POLİTİKA TOPLUM 

TİRANLIK

Otoriterliğin sahip olduğu gücün büyük bir kısmı özgür irade ile verilir. Bu gibi zamanlarda bireyler baskıcı bir hükümetin daha neler isteyebileceğine odaklanır ve bunları kendilerinden daha talep edilmeden yerine getirirler. Bu duruma uyum sağlayan vatandaş iktidara neler yapabileceğini öğretir.” – Timothy D. Synder, ‘Tiranlık Üzerine’

Büyük ve güçlü makam sahibi olmak için zeki olmak gerektiğini düşünmek bireylerin en büyük yanılgısıdır.

Hayranlık duyulan güce sahip, haremindeki kadınların, hizmetkârlarının hayatını mahveden, yönettiği halkın ihtiyaçlarını görmezden gelen padişahın aslında son derece cahil, görgüsüz bir zavallı olduğunu ancak ona en yakın kişi olan haremağasının tanıklığından anlayabiliyorsunuz. (Zülfü Livaneli, ‘Engereğin Gözü’)

Kimi insanlar halkı nasıl etkileyeceklerini bildiklerinden değil ama sahip oldukları hastalıklı karakter özelliğinin verdiği cesaret ve direngenlik nedeniyle böyle bir algı oluşturabilmektedirler. Narsizmin özgüven olarak algılanması böyle bir durumdur. Oysa narsizm bir kişilik bozukluğudur. Yani bir hastalık halidir.

Öyle olmasına karşın narsistler kurdukları ilişkilerin başlangıcında çok naif, alçakgönüllü ve taltif ederek kişileri kendine bağımlı hale getirme özelliği taşırlar. İlişkinin devamında kişiyi kendi kendini ezen bir psikolojik hale getirmesi konusunda inanılmaz yeteneklidir. Kişi, narsist karşısında kendini ezik ve bağımlı hisseder (Wikipedia, Narsizm ile ilgili makale ve uzman videolarından derlenmiştir).

Adolf Hitler’i iktidara getirmeden önce bütün Alman halkı ‘Kavgam’ kitabını okumuş olsalardı, onun Almanya’yı büyük felakete sürükleyecek bir akıl hastası olduğunu görür ve bunca desteği vermezdi belki. O kendi yazdığı kitapta sadece Yahudileri değil, Avusturya’yı da hedef alan nefret cümleleri kullanmıştı.

Genelde kültürel yapılarımızın bir sonucu olarak edilgen nesiller yetiştirdik. Ailelerin feodal yapısı nedeniyle çocuğun aile baskısı altında büyümesi, karar verme özgürlüğüne ileri yaşlarda bile müdahale edilmesi, seçimlerine yapılan müdahaleler, eleştiri odaklı iletişim, rekabet baskısı gibi kişisel stres altında büyümesi özgün kişilik yapısını oluşmasını engellemektedir. Çocuk, oluşan bu kişilik özelliği çerçevesinde toplumsal ilişkilerde korkak ve teslimiyetçi veya tepkisel kararlar vermektedir. Sahip olmak istediği gücü taşıdığını zannettiği insanlara hayranlık ve güven duyması kendi kişisel zayıflığına duyduğu tepkidir. Kendi çıkarlarına ters düşen kararlar alır ya da uygulamaları hayran olduğu bir lider uğruna feda edebilmektedir.

37 yıllık iş hayatımda yaptığım gözlemler ve etkileşimlerden elde ettiğim deneyim ve ilk yıllarda analizleri yazdığım ajandadan çıkarımlar elde ettim.

Başkasına söyleyecek iki sözü olmayacak kadar korkan kimi insanların meslek seçiminde kendini güç ve üstünlük sembolüymüş gibi algıladığı polislik veya askerlik hayali kurduğuna şahit oldum. Bu kişilerin “Hele bir polis olayım, hele bir asker olayım ben ne yapacağımı bilirim” tarzında söylediklerine tanık oldum.

İş hayatında bu insanlar başkalarını ezmek için fırsat kollarlar. Bu fırsat ellerine geçtiğinde işin gereğini yerine getirmekten daha çok kendine bağlı kadroyu terörize etmeye bayılır. İşini kaybetmekten korkarak azarlanmaya ses çıkarmayan çalışanın boyun eğmesi onu güçlü kılar. Bu kişi giderek güçlenir, bunun sebebi onu güçlü zanneden bazı kişilerin ona dalkavukluk yapmaları ve onun egosu ile işbirliği yapmalarıdır. Bu durum, gittikçe artan baskıya dönüşür. Kadrosuna karşı böylesine acımasız olan kişi aynı zamanda kendi yöneticisinin de yalakasıdır.

Ancak bulunduğu pozisyon nedeniyle kendini güçlü zanneden bu kişiler bir başkaldırı veya itiraz karşısında şaşırtıcı şekilde ezik hallerine tekrar bürünür, yeni destekler buluncaya kadar alttan alan tavır içine girerler. Ancak baskıcı, aşağılayıcı yönetici daha önce üzerine egemenlik kurduğu itaatkâr çalışanları sayesinde eski baskıcı gücüne yeniden kavuşur. 

Şu anda ülkemizin en büyük sorunudur bu, art niyetleri göremeyen, güce tapan, kendine sürekli yeni tanrılar arayan kitlelerle yapılan sözüm ona demokratik seçimlerle antidemokratik eğilimli yöneticiler seçilmektedir.

Bir başka çalışan/taraftar tipi de, aynı amaca farklı yöntemle hizmet eder. Bu insan tipleri de satın alınanlardır. Bulunduğu şartlara göre elde edebileceği ölçüde çıkarlar karşılığında itaatkâr insan tiplerinden daha büyük destek sağlarlar. Özellikle liyakat sisteminin olmadığı, otoriter yöneticilerce yönetilen ülkelerde yukarıdan aşağıya doğru bir çürüme, her alanda gerileme görülür.

İlerleme ve gelişmenin sağlanabilmesi özgün düşünen özgür bireylerle olanaklıdır.

Eğitim sisteminin bu amaç doğrultusunda örgütlenmesi, geleceğin bilinçli ailelerini oluşturacak bireyleri yetiştirecektir. Kişilik sahibi insanların çoğalması, sonraki nesillerin bir öncekinden daha özgüvenli, ataerkil kararlardan daha çok özgün ve bilimin ışığında düşünen yeni ebeveynleri ortaya çıkaracaktır.

Bu, birbirini etkileyerek sürekli gelişimi sağlayacak, bilimsel ve sosyolojik ilerlemenin temel kaynağı olacaktır.

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar