ÖYKÜ 

USTURA

Eski bir ustura elimdeki, şah damarıma çok yakın. Bir lekeyi silerken uygulanan baskı kadarıyla akıtabilirim seni içimden. Sadece seni de değil; bu şehri, bu gökyüzünü hem de en mavisiyle, o güzel gülüşünü, dayımın bana attığı tokadı, upuzun saçlarını, lisedeyken sevdiğim kıza okul servisinde şiir yazarken onun aynı anda çok da yakışıklı olmayan sevgilisine verdiği öpücükleri, esmerliğini, toplu taşımalarda yaşadığım sonsuz gerilimleri, evime geldiğinde yerde bıraktığın ayak izlerini, olmadık zamanda kulağıma güzel şeyler fısıldayan büyülü sesini, şu an aynada bana bakan ikinci yüzümü…

Kaç dakika daha durabilirim böyle ölmüş bir heykel gibi? İçimden çıkmayan bu sesim ya da sessizliğim sana ulaşamayacak belki ama becerebilirsem akıtacağım bu koyu kırmızı kanımı. Sonra sokaklara akıp bulacak seni, bütün yenilmişliklerimi içine alıp giden sel suları misali… Buna emin olabilirsin! Bana yaşattığın, daha doğrusu yaşatamadığın tüm güzelliklerin hesabını soracak senden ki bunu kendime hak sayarım ve her adımında ayaklarına dolanacak kırmızı bir yılan gibi.

Seni sevmekten bahsetmiyorum bu soğuk fayanslar arasında. Saniyelerin bile daha azında bin kere adını tekrarlamaktan bahsediyorum. Belki kokun gelir diye burnuma, geçtiğin yerlerde saatlerce dolaşmaktan bahsediyorum. Sana benzeyen insanların – bak kız-erkek, yaşlı-genç fark etmeksizin inan ki biraz sana benzesin yeter, belki de her yüzde seni arayışımdan bu garip hallerim, bilmiyorum – deli gibi arkalarından koşup yüzlerine bakmaktan bahsediyorum. Her uyumaya çalıştığımda hiçbir zaman yüzüme değmeyen elini yüzümde hissedip uyanmaktan ve uykuya lanet etmekten bahsediyorum. Sessizlikle kurduğum bağdan ve bu bağın evin hangi köşesinden geldiğini bilmediğim küçük böceklerin ya da sineklerin ayak ve kanat sesleriyle bozulmasından bahsediyorum. Bu bozuluş seni unutmaya çalıştığım anlarda ruhumun beni rahatsız edişi ile aynı içeriğe sahip nedense. Uyakları bozsam da, notaları karıştırsam da her şiire, her şarkıya seni koymaktan bahsediyorum. Hiçbir zaman güzel resimler çizemesem de bir kâğıda sadece gözlerini, bir kâğıda güzel dudaklarını, bir kâğıda sadece saçlarını, en çok da saçlarını çizmekten bahsediyorum. Sonra tüm kâğıtları birleştirip kocaman bir EZGİYÜZ oluşturmaktan bahsediyorum. Yoksun, hiç olmadın. Belki de ben de yokumdur. Keşke yoklar kadar çok olsam şimdi. Ama senin için öyle değil miyim zaten? Sesinin, yüzünün, gözünün, kokunun, düşünün ve baş belası saçlarının olmadığı bir yer söyle bana, yalvarırım. Gideyim, bitireyim her şeyi. Ya da sen gitsen… Terk etsen bu şehri… Bu ülkeyi hatta… Nereye gidersen git, bulacak seni kıvranışlarım!

Çalan telefon sesi ile irkildi Ömer:

Efendim?

Ömer, neredesin?

Evdeyim.

Emrah yanında mı?

Hayır.

Deli edecek bu adam beni! Çekti gitti!

Sakin ol, Ezgi, lütfen. Sen neredesin şu an?

Her zamanki yerdeyim.

Tamam, hemen çıkıyorum, ağlama, lütfen.

Dediğini de yaptı Ömer. Çıktı evden. Önce beyaz usturasını bıraktı yavaşça ve aynadaki Ömer’e baktı, gözlerini kaçırdı ondan. Sadece bu eylemi uzundu. Ama üstünü giyip ayakkabılarını eline alarak asansöre koşması daha kısa sürmüştü. Banyodan çıkarken fark etmedi belki ama o çıksa da aynadaki Ömer orada öylece duruyordu. Üstelik usturasını da bırakmamış, sımsıkı tutuyordu elinde. Gözyaşları aktı aynadaki Ömer’in. Bu kadar yoğun gözyaşı akıttığı için çok şaşkın olması gerek insanın ki bu insan aynanın içindeki bir yansıma olsa da şaşırmalıydı. Şaşırmadı aynadaki Ömer. Gözyaşları kırmızı bir renk almaya başladı. Kıpkırmızı yaşlar. Kanyaşları ile doluverdi yüzü. Bu neyin acısıydı, bu nasıl bir sancıydı? Bu soruların cevabını çok iyi biliyordu aynadaki Ömer. Sonra o yaşlar kırmızı bir yılan oluverdi o an. Aynadaki Ömer hâlâ şaşkın değildi. Yılan boynuna dolandı yavaşça, derisinin tüm soğukluğunu hissettirerek. Sıkıca sardı boynunu. Yılanın başı Ömer’in dudaklarındaydı. Yılan, sürünürken Ömer’in teninde yavaş yavaş belirsizleşmeye başladı, Ömer’in yüzü ve bu belirsizliğin sonlarına doğru Ömer’e mi yoksa yılana mı ait olduğu seçilemeyen, hafif bir tebessüm belirdi aynanın tam ortasında.

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar