TOPLUM 

MUHAFAZAKÂRLIK

Muhafazakârlığın bir terimi gibi kullanılan, İngilizce karşılığı ‘Moral’ olan “maneviyat” sözcüğünün Türkçedeki karşılığını bulmak için Google’ı taradığınızda çoğunlukla karşınıza din ile ilgili siteler çıkıyor.

Maneviyat: İnanç hissetme, geniş düşünme, hoşgörü, dünyayı ve kendini bilerek dış çevreyi doğru algılama. Derin saygı ve düşünceli olma halidir. (Vikipedi)

İçsel dünya” denilen bu kavramın netleştirilmesi, insanın karmaşıklığının psikolojik yapısının anlaşılmasını ve anlatılmasını kolaylaştıracağına inanıyorum.

Maneviyat, gerçekte insan ruhunun zenginleşmesi, duygu dünyasının gelişerek yaratıcılığının artmasına yol açan değerlerle gelişmektedir. Vikipedi tanımındaki inanç hissetme “motivasyon” ya da “itilim”i ifade etmektedir.

Mutluluğun da, hüznün de temel kaynağı olan içsel dünyanın zenginliği ile insan daha üretken, daha sevgi dolu, daha yüksek yaşam itilimine sahip olabilmektedir. Empati, yani başkasının duygularını anlamak ve hissetmek için geniş bir hoşgörü, duygu derinliğini, duygu zenginliğini anlayabilecek ölçüde düşünsel ve duygusal özgürlüğe gereksinim vardır.

Oysa muhafazakârlık, insanın dar kalıplar içine sıkışmışlık halidir.

Muhafazakârlık, evrensel anlamda maneviyat; geleneksel sosyal etmenlerin muhafaza edilmesini destekleyen politik ve sosyal felsefedir. Daha belirgin bir anlamda ilgili toplumun içinde bulunduğu çağın gereklerini göz ardı etmeksizin, geçmişten gelen tarihi, kültürel ve medeni birikimlerini kaybetmeden, kısaca öz dinamiklerinin değişmesine karşı direnç gösteren, toplumsal-kültürel değerlerin korunmasını savunan siyasi bir görüştür.

Ülkemizde ise bu kavramın çerçevesi daha da dardır.

Pek çok kavramda olduğu gibi içeriğini netleştirmeden kullandığımız maneviyat ve manevi değer olarak algılanan şeyler kullanıldığı durumla ilgili zihinde şekilleniyor. Ancak toplumsal yaşam içindeki tanımlamalardaki saptırmalar da kasıtlı olarak yapılmaktadır. Toplumdaki genel algı, maneviyatı yüksek toplum kesimi muhafazakârlarmış gibi algılanmasıdır, bu giderek kanıksanmış bilinçli bir kasıttır. Muhafazakârlığa yüksek değer atfetme eğiliminin bir yansımasıdır. Oysa muhafazakârlık, insan hak ve özgürlüklerinin ve insani duyguları kısıtlayıcı, baskıcı bir kültürdür. Kadını yok sayan, aşkı ve sevgiyi namus anlayışına hapseden anlayıştır. Muhafazakârlar; sanat, duygu, evrensel insani ilkeler yerine âdetler, ananeler üzerinden yürüyen bir kültürün katı savunucularıdır.

Aydınlanmadan farklı kültürel değerlerle barışık yaşama ilkesine dayanan uygarlığa karşı direnç gösterirler. Söylemlerinde en çok kullandıkları kelimeler “millet”, “töre”, “inanç”, “din”, “iman” gibi ifadelerdir. Ahlak denilince Batı kökenli karşılığı olan ‘etik’ten ziyade, akla dinin koyduğu kurallar ve kadın-erkek ilişkileri, aşk, cinsel sevgi, yani seks çağrışımları gelir. Bu anlamda yasakçı fakat etik olmayan ahlaksal ilişkileri kabulleniş gelmektedir.

Muhafazakârlık sözde manevi değer denilen dogmalara sıkı sıkıya bağlılıktır. Gelenekçi-tutucu bir ayrımcılığa dayanan milliyetçiliktir. Muhafazakâr, dünyanın değişen gelişen şartlarına ayak uydurmak istemeyen kitlenin adıdır. Din üzerinden pompalanan erkek hegemonyasının katı savunucusudur. Muhafazakâr esnek değildir, inandıkları şeylere karşı sunulan somut delillere bile inanmaz, mantık yürüterek doğruya ulaşma yoluna başvurmaz, zihni bilime kapalı, anlamsız gelenek ve inançlara sıkı sıkıya bağlıdır. Dünyadaki gelişmeleri, artan teknoloji ve refahı önemsemez. Babadan oğla geçen gericiliği miras olarak alır ve kanıksar. Bu nedenle muhafazakâr toplumlar geri kalır.

Türk toplumu muhafazakârdır” söylemi işte bunu ifade etmektedir.

Tartışma platformlarında sık kullanılan bu söylem, bir erdemmiş gibi anlatılmaktadır.

Ne şaşırtıcı bir aymazlık, değil mi?

Uygar bir dünyada “Ben muhafazakârım” demek aslında bir utanç kaynağıdır. Ancak toplumumuzun bireyleri bunu bir övünç gibi söylemektedir.

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar