SUSURA VE TANRI ZIVANA
-ÇANAKKALE-
O yüksek dağın tepesine günlerce tırmandı Susura
Gördü o ihtişamlı tanrı Zıvana’yı
Konuştu onunla, anlamsızca bakarak
Dedi ki başını kaldırarak
Taştan yontulmuş bir put, ucube bir tanrı beni nasıl yaratırsın ki
Baktı Zıvana, üstten üstten alaylı
Bir ömür hakkım var demişsin bana, sen ey Zıvana, ey yüce tanrı.
Dedi ki hadi git, hadi yaşa kibirli ve mağrur
Kendi belirledi, ben her ne yaşayacaksam
Sonra dedi ki belirlediğim yaşamda sana günah da düştü
Bak sayacağım ha dedi
Karşıma geldiğinde günahlarını
Eğer bana karşı işlediğin suçlar varsa, sonsuza dek acı çekeceksin
Sonsuzluk ateşinde yanacaksın acımayacağım sana dedi Susura’ya
Acımayacağım dedi Zıvana, daha da hiddetlenerek
Acı içerisinde sonsuza dek yanacaksın
Bu acıyı sonsuza dek hissetmen için etini de yenileyeceğim diye buyurdu
Bana karşı işlediğin suçlar varsa.
Bak hele, bak, bak, bak!
Zıvana’dan çıkmış bu sözler
Susura’da iyice hiddetlenmiş gözler
Bana sen bir kuklasın diyor güya
Kul yapması tanrı bozması bir kaya
Ne ar tanır bu ucube ne de hayâ
Sen hiçbir şey yapamazsın diyor bensiz
Beni yine de cezalandırıyor
Bu günahları kendisinin verdiğinden habersiz
Canı da yok görünürde, yalan, koca bir yalan yaparım dediği her ne varsa
Kim yaptı bunu? Kim yazdı bu hikâyeyi? Altına kim kazıdı bu uyduruk kitabeyi?
Merak etti Susura
Bu canavar da kim?
Böylesine tehditkâr, böylesine densiz
İnançları berhava
Lüzumsuz bir akıl vermiş o aklını çeldiği insana
Ahlakı banal, kibri çok büyük o küçücük ilkel beninde
Ruhu işte böylesi viran, böylesi karaktersiz.
Kimse aldırmadı bu haykırışa
Zıvana’ya döndü çaresizce
Dedi ki ona:
Bu bir saçmalık
Yetti
Yetti artık
Seni ben yarattım ve her şeyini programladım dediğin naçizane insanım ben
Ben tanrıyım demişsin, istediğimi yaparım diye yazdırmışsın dağa taşa
İnanmış pek çok kişi yazılana
Birilerinin kazıdığı o enteresan yalana
Buna hiç ses çıkarmamış bir yığın kendini bilmez
Kendini zeki sanan o kibirli yaratık
İnsanım ben insan diyen
Ayrıcalığı kendisince matuf olan o sefil hayvan
Zekâsı kemikten kâsesinde bir süs eşyası gibi duran
Ömrünü eğitime harcayıp sonra da sürüye katılan
O züppe o kibirli yaratık
İnsanım ben diyerek kendini hayvanlardan ayıran
Katil ruhlu ve dalkavuk hayatını sürünerek geçirir hayâsızca o aptal ve yılışık
Ama bir o kadar da kendinden emin
Bir yanda çok kalabalık bir güruh, güçlü ve sözüm ona eşsiz
Diğer yanda da el pençe divan duran hem fırsatçı hem de aptal milyonlarca hadsiz.
Siz on bin yıldır aynısınız aldanmakta
Tarihiniz utançlarla dolu sizin
Ta antik çağın çok gerisinden gelir ahmaklığınız
Biz aptalız diye bayrak açmış
Nice nice pişkin
Kendini zeki sanan
Ah şu ahmak yaratık
Siz biz bu âlemde neden böyleyiz
Neden?
Neden?
Neden?
Neden diye sormazsınız kendinize
Biz kimiz ve neyiz
Neden hep ahmağız
Neden hiç değişmeyiz?
Günlerce
Aylarca
Yıllarca
Dağı taşı gezdi
Köy, kasaba ve şehir
Haykırdı durdu isyan etti Susura
Yontuk ilkel bir taş o
O bir kaya parçası diye haykırdı:
“Yontuk bir tanrıdır Zıvana!”
Bağırdı! Bağırdı! Bağırdı!
Çaresizce herkese ilan etti Susura.
Susura’ya deli dediler
Öldürmek istediler
Hiçbir şey görmediler
Ne gidip bakmak ne de bilmek istediler
Süründüler sadece
Söylenene inandılar
Tapındılar gündüz gece.