TOPLUM 

UTANMAZLIK DERSİ NOTLARI

Karanlık hikâyeleri kim yazıyorsa ve kim kullanıyorsa güç onun elinde, köleler de onun emrindedir.

Bu dersimizde gerçek olaylardan kesitlerle yaşanmış tarihsel sonuçlar göstereceğim. Anlayan anlasın, anlamayan biraz daha düşünsün artık! Benden yazması.

Anlamanız için filozof olmanız da şart değil, sadece hayal ürünü kitaplar yerine tarihi okumak gerekiyor.

Bir gün, sınırsız bireysel bir özgürlük içinde yaşadığınızı hayal edin. Toplumun diğer bireylerini umursamadığınız bir yaşamı… Ve bu özgürlük sadece erkeklere özgü, kadınların böyle bir özgürlükten faydalanmaları ya da hayal etmeleri bile mümkün olmasın mesela.

Hoşlandığınız her kadını elde etmeyi, istediğiniz her şeyi alabilecek ekonomik güce ulaşmayı, egonuzu şişirip dünyanın en güçlü insanı olmayı sağlamak için kölelere sahip olmayı… Sadece size ait olmak üzere yaratılmış, geriye kalan herkesin tebaası olduğu bir dünya hayal edin.

Oh, ne âlâ, değil mi?

Hayal ettiğiniz her şeyi elde edebilecek bir dünyayı yaratmak için sizi destekleyecek insanlara ihtiyacınız var, ama bunun için o insanlara bir bedel ödemeniz de gerekmeyecek, bunu halledecek bir yönteminiz var. Bu yöntemle köle canını ortaya koyacak ama hiçbir talebi olmayacak; çünkü yukarıda onlara parmak sallayan, onları uyaran birileri olduğunu söyleyip kandırabileceksiniz. Bu hayal için ayrıcalıklı olan sadece sizsiniz. Sizin için her şey mubah. Çünkü gücünüzün kaynağı belirsizlik… İnsanların karanlıktan korkması bu yüzdendir.

Siz o yöntemi biliyorsunuz aslında ama ‘vicdan’ınız var. O buna izin vermiyor.

Depremde söz konusu insanları tanıdınız. Hani enkazdan çıkan çocuklara el koyuyorlar ya…

Ha! İşte, onlar ve onların ata babaları…

Yöntem çok kolay, binyıllardır denenmiş, bugün de oldukça başarı ile deneniyor. Garanti bir yöntem bu, çünkü uydurduğunuz hikâye ile eğitilmiş hazır köleleriniz de mevcut. Kıyısından köşesinden sisteme dâhil olup bunu fırsata dönüştürenler de var.

Bir profesör onlara STK dedi, yani “sivil toplum kuruluşu”…

Sivil nedir ki, profesör?

Civil (İngilizce): Uygar, kentli, sivil. Peki, “civilisation” nedir? “Uygarlaşma”, “medenileşme”, “kentlileşme” demek.

Ey profesör, peki, bunlar uygar mı?” diye sormadınız siz. Çünkü sivilin gerçek anlamını bilmiyordunuz. Ben söyledim, biliyormuş gibi yapmayın. (İlgili kişinin profesörlüğü savlarının tehlikesini gizleyen Truva atı…)

Haber izliyor ve gazete okuyorsanız eğer, siz anladınız.

Düşünün biraz.

Bir ipucu daha; asırlar önce bazı adamlar bunun kompetanı olmuşlardı, ünleri hâlâ dillere destan. İnsanlar onlara yaranmak için tıpkı sizin gibi birbirini yedi. Birbirlerini öldürdüler, yurtlarını kaybettiler ancak o insanların kölesi olmaktan vazgeçmediler. Çünkü zihinleri onlara “Hop! Sen küçüksün, kardeşim, onlar ise koca koca adamlar” diyordu.

Aslında sizin yetenek bakımından onlardan hiçbir farkınız yok.

Sadece böyle bir şey yapabilmeniz için “utanma” ve “acıma” duygunuzun olmaması gerekiyor, var ise o duyguları yok etmeniz gerekiyor. Çünkü insanlıktan çıkmanız gerekecektir. Kim bilir! Belki bir adamın karısına göz koyup onu, kızın babasını, erkek kardeşini falan arkasından bir katil gönderip öldürteceksiniz.

Ya da nefretiniz için tıpkı Hitler gibi kan dökerek tatmin olacaksınız. Mesela biat etmeyerek düşmanla iş birliği yaptığını iddia ettiği Yahudilere yaptığı gibi bin kişinin canını alacaksınız.

Kimileri bunu başarmış, siz neden başaramayasınız ki? Sadece iki saçma duygudan kurtulmanız yeterli.

Utanma” ve “acıma” duygusundan…

Ha bir de unutmadan!

Yalancı olacaksınız, hiçbir sözünüzün gerçek olması gerekmiyor, gerçekler önemsiz, önemli olan sadece sizsiniz. Ayağınızdaki prangalardan kurtulmanız şart.

Haydi, başarılar.

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar