EDEBİYAT 

ESTETİK BİR POLİTİK İTİRAZ / ŞİİR

Bilim aklın şiiridir, şiir de yüreğin bilimidir.[1]

Andrey Tarkovski’nin ifadesiyle, “şiir benim açımdan bir dünya görüşü, gerçekle olan ilişkimin özel bir biçimidir; bu açıdan bakıldığında, şiir, insanlara hayatı boyunca eşlik eden bir felsefedir”.

Yaşamı savunmak; insan olmak (ve sonuna dek de İNSAN kalmak) halidir.

Bundan kimsenin şüphesi olmasın…

Çünkü “Hakikate ulaşmanın yolları şunlardır: Felsefe, sanat, siyaset ve aşk” diye uyarır Alain Badiou!

Gerçekten de “Paramparça edilmemiş, fırtınalara göğüs germemiş, tel tel dağılmamış, büyük dikişler ve çirkin yara izleriyle, pek nahoş bir halde kendini tekrar bir araya getirmemiş insanlara tahammülüm yok[2] ifadesindeki üzere şiir itirazın farkındalığı, dik durup/diklenen meydan okumasıdır. “Bir düşünürün sözleriyle, sözcüklerle yaşayan kişidir şair. Yaşamındaki bu zaaf şiirde muazzam bir güce dönüşür. Yine de bu güç bireyi bir uzlaşıya çağırmaz…[3]

* * *

Tam da onlardan birisidir; “Bir mısra daha söylesek sanki her şey düzelecek/ iki adım daha atmıyoruz bizi tutuyorlar/ böylece bizi bir kere daha tutup kurşuna diziyorlar/ zaten bizi her gün sabahtan akşama kadar kurşuna diziyorlar/ bütün kara parçalarında, Afrika dâhil” dizeleriyle müsemma Cemal Süreya

İlk şiir kitabı ‘Üvercinka’ 1958’de, 27 yaşındayken yayımlanmıştı.

O yaşlarda, o şiirlerin yazmış olması çok önemlidir; dillerden düşmeyen ‘Üvercinka’sıyla mesela…

Pek çok şair ondan etkilendi; dizeleri ezberlerdedir hâlâ, başuçlarımızdadır kitapları…

O sadece şair değildi; çevirmen, eleştirmen, sanat yönetmeni, maliye müfettişi, genel müdürdü. Lakin tüm yaşamını şiire, şairliğe adamıştı.

Kişiliği şiir olan Cemal Süreya, Muzaffer İlhan Erdost’a göre, “Fırat kenarının ince dumanı”ydı. Refik Durbaş için ise, “şiirin uçurumunda açan kır çiçeği”ydi…

Hikmet Altınkaynak’ın, “Yalnızlığı sevse de arkadaş canlısı, okuyan, bir ağaç gibi özgür ruhlu bir şairdi[4] diye tarif ettiği onun yaşadığı 1938 (Dersim) patentli çocukluğu, nereye gittiyse ardındaydı hep; “Bir yük vagonunda açtım gözlerimi,/ bizi kamyona doldurdular,/ tüfekli iki erin nezaretinde,/ sonra o iki erle yük vagonuna doldurdular,/ günlerce yolculuktan sonra bir köye attılar,/ tarih öncesi köpekler havlıyordu/ aklımdan hiç çıkmaz o yolculuk, o havlamalar, polisler/ duyarlığım biraz da o çocukluk izlenimleriyle besleniyor belki./ Annem sürgünde öldü, babam sürgünde öldü” dizelerindeki üzere!

Bu kadar da değil; “Gitmekle gitmiş olamazsın,/ gönlün kalır, aklın kalır, anıların kalır” veya “Özlemek, ölmek’ten sadece iki harf fazla be çocuk” artısındaki üzere…

Dizelerinde, en olmadık soruları soran sırılsıklam sevdalı odur; “Sonra gülüşün geldi aklıma/ ve içimden dedim ki;/ yine gelsen yine severim seni.

Bilirsin sigarayı da/ kalem tuttuğum gibi tutarım./ Ondan tüter sevda sözleri.

Seni olduğun gibi seven insan için/ iyi gün kötü gün yoktur./ Ne zaman yanında olması gerekiyorsa/ o zaman yanında olur.

Karşıya geçer gibi sev beni:/ önce bana, sonra bana/ sonra yine bana bak.

Yoksuluz, gecelerimiz çok kısa./ Dörtnala sevişmek lazım.

Biliyorum/ sana giden yollar kapalı.

O beni herhalde sevmiş!/ Oysa ben onu/ her halde sevmiştim.

Önce sevdiğiniz terk eder sizi,/ ardından uykunuz./ Sonra ne sevdiğiniz/ geri gelir, ne de uykunuz.

Sonunda sen bir gün gelirsin diye,/ çok şeyin adı küçük yazıldı.

* * *

Bedava yaşıyoruz, bedava/ hava bedava, bulut bedava/ dere tepe bedava/ yağmur çamur bedava/ otomobillerin dışı,/ sinemaların kapısı,/ camekânlar bedava/ peynir ekmek değil ama/ acı su bedava/ kelle fiyatına hürriyet,/ esirlik bedava/ bedava yaşıyoruz, bedava” dizelerindeki üzere yaşamımızın her kesitinde hayata dair duyguları, düşünceleri etkili biçimde dile getiren şairlerdendi Orhan Veli Kanık.

Eskiler alıyorum/ alıp yıldız yapıyorum/ musiki ruhun gıdasıdır/ musikiye bayılıyorum. // Şiir yazıyorum/ şiir yazıp eskiler alıyorum/ eskiler verip musikiler alıyorum. // Bir de rakı şişesinde balık olsam” derken anlattığı kendisiydi sanki…

Denilebilir ki o; düşünce, duygu, beğeni dünyamızı, yaşama, kendimizi anlatma biçimimizi derinlemesine etkiledi.

Orhan Veli’nin can dostu Melih Cevdet Anday, şöyle tanımlar onu: “Benim kardeşimdi. Görünce yüzüm gülerdi. Başkalarına kolaylıkla anlatamayacağım, başkalarının kolaylıkla anlayamayacağı bir işi, bir düşünceyi ona iki kelimede anlatıverirdim. Anladığını, can alacak yerinden anladığını bir işaretle belli ederdi. Çok zekiydi.” (Hikmet Altınkaynak, ‘Yeni Yılı Karşılarken’, Cumhuriyet, 30 Aralık 2021, s.14.)

Yine can dostunun, “Yaşasaydı, Orhan Veli de yeni yollar denemeye kalkacaktı” dediği Garip akımının öncü şairi [5] Orhan Veli şiire yenilikçi bir halka ekleyendi. [6]

Asım Bezirci; onun şiirimizdeki yerinin Ahmet Hâşim, Yahya Kemal, Nâzım Hikmet, Cahit Sıtkı, Ahmet Muhip gibi şairlerimizin arasında yer almasını sağlayacak yeterlikte olduğunu belirtip, “Yeni şiirin kurulmasında Orhan Veli’nin büyük payı vardır[7] derken; “Garip hem akım hem de sözcüğün temsil ettiği sıfat dünyası bakımından Orhan Veli’yi işaret eder. Deneyen, cüret eden, yenilik arayan odur.[8]

Şiirlerinde, yaşadığı kesitin sosyolojisine dair, “Neler yapmadık şu vatan için!/ Kimimiz öldük;/ kimimiz nutuk söyledik” diyen odur. Ve ‘Cımbızlı Şiir’i: “Ne atom bombası/ ne Londra Konferansı/ bir elinde cımbız,/ bir elinde ayna;/ umurunda mı dünya” diye seslenirken; dizelerinde ironinin, esprinin kapatamadığı eleştiri de ayan beyan ortadadır.

Evet, “edebiyatın bütününe etki etmiş bir isimdi Orhan Veli[9]; “şiirleri okuyan; kimse için kötü düşünemez, bir ağaca, bir kuşa, buluta, denize aynı sevgi ve içtenlikle bakar”dı [10]; “Bir şey düşüyor elinden yere;/ bir gül olmalı”; “Bakakalırım giden geminin ardından;/ atamam kendimi denize, dünya güzel;/ serde erkeklik var, ağlayamam” dizelerindeki gibi…

Özetin özeti, “yaşama sevinci ve özgürlük”tür onun dizeleri… [11]

* * *

Ve “suçumuz insan olmak”; “İnsan’ın insandan/ başka dayanağı yok” haykırışıyla Edip Cansever

Çağdaşı Cemal Süreya’nın dediği gibi Cansever’in “hayatı da şiire dâhil”di…

Bakma sen, kuşlar bir uçumluktur ne de olsa/ denizler bir fırtınalık görkemli/ bizse kendimizi insan olarak/ bir tohum gibi dikmişiz sonsuzluğa…” dizelerindeki gibi…

* * *

Sonra da “Şiir, matematik gibi kolaydan başlanılıp öğrenilmez. Kolaylık, bir beğeni olarak yerleşiverir insanın kişiliğine, sonra da kolay kolay değiştirilemez” diyen Turgut Uyar

* * *

Bir de Can (Yücel) Baba

O, estetik bir politik itirazdı; karşı duruştu; meydan okumaydı; diz çöktürülemeyen, teslim alınamayandı…

Metin’in kafasında bir darp var/ polis karakolundan morga kadar/ mosmor/ bir darbe var yüreğimizde beynimizde/ soruyor bir işaret fişeği/ biz ölerek mi yaşamayı öğreneceğiz hâlâ?”…

Ve “Şu göğüs kafesimi genişleten/ umudum var oldukça,/ güzel günlere olan inancım/ hiç bitmeyecek” dizelerindeki ısrarla…

Kendi kulağına küpe takan adamı taşlayıp,/ g.tümüze kazık sokan adamları/ alkışlayan bir toplumuz” ya da “Yalan söylememek değil,/ gerçeği gizlememekmiş marifet” şiirindeki toplumsal eleştiriyle…

Bilmelisin ki,/ duvarda asılı duran/ diplomalar insanı/ insan yapmaya yetmez” veya “onların uşakları var,/ bizim dostlarımız” uyarısıyla…

Sen kasırgalara dayanmışsın,/ rüzgârla mı yıkılacaksın!/ Başka çaren yok yüreğim,/ dosta düşmana karşı ayakta kalacaksın” uyarısıyla…

Yaş 70’e gelse bile, hayat daha bitmemiş,/ sen mi biteceksin?/ Çekeceksen bile bayrağı,/ yaşadım ulan dibine kadar diyemeyecek misin?” sorusuyla…

Zenginlik, sabahları simit yiyebilmektir./ Merdivenleri yardımsız çıkabilmektir./ Güzel günleri bekleyebilmektir./ Kendine inanabilmektir,/ zenginlik, varlığından mutluluk duyduğun her şeydir” hatırlatmasıyla…

Biliyorum suçluyum ve razıyım cezama./ Çalmadım öldürmedim,/ ama daha kötüsünü yaptım./ Ne yaptım biliyor musunuz?/ Tuttum insanları sevdim” ya da “Ne kadar/ yalansız yaşarsak/ o kadar iyi” veya “Çalmadık, çırpmadık/ Yediysek cebimizden,/ harcadıysak ömrümüzden” duruşuyla…

Bu memleketin/ jeopolitik konumu,/ küfürsüz yaşamaya/ uygun değil” fiiliyle…

Can yasası bu insanın/ Savaşlara yoksulluklara/ ve bin bir belaya karşın,/ ille de yaşayacaksın!” praksisiyle…

Bir insan görünce insan oluyorum/ bir ağaç görünce ağaç/ bir çiçek görünce çiçek/ bir çocuk görünce çocuk/ bir kadın görünce erkek/ bir faşist görünce kahroluyor, kahrediyorum” haykırışıyla…

Ve nihayet “…‘İlk görüşte aşka inanırım’./ Bunu yaşayan bilir./ Çünkü aşkta ikinci görüş,/ hiç olmayabilir” ya da “Aşk yokmuş sizde beş paralık!/ Gidiyorum ben boşçakallar…/ Sıçmışım ortalık yerinize,/ kıçımın fosforuyla aydınlanın/ siz artık!” dedirten sevdalarıyla yaşadı ve hâlâ yaşıyor o…

* * *

Ve nihayet ya da özetin özeti olarak onların hepimize öğrettiği; René Char’ın, “…‘Görmedim, duymadım, bilmiyorum’ diyenlere inat,/ insan kalacağız biz, bağışlanmazlık pahasına!”; Nâzım Hikmet’in, “Bıraksın peşimizi/ kendi yüreğinin kabuğunda yaşayanlar!” dizelerindeki hülasasıdır.

NOTLAR:

[1] Maksim Gorki.

[2] John Berger, ‘Sanatla Direniş’, çev: Aslı Biçen, Metis Yay., 2017.

[3] Yunus Emre Ceren, “Erdal Alova: Şiirin Uzlaşmayla Hiçbir İşi Yoktur”, Birgün, 8 Nisan 2021, s.15.

[4] Hikmet Altınkaynak, “Cemal Süreya 90 Yaşında”, Cumhuriyet, 5 Ağustos 2021, s.11.

[5] Mehmet Deste, “Garip Akımının Öncü Şairi: Orhan Veli Kanık”, Güney, No:98, Ekim-Kasım-Aralık 2021, s.46-53.

[6] Tamer Uysal, “Orhan Veli ve Garip Şiiri”, İnsancıl, Yıl: 31, No: 367, Şubat 2021, s.41-46.

[7] Nurduran Duman, “Yıkıcı, Yapıcı Şair”, Cumhuriyet, 16 Kasım 2020, s.14.

[8] Şeref Bilsel, “Şiirimize Doğru Orhan Veli’yi Göreceksin; Sakın Şaşırma!”, Birgün Pazar, Yıl:16, No:622, 17 Kasım 2019, s.16.2

[9] İstanbul’da Boğaziçi’nde Bir Garip Orhan Veli”, Yeniçağ, 1 Şubat 2021, s.13.

[10] Deniz Zekâ-Meltem Sezen Kılıç, “Şeref Özsoy: Orhan Veli, Dostlarının Özetidir”, Birgün, 14 Kasım 2020, s.15.

[11] Ataol Behramoğlu, “Orhan Veli’yi Yaşamak”, Cumhuriyet Kitap, No: 1606, 26 Kasım 2020, s.10-12.

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar