POLİTİKA TOPLUM 

DELİDİR, NE YAPSA YERİDİR!

Toplam Kalite Yönetimi ve Sedat Peker Videoları’ başlıklı yazımda bahsettiğim toplum-yönetim ilişkisi, işletmelerde yönetimi oluşturan kültürel anlayışa etki ediyor. Edilgen toplum yapısı baskıcı yönetici talep ediyor ve seçimlerini bu doğrultuda kullanıyor.

İşletmelerde şüphesiz ülke siyasi seçimleri gibi bir seçim yapılmıyor. Yöneticiler en üst kademeden en alt kademe yöneticilerine kadar bir üst yöneticinin seçimiyle atanıyor. Burada kültürel etki yöneticiye gösterilen tepkiyle şekilleniyor. Alt çalışan, yöneticisinin davranışlarına verdiği tepki sonucu üstünün yönetme prensiplerine onay veriyor ya da sorun çıkarıyor. Alt çalışan, üstünün davranışlarına verdiği olumlu yanıt yöneticinin başarısını belirliyor. Edilgen kişilik özelliğine sahip çalışan için en iyi yönetici baskıcı yöneticidir. Tıpkı ülkemizin genelinde görüldüğü gibi…

Bu koşullarda en öncelikli yönetim tarzı kişileri güdüleme olduğundan üst yöneticiler astlarını belirlerken baskıcı, aynı zamanda edilgen yapıda insanlara yönelmektedir.

İşletmelerde yöneticiler bütün enerjilerini iş başarısı üzerine değil de, “Terfi istiyorsan yalakalık yapacaksın”ı yerine getirmek için harcadıklarından, gerekmediği halde çalışanlar üzerine büyük baskılar kurarak şov yaparlar, öte yandan zamanlarının büyük kısmını toplantılarda ya da üst yöneticinin çevresinde dolaşarak geçirirler.

Aslında yöneticilerin iş yerindeki zamanları israftır; ama onlar yine de göze girmek için 24 saat çalışma vaatlerine sadık kaldıklarını gösterircesine çalışma saatlerini normal mesai saatlerinin dışına taşırır ve çalışanlarını da yanlarında tutmak isterler.

Ertesi gün toplantının ilk konusu eve saat kaçta gittiğidir. Normal mesaisi israf olan yönetici adayının fazla mesaisi de israftır. Üstelik kendi hayatından ve kişiliğinden de bir ödündür. Bu tip insanlar başkalarının da aynı şeyi yapmaları yönünde bir baskı oluşturur; çünkü rekabette kimse geri kalmak istemez, böylelikle iş yeri yaşanmaz hale gelir.

İşletmelerde her gün her saat bu amaçlar doğrultusunda bağrışma ve panik havası vardır. Yabancı bir gözlemcinin “delilik” olarak algılayacağı gariplikler yaşanır, azar işitmemek için koşuşturan astlar bir alt edilgen kademenin de başında boza pişirir.

Problemleri çözmek için gülümse, problemleri önlemek için sakin ol.” – Steve Jobs

Kimi yöneticiler o kadar gariptir ki işletmede değil de, sosyal yaşamda olsa “deli” yaftası vurulacak davranışlar sergiler. Kavga sırasında mutlaka mesai fazlası özveriden bahsedilir ki bu genel müdürün ya da direktörün kulağına gitsin diye umulur. Peki, bunları yapmayanlara ne olur? Onlar pasif olarak nitelenir ve figüran olarak kalırlar.

BİR GARİP OLAY

Bir işletmede yöneticinin stajyeri bir İngiliz misafir önünde defalarca tokatladığına şahit oldum. Bu yönetici çok bilinen bir kişiydi. İngiliz, bıyık altından gülüyor ve garip garip bakıyordu. Ona göre bu, Osmanlı terbiyesiydi. Henüz Cumhuriyet’e terfi etmemiş, Manchester’da eğitimini tamamlamış bir makine mühendisiydi.

İstismar denilince akla sadece parasal çıkar sağlamak gelir, oysa kendi hesabına yöneticiyi manipüle etme çabası da göze batmayan bir istismardır.

Bunların yanı sıra bu kültürle verimsiz edilgen olan binlerce işletme ülkede kısa zamanda atıl hale gelir. Öte yandan ülkede bu sayede dürüstlükten uzak, sorunlu bir sosyal yapı meydana gelir. Bu insanların yaptığı seçimlerle iktidar sahibi olanların ülkeyi geliştirmesi hayaldir.

Ülkenin geri kalmışlığı, yaptığı seçimlerin bir sonucudur. Bağımsızlık mücadelesinden ve Cumhuriyet’in kurulmasından bu yana 98 yıl geçmiştir. İlk yıllarında dünyanın diğer ülkeleri ve pek çok Avrupa ülkesi ekonomik olarak ülkemizden çok çok iyi durumda değilken, şimdi bizden katbekat daha iyi duruma gelmiştir.

Kifayetsiz muhterislere kurban edilen değerlerle ülke hâlâ daha da kötüye gitmektedir. Bilinmeli ki bütünü çürüten şey, bütünü oluşturan parçalardır.

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar