TOPLUM 

KÖTÜLÜK–İYİLİK

Kötülük nedensiz olmaz, iyilik ise neden gerektirmez. Kötü niyet taşıyanlar niyetleri için çok gerekçe bulur. Bu, insan doğasından gelen vicdan dürtüsünün bastırılması içindir. Aksi halde kişi başkasına zarar verebileceği eylemleri yapmaktan kendini alıkoyar.

Kötülük gerekçeleri; “Ben yapmasam bir başkası yapacak”, “Doğanın kanunu böyle”, “Bu hayatta ancak böyle ayakta durabilirsin”, “İyilik saflıktır”, “Güçlü insanlar herkesin korktuğu çekindiği insanlardır” düşünceleridir. “Ben enayi miyim?” gibi daha pek çok genel gerekçelere sığınıldığı gibi özel gerekçeler de vardır.

Sürekli paranoya yaşayan insanlarda “Ben yapmasam o bana yapacaktı” duygusu vardır. Kimi, sıradan bir konuşma ya da sözcükten derin anlamlar çıkararak kıyamet koparır. Kimi, kendine göre doğru olmayan davranışın intikamının peşinde koşar. Kimi, önce nefret eder sonra nedenini açıklama gayretine girer, karşısındaki insanın içindeki iyiliğe düşmandır. Ona göre o aslında öyle değildir, öyleymiş gibi yapan içten pazarlıklı bir insandır.

Kötülüğün bir sebebi de kıskançlık duygusudur. Sahip olduğu şeyin en kıymetli olduğunu söyler; ama içten içe onu değersizleştirerek vazgeçer, ondan intikam alma arayışına girer. Birine anlatırken somut neden belirtmez, sadece varsayımlarla aslında olmayan kötülükler isnat ederek nedensiz öfkesine neden bulmaya çalışır. Daha somut bir öfke süreci ırkçı, dinci söylemlerin ana sebebini oluşturur. Çocukluğumdan itibaren çevremde gözlemlediğim ilişkilerin bir çıkmazıdır bu. Kiminin dini inancı daha doğrudur. “Kim daha dindar?” çatışması öfke kaynağıdır.

İş hayatına başladığım ilk yıllarda insan ilişkilerindeki gözlemlerime dair notlar alır, nedenlerini araştırırdım, bu gözlemlerim sonucunda bir Türkiye gerçeğini fark ettim. Bu, kültürel bir altyapıydı. Türkiye’nin bu izlenimlerim üzerinden nereye varacağı henüz 1980’li yıllardan itibaren zihnimde canlanmıştı. Bu yapı şu anda vardığımız noktadır. Modern görünümlü ve eğitimli insanların bile ne kadar bağnaz olabildiğini gözlemlemiştim ve babadan oğla geçen gericiliğin şiddetlendiğine tanıklık etmiştim. İç Anadolu, Doğu Anadolu ve Karadeniz’le ilgili aldığım notları yazarken gelecek bana çok korkutucu gelmişti.

İş hayatımın henüz başında çalışma ortamı ortak paydası gibi zorunlu nedenlerden dolayı arkadaşlık yaptığım bir mühendisin karşılaştığımızda çok iyi davranmasına karşın beni sürekli şikâyet ettiği ortaya çıkmıştı. Agresif tavırları ile dikkat çekmesine rağmen iyi bir insan görünümü vermek için çok gayret ediyordu. Aynı iş yerinde sonradan tespit ettiğimiz cemaat yapılanmasına mensup mühendis ve teknik elemanlardan gelen alaycı tutum ve suiistimaller herkesin kendine özgü kötülük gerekçelerinin olduğunu gösteriyordu. İçlerindeki gizli öfkeyi dışarıya yansıtmaktan çekinmiyorlardı. Ben ve benim gibiler onlara göre yaşama hakkı olmayan kâfirlerdendik.

İnsan özü iyilikten doğruluktan yanadır, yani doğasında iyilik vardır. Çünkü insan, içinde bulunduğu toplumsal olguda kendisine nasıl davranılmasını istiyor ise başkasının da bunu talep edeceği varsayımından hareket eder. İyiliğin en önemli kaynağı sevgidir. Ancak böylesine kültürel erozyona uğramış toplumlarda nefret ve kötülük katlanarak büyür. Böylesi şartlarda iyiliğin kaynağı sadece iyi işleyen bir hukuktur. Bugün ülkemizde böyle bir olanak da kalmamıştır.

Karl Marx’a göre, “iyi”, hem sade hem de açıktır. İyi, karmaşık değildir. İnsanlar sağlıklı beslenmeli, temiz suya ulaşmalı, iyi konaklamalı, tiyatroya gitmeli, kitap okumalı, seyahat etmeli, âşık olmalı, sevmeli, yaşamı daraltan engelleri yıkmalı, engelleri aşma iradesi olmalı, dayanışma ruhu taşımalı, kendini gerçekleştirmelidir. İyi, pasif olmamalıdır.

İyi insan yaşam alanlarında hayatı hem kendi adına hem başkaları adına kolaylaştırır. Başka insanların haklarını da savunma gereği duyar. Kötülükleri besleyen yapılanmalara karşı direnç gösterir. İyi insan yaşamın kaliteli olması için mücadeleci olmalıdır.

Bu yazımı, Ömer Hayyam’ın iki rubaisi ile bitirmek istiyorum.

Bir elinizde kötülük, bir elinizde Kuran/ Bir helaldir işiniz, bir haram/ Şu yarım yamalak dünyada/ Ne tam kâfirsiniz, ne tam Müslüman…

En doğrusu, dosta düşmana iyilik etmen/ İyilik seven kötülük edemez zaten/ Dostuna kötülük ettin mi düşmanın olur/ Düşmanınsa dostun olur, iyilik edersen…

Kötülüğe böylesine batmış bir ülkede iyi kalabilmeniz dileğiyle…

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar