TOPLUM 

KADINLARI SEVİN

Kızımın beni son ziyaretindeki sürprizi, giderken başucuma bıraktığı kitaptı. Elimdeki kitap bittikten sonra okumaya başladım. Seçimlerini yaşamım boyunca sevdiğim ve takdir ettiğim kızımın bu kitabı seçmesindeki nedeni de okumaya başladığımda anladım. Edebi değerinden ziyade kızımla bizim hayatımızı zaman zaman anımsatan iyi bir akış ve kurgu ile yazılmıştı. Hani bir film izlersiniz ve arada bazı sahnelerde yürek bağı ile bütünleşirsiniz ya, sizi sarsmaz ama içinizi burkan ruh haline büründürür…

Okurken ve sonrasında geçmişi düşünmekten, sorgulamaktan kendimi alıkoyamadım. Kadınlar bu dünyaya gelip ne zorluklar yaşıyor. Bir anne, kız çocuğundan kendisini anlamasını bekler, bu durum dramatik, acınası hale bile geliyor. Hayatın ona yaşattığı haksızlıkları, kızının da yaşamaması için mücadele ederken aynı zamanda haklı öfkesini sorguluyor.

Bazen yaşamda telafisi olmayan zamanlar oluyor. Bıraktığı yoksunluk izleri de sanırım son ana kadar bizlerle yaşayacak. Bunun sorumluları en yakınlarımız oluyor tabii ki. Zaman onları affetmeyi öğretiyor bize. Ama kendimize yapılan haksızlığın iyileştirememesi de hayat denilen gerçek işte.

Bu topraklarda, başta Ortadoğu dediğimiz Müslüman ülkelerdeki kadınların ahlaki, dini, kültürel, kanuni, hukuki, fiziksel, psikolojik durumları gibi birçok nedenden dolayı kendilerinin de istekleri olabileceği bilgisinden yoksun yaşıyorlar. Bazen de öldürülüyorlar. Önlerinde uzun, kendi seçimleri ile dolu bir hayat varken, birçok kadın, çocuk yaşta evlenmek zorunda kalıyor. Bununla birlikte eş, toplum, mahalle baskısı altında bir tercih bile yapabileceklerini bilmeden onlara dayatılan hayatları yaşıyorlar.

Ve gün geliyor, hayatları bir silah ile sonlandırılabiliyor, çoğu kez de hayatdaşı tarafından üstelik!

Sanki toplumumuz da buna alışıyor. Bundan korkuyorum. Her gün yönümüzü döndüğümüz her haber kanalında bir kadın cinayeti ile karşılaşıyoruz. Bu acı duruma hırslanarak birçok çözüm bulmak istiyorum. Bunları hissederken tek başıma olmadığımı biliyorum; ama vahşetin boyutunun büyüklüğü karşısında yine yapabildiğimiz susmak seçeneğini kullanıyoruz.

Bu duygu karmaşası içerisindeyken internette Polis Akademisi Yayınları tarafından ‘Dünya ve Türkiye’de Kadın Cinayetleri’ adlı, yaklaşık elli sayfalık dijital bir kitaba rastladım. Verileri, 2016-2017-2018’i kapsıyor. Normalde böyle bir araştırmayı okuduğumda değerlendirmem, “Çok ilginç” olurdu; ama ne yazık ki çok acıydı. 2016 yılında 301, 2017 yılında 350, 2018 yılında 218 kadın öldürülmüş. Geçtiğimiz yıl ise yaklaşık 500 kadın öldürüldü.

Yüzdeler ve şehirlerin nüfuslarını düşündüğümüzde, öldürülmek her ilde başımıza gelecek bir durum. İllere göre ilk 10 şehir dağılımı şu şekilde: Yüzde 14,5 ile İstanbul, yüzde 6,1 ile Ankara, yüzde 5,5 ile İzmir, yüzde 4,6 ile Antalya, yüzde 4,3 ile Gaziantep, yüzde 3,6 ile Bursa, yüzde 3,4 ile Adana, yüzde 3 ile Mersin, yüzde 2,7 ile Manisa ve yüzde 2,6 Denizli…

Bu cinayetler çok büyük bir yüzde ile ateşli silahlarla yapılıyor. Ve bu silahların yüzde 83,9’u ruhsatsız. Bana göre bunun bir çözümü var. Ben olsam, ruhsatsız her silahı geri alır, ruhsatsız silah kullananlar hakkında yasal işlem başlatırdım. Bunu yapma yetkim yok. Kimin yapması gerektiğini ise hepimiz biliyoruz. Cinayetlerin işlenme yeri büyük bir oranla maktullerin yaşadıkları evler oluyor. Kadınlar evlerini yuva yapar. Bir gün eşlerinden ayrılsalar bile çocukları ile yuvalarını yaşatırlar. Çocukları yoksa da kadının yuva bakışı anaç duygularla doludur. Sonları da evlerinde oluyor. Bunu şöyle yorumluyorum: cani katillerin acizliği, eksikliği, eğitimsizliği, korkaklığı…

Araştırmadan çıkan bir bilgi de, bu cinayetlerin işlenme günlerinin haftanın son günü olan cuma olması. Bir başka dikkat çekici bilgi, cinayetlerin büyük oranı kış aylarında işleniyor olması. Bunu sonbahar, ilkbahar ve yaz takip ediyor. “Demek ki yazın adını bile koyamadığım bu caniliğe güneş iyi geliyor” cümlesini kurma acizliğini yapıyorum.

Cani katillerin günün saatlerine göre öldürme oranlarının da bir dağılım var: Yüzde 25,2 ile 06.00-11.59; yüzde 29,2 ile 12.00-17.59; yüzde 27,9 ile 18.00-23.59; yüzde 17,6 ile 00.00-05.59…

Hastalıklı ruhsal durumlarını anlayamadığım bu katillerin uykularına, yani erkek bencil kişiliklerini de çok net görüyoruz. Biz kadınlar gene de uykularımızı bir yanımız tetikte uyumalıyız.

Son yirmi yılda ülkemizde gününüzün her anında duyduğumuz bir kelime var: Eğitim. Diyorum ya, her şeye alışıyoruz. “Ne haber, nasılsın?” der gibi “Eğitim şart” diyoruz. Eğitim sistemini düzeltip geliştirecek kişi de ben değilim.

Faillerin eğitim durumları da çok net ortaya koyuyor: İlkokul yüzde 46,1, lisansüstü yüzde 0,4… Niteliksizler ve vasıflılar da hemen hemen benzer oranlarda. Okumak? Niye insanlar “Ay ben kitap okuyamıyorum”, “Ay benim hemen uykum geliyor” gibi bahaneler üretiyor? Kitap okunma oranı düşük ama okunmadığı halde bahane üretmeyi biliyorlar. Yani biz hiç emek vermeyelim yaşama. Yiyelim içelim. Gelişimi ise boş verelim.

Cani katillerin sabıka durumları yüzde 86,5! Bu konu ile ilgili neler yapılmalı, “Ben olsam” diye başlamak istiyorum.

Kadınlar, kadınlar… Babalar, “Bu evden çıkıyorsun, bir daha giremezsin”; anneler, “El âleme karşı” ifadelerini ne de kolay kullanıyorlar… Evleniyorlar, çocukları oluyor, meslekleri yok, destekleri yok, ceplerinde bir sığınma evine gidecek yol paraları bile yok. Hatta akıllı telefonları, tuşlu telefonları bile olmayan, olsa akıllarına hiç gelmeyecek bir sığınma evinin bilgilerini bulmak o çaresizlikleri içinde.

Erkeklere sesleniyorum: Kadınları sevin, onlara değer verin. Kadınlar çocuklarınızın annesi. Kadınlar da tıpkı sizin gibi sevmekten vazgeçebilirler. Sizinle birlikte seçtikleri hayattan vazgeçip yeni hayatlar kurmak isteyebilirler. Sizden başka birini sevme tercihini kullanabilirler. Acizliklerini, yokluklara sıkışmışlıklarını kullanarak onları öldürmeyin!

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar