göre yaşamayı ödev bildi. ‘Neydi o?’ Biz yanıtı onun yaşamına bakarak veriyoruz: Doğru bildiği yolda ısrarla yürüyen, kendiyle birlikte yürüyenlerin yoldaşı olmayı bilen, eğer yoldaşları kendini yalnız bırakacak olursa kendi başına yürümeyi göze almıştı[6] diye anılmayı hak eden Aziz Nesin, “İnsanı ve bütün dünyayı sevmiş olmanın bedelini ödeyen insanların ne ilkiyim ne de sonuncusu” derdi.

Aziz Nesin, 6-7 Eylül utancından Sivas yangınına kadar yaşa(tıl)dığı acılarla, öncü bir yazar, dirençli bir edebiyatçı, bir aydınlık öncüsüydü; aydın olmanın sorumluluklarını sarsarak, dürterek, öfkelendirerek, coşturarak yerine getiren bir insandı ve şöyle derdi:

Şimdiye dek olduğu gibi, şimdi de haber veriyorum: Önceleri yavaş yavaş, ağır ağır, adım adım kötülük uçurumuna doğru giderken gittikçe hızlanarak şimdi koşar adım gidiyoruz. Olacak toplumsal depremin uğultularını duymaktayım… Çevremizde aptal aptal suçlu aramayalım. Aynaya bakalım. Aynamız yoksa bir durgun suya bakalım. Orada suçluyu göreceğiz. İş işten geçtikten sonra ‘Kendim ettim kendim buldum’ demenin hiçbir yararı yok…[7]

* * *

Hint asıllı İngiliz yazar Salman Rüşdi’nin ‘Şeytan Ayetleri’nin, Türkiye’de yasaklanmasına karar veren Bakanlar Kurulu’na karşın, aydın duyarlılığıyla itiraz ederek kitabın yayımlanmasını üstlenen, o günlerde Aziz Nesin sahibi ve başyazarı konumunda olduğu Aydınlık gazetesinde kitabın bazı bölümleri yayımlandı.

Yurt içinden ve dışından gelen tepkiler üzerine Nesin, Rüşdi’nin romanını yayımlamak istemesindeki amacının, yazarın davasına hizmet etmek ya da Türkiye’deki tutucuları kışkırtmak olmadığını belirten açıklamasını kaleme aldı.

Her dönemde her fırsatta hedef gösterilen Aziz Nesin’e karşı bu olayların ardından linç kampanyası başlatıldı. Ağır hakaretler, iftiralar ve tehditler Nesin’i yıldırmadı.

Aziz Nesin, 2 Temmuz 1993’te Pir Sultan Abdal Şenlikleri’ne gittiğinde günlerdir yayımlanan kışkırtıcı haberler de amacına ulaştı: “Sivas Aziz Nesin’e mezar olacak!”, “Şeriat isteriz!”, “Kahrolsun Aziz Nesin!” diye bağıran gericiler, etkinliğe katılan aydınların kaldığı Madımak Oteli’ni ateşe verdi. Etkinliğe davetli olan 33 aydın ve 2 otel görevlisi katledildi.

Açık sözlüyüm, düşünürüm, düşündüğümü söylerim. Bundandır ki ömrümün uzun bir süresini ya hapishanelerde geçirdim ya ölümle burun buruna geldim. Ancak bir olay var ki yarası kapanmaz, kapanamaz” der usta, hatırladıkça burnunun direği sızlar.

Önce yağmalama, sonra ise “Yakın ulan, yakın!” sesleri ve tekbirlerle çevredeki araçların ateşe verildiğini anlatır Nesin: “Ateşin kızıllığı, dumanın siyahlığıyla birleşip çevremizi sarmıştı. Bu kaçıncı öldürülüşüm, bilmiyordum; fakat ölüme en yakın olduğum anı artık görebiliyordum. Her şey 5-10 dakika içinde olup bitmişti. Aşağı taraftan korkunç çığlıklar gelmeye başladı. Bağırıldı, yardım istendi ve sonra sesler sustu. Artık sıra bendeydi. Kesin olarak ölüme hazırdım. Lütfi Kaleli birkaç kez ‘Ölüyoruz abi’ dedi. Dedim: ‘Ölüyoruz, öleceğiz, başka çare yok.’ Sonra dönüp Lütfi’ye ‘Beni şu yatağa yatır, bu güruha kötü bir ceset vermek istemiyorum. Korkarak ölen bir adam gibi görünmeyeyim. Köşeye büzüşmüş bir adam gibi ölmeyeyim’ dedim.

O sırada otelin önüne bir itfaiye aracı yaklaşır. İtfaiye merdivenlerinden inerken RP’li Meclis Üyesi Cafer Özçakmak, “Asıl öldürülecek hayvan burada” diye bağırıp güruhun dikkatini oraya çekmeye çalışır. Sonrasını usta anlatsın:

Tam kurtuluyorum derken artık sırat köprüsünde gibiydim. Devam etsem linç, geri dönsem cehennem vardı. Merdivenlerden inerken çökmüş hsldeydik. O sırada görevlilerden biri beni bileğimden çekerek kalabalığın ortasına attı. Yere düştüm, tekme ve yumruklarla vurmaya başladılar. Sonrasında polis arabasına kadar sürüklendim. Yaralı olarak kurtulmuştum ancak 35 can, yıllar sonra bile yeri doldurulamayacak onlarca değer katledilmişti.[8]

Metin Altıok vardı içerde, Asım Bezirci, Behçet Aysan vardı. Birimize bir şey olursa kalanlar ne yapar diye sorulduğunda, ‘Kalanlar, ölenler için şiirler yazar’ denilerek bekleniyordu ölüm” diye anlatıyordu Aziz Nesin, Madımak’ta yaşananları. [9]

Daha sonra da iddianamede olayların nedeni, “şenliklere katılanlar” olarak gösterildi. Aziz Nesin’in varlığıysa “eylemin hazırlayıcı sebepleri” arasında sayıldı.

Sivas Katliamı’ndan 2 yıl sonra, yine bir temmuz gününde, söyleşi ve imza günü için gittiği İzmir’de kaybettiğimizde 80 yaşındaydı Aziz Nesin.

* * *

İyi ki yaşadı, öğretti…

Ona ilişkin notlarımızı 1986 tarihli ‘Çocuklarıma’ dizeleriyle noktalamak en doğrusu olacak:

Diyelim ıslık çalacaksın ıslık/ sen ıslık çalınca/ ne ıslık çalıyor diye şaşacak herkes/ kimse çalamamalı senin gibi güzel. // Örneğin kıyıya çarpan dalgaları sayacaksın/ denden önce kimse saymamış olmalı/ denin gibi doğru ve güzel/ hem dalgaları hem saymasını severek. // (…) Say ki hiçbir işin yok da düşünüyorsun/ düşün düşünebildiğince üç boyutlu/ amma da düşünüyor diye şaşsın dünya/ sanki senden önce düşünen hiç olmamış. // Dalga mı geçiyor, düşler mi kuruyorsun?/ Öyle sonsuz sınırsız düşler kur ki çocuğum/ düşlerini somsomut görüp şaşsınlar/ böyle bir dalgacı daha dünyaya gelmedi desinler. // Dünyada yapılmamış işler çoktur çocuğum/ derlerse ki bu işler bir şeye yaramaz/ de ki bütün işe yarayanlar/ işe yaramaz sanılanlardan çıkar.

NOTLAR:

[1] Aziz Nesin.

[2] Mehmet Deste, “Gülmece Ustası Aziz Nesin”, Güney Kültür, Sanat ve Edebiyat Dergisi, No: 94, Ekim-Kasım-Aralık 2020, s.50-71.

[3] Olcay Bağır, “Tam 12’den Aziz Nesin”, Güney Dergisi, No: 101, Temmuz-Ağustos-Eylül 2022, s.16-17.

[4] Temel Demirer, “101’inci Yaşında Aziz Nesin Usta”, 10 Eylül 2016… https://www.cafrande.org/101-yasinda-aziz-nesin-usta-temel-demirer/

[5] Zeynep Oral, “Aziz Nesin’i Anarken”, Cumhuriyet, 5 Temmuz 2020, s.13.

[6] Halklara Mal Olan Aydınlar Unutulmaz”, Cumhuriyet, 7 Temmuz 2019, s.14.

[7] Aziz Nesin, Aktaran: Öner Yağcı, “Sivas Katliamı ve Bir Anadolu Bilgesi”, Cumhuriyet, 3 Temmuz 2021, s.11.

[8] Olcay Bağır, “Madımak’ta Bir Aziz”, Cumhuriyet, 2 Temmuz 2022, s.2.

[9] Mine Söğüt, “Ben Aziz Nesin”, Cumhuriyet, 2 Temmuz 2021, s.5.

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar