POLİTİKA 

GEZİ DİRENİŞİ

Gezi Direnişi, toplumsal duyarlılık konusunda halkımızın medeni dünyadaki kötü imajının aksine gurur kaynağı olmuştur. Zira bu direniş; “insani duyarlılık” değeri taşıyordu ve entelektüel insanların devrimci ruhlu ve baskıya karşı çıkışını yansıtan bir eylem olmuştu. 20’nci yüzyılın başından 21’inci yüzyılda 2013 yılına kadar gerçekleşmeyen böylesine toplumsal bir tepki, ülkeyi yönetenler açısından korkutucu bir eylemdi. Yüzyıl boyunca utanç dolu mezhepçi, ırkçı, feodal ve askeri darbelere sahne olmuş ülkemizde emperyalizme karşı verilen destansı mücadele ve başarıdan sonra en önemli direniştir.

Gezi Direnişi, toplumumuzun insani ölçütlerden en önemli kıstas olan doğaya saygı, kendi yaşamsal alanlarına sahip çıkma bilincinin yüksekliği konusunda aslında sanılanın aksine büyük bir potansiyeli olduğunu da göstermiştir. Acı veren ölüm ve yaralanmalara rağmen zekâ dolu mizahi eylemler, sloganlar, yaratıcı espri düzeyi ve sanat faaliyetleri ile yapılan protestolar topluma çok moral vermiştir. Birilerinin iktidara gelip her istediğini yapamayacağı, insanların söyleyecek sözlerinin olduğunu duyurmuştur.

Aslında insani ihtiyaçların kısıtlandığı yaşamın dinsel kurallara göre yeniden dizayn edilmeye çalışılırken sessiz kalan toplumun içinde öfke biriktiğinin göstergesiydi. Toplum sessizliğini sürdürdüğü süre boyunca sindirilmiş olduğunu düşünen yöneticilere toplumun aslında sinmediğini ve fırsat beklediğini gösterdi.

Bu durum, ülke yönetimi açısından tespit edilemeyen düşman niteliğindeydi; bu nedenle korku çok büyük oldu.

İktidar bunu her ne kadar gözden düşürmek veya kendi oy potansiyelinde oluşabilecek kaçışları önlemek için dış güçler ya da darbe girişimi bahanelerine sarılsa da aslında bu tepki ile kendi uygulamalarının toplumda yarattığı öfke potansiyelini açığa çıkardığını gördü. Bu nedenle bir an önce bastırabilmek ve daha fazla büyümesini önlemek istiyordu. Ancak polisin aşırı şiddet kullanmasına rağmen sokaklar boşalmıyor, kalabalıklar her gün daha da artıyordu. Protestoların altında yatan öfke, Gezi Parkı’nı korumaktan öte yaşanılan dayatmalara başkaldırıya dönüşünce eylemlere katılım çığ gibi büyümeye başladı.

Hükümet her ne kadar bunun altında organize bir suç örgütü arasa da, böyle bir organizasyonun izine rastlamadığı açıktı. Fakat yine de bazı insanları günah keçisi tayin ederek cezalandırma yoluna gitti.

GEZİ DİRENİŞİ NASIL BAŞLADI?

27 Mayıs 2013’te İstanbul Taksim’deki Gezi Parkı’nın duvarının üç metrelik kısmı gece vakti yıkıldı. Aynı zamanda beş ağaç da yerinden söküldü. Taksim Dayanışma Grubu’nun üyeleri iş makinelerinin önüne geçerek daha fazla yıkım yapılmasını engelledi. Ardından bu gruptan 50 kişi parkta çadır kurarak sabaha kadar nöbet tuttu.

28 Mayıs sabahı parka daha fazla protestocu geldi. Öğle saatlerinde duvar yıkımına devam etmek isteyen ekip ile protestocular tartışmaya girdi. Öğle saatlerinde olay yerine gelen BDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in de destek verdiği grup, yıkım çalışmalarını engelledi.

29 Mayıs’ta polisler sabahın erken saatlerinde parktaki çadırlarda kalanlara müdahale etti. Çadırlar kaldırıldı ve inşaat ekibi çalışmalarına tekrar başladı. Aynı gün Yavuz Sultan Selim Köprüsü inşaatının açılışı sırasında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “Ne yaparsanız yapın. Orası için karar verdik. Yapacağız!” diyerek bu konuda kararlı olduklarını belirtti.

CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Gezi Parkı’na gelerek protestoculara destek verdi ve her gün bir CHP milletvekilinin bu protestolara katılacağını açıkladı. Günün ilerleyen saatlerinde Sırrı Süreyya Önder’in de desteğiyle grup, yıkım çalışmalarını tekrar engelledi. Gecelemek için yeni çadırlar kuruldu.

30 Mayıs’ta polisler parkta bulunan protestoculara ikinci kez müdahale etti. Polisin sert müdahalesine rağmen akşam saatlerine gelinince katılım sayısı daha da arttı. Polis olaylara gaz bombasıyla müdahalede bulundu. Aynı gün içerisinde çok sayıda şehirde protestolara katılım oldu.

Yapılan bir başvuru sonrası, İstanbul 6’ncı İdare Mahkemesi, Topçu Kışlası Projesi hakkında yürütmeyi durdurma kararı verdi.

1 Haziran gününün sabah saatlerinde bazı protestocular İstanbul’un Anadolu yakasında toplandı ve Boğaziçi Köprüsü üzerinden yürüyüşe geçti. Gruba Beşiktaş`ta polis gaz bombaları ve tazyikli su ile müdahale etti. Kadıköy ve Anadolu yakasının diğer kesimlerinden de birçok protestocu Taksim’e ulaşmak için yürüyüşe başladı.

İçişleri Bakanı Muammer Güler, 1 Haziran’da yaptığı açıklamada, 48 ilde 90’ın üzerinde eylem yapıldığını, 939 kişinin gözaltına alındığını, 53’ü sivil 26’sı polis olmak üzere toplam 79 kişinin yaralandığını ve bu yaralıların 19’unun İstanbul’da tedavilerinin devam ettiğini açıkladı.

Gezi olaylarının toplam bilançosu şöyleydi: Ölü sayısı; ‎7 sivil, 1 polis… Yaralı‎ sayısı; ‎8 bin 163 sivil, 900 polis… Tutuklu‎ sayısı; ‎126…

Türkiye genelindeki Gezi Parkı eylemlerinde Berkin Elvan, Ali İsmail Korkmaz, Ahmet Atakan, Ethem Sarısülük, Mehmet Ayvalıtaş, Medeni Yıldırım, Abdullah Cömert ve Hasan Ferit Gedik atılan gaz fişeği, polis dayağı ve tabanca ile öldürüldü.

* * *

Hayat, onurlu yaşama hakkı hiç kimsenin ya da bir grubun tekelinde olamaz. Bunu tarihten ders almayan insanlar görmemekte direnebilir. Ancak güç sarhoşluğunun bir gün korkuya nasıl teslim olduğunu tarih göstermiştir.

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar