CEHALETİN GALEYANA GELİŞİ: ‘MADIMAK’
-ÇANAKKALE-
“2 Temmuz”, 1993 yılında meydana gelen Madımak Oteli Katliamı’nın yıldönümüdür. O gün, Pir Sultan Abdal Şenlikleri’ne katılmak için Sivas’a giden 33’ü aydın ve sanatçılar, 2’si otel görevlisi ve 2’si saldırgan olmak üzere 37 kişi, otelin yakılması sonucu hayatını kaybetti. Katliamdan iki gün önce kentte bir bildiri dağıtılmıştı. Bildiride Aziz Nesin’in o sırada başyazarı olduğu Aydınlık gazetesinde tefrika ettiği Salman Rüşdi’nin ‘Şeytan Ayetleri’ kitabından bahsedilmiş, Nesin hedef gösterilmişti.
Bildiride dönemin Sivas Valisi Ahmet Karabilgin’in şenliklere ev sahipliği yapması eleştirilmiş, Nesin için “Şehirde adeta Müslümanlarla alay edercesine gezebilmektedir” ifadesi kullanılmıştı. 2 Temmuz günü, cuma namazının ardından etkinliklerin yapıldığı kültür merkezinin önüne bir yürüyüş başladı.
“Sivas laiklere mezar olacak!”, atılan sloganlardan biriydi. Saldırgan grubun bir kısmı yeni dikilen ‘Halk Ozanları’ heykelini yıkıp yerde sürüklerken, bir kısmı Valilik önünde Ahmet Karabilgin’i protesto etti.
Valinin katliam sonrası İçişleri Bakanlığına gönderdiği rapora göre, saldırganların sayısı her saat artıyordu. Yine aynı rapora göre, akşam saat 18.00’da Madımak Oteli’nin önünde o ana kadar hiçbir aşamada dağıtılmamış 15 bin kişi vardı. Otel önündeki araçlar ve sürüklenen heykel ateşe verildi, otelin camları kırıldı. Kente davet edilen takviye kuvvetler ise zamanında gelmedi veya gelenler yetersizdi.
(Kaynak: BBC Türkçe)
* * *
Sivas, Türkiye’nin en dindar şehirlerinden biridir. Tarihsel süreçlere bakıldığında bu şehrin özelliği Alevi ve Sünni vatandaşların aynı coğrafyada bir arada değil ama yan yana yaşamalarıdır. Sivas’ın, içinde bulunduğu coğrafya gerek Osmanlı Dönemi’nde gerekse Cumhuriyet Dönemi’nde çeşitli isyanlara maruz kalmıştır. Sivas, Alevi nüfusa sahip köy sayısı en fazla olan ildir. Bin 233 köyü bulunan Sivas’ın 534 köyü Alevi’dir. Sivas, verdiği göçün büyük bir kısmını Alevi yerleşim yerlerinden vermektedir.
12 Eylül 1980 öncesinde daha önceki yazılarımda da sözünü ettiğim gibi Sivas, mezhepsel ve etnik gerginlikleri kullanan kontrgerillanın faaliyetlerine uygun bir çalışma alanıdır. Madımak öncesinde yaşanan 3 Eylül 1978 tarihli kışkırtma, Alevi ve Sünni çatışmasına yol açmıştı. 3-7 Eylül 1978 arası 4 günlük sürede 10 ölüm ve 93 yaralanma olurken, binin üzerinde işyeri tahrip edilmişti.
Öte yandan Sivas, Cumhuriyet’in ilan edilmesinde ilk adımın atıldığı yerdir. 4 Eylül 1919’da toplanan Sivas Kongresi, Kemalist hareketin Kuvayı Milliye’ye egemen olması, ertesi yıl Büyük Millet Meclisine, 1923’te de Cumhuriyet’e giden yolun başlangıcıdır.
Atatürk’ün Nutuk’unda da belirtilen olayda, Sivas Kongresi temsilcileriyle İstanbul Hükümeti arasında Amasya’da görüşüleceği sırada (18 Ekim 1919), Şeyh Recep öncülüğünde din adamı, tüccar, esnaf 160 imzalı telgraf hem Amasya’daki hükümet temsilcisine hem İstanbul’a padişah yaverine gönderilir. Telgrafta Sivas ahalisinin ve ileri gelenlerinin Mustafa Kemal’i kabul etmediği belirtilir, hükümet temsilcisi şehre davet edilir. Kemalist hareket karşısında İslami muhalefetin somut adımlarındandır bu. Şeyh Recep, kendini peygamber ilan etmiş ve çok sayıda insanı etkilemiştir.
Sivas’ın Zara ilçesinde Koçgiri Aşireti, 1921’de “özerklik” talep etmiştir. Önce Osmanlı’dan, ardından TBMM üzerinden gerçekleştirme girişiminde de bulunur. 1921 yılının Mart-Kasım aylarındaki Koçgiri’de ayaklanma olur.
* * *
Bütün tarihi bir yana bıraksanız bile Osmanlı sonrası yeni devletin kuruluş aşamasında onun yüzyıl boyunca yaşayacağı travmaları bünyesinde yaşayan Sivas, sosyokültürel yapısı nedeniyle diken üstündedir. Her an tetikte, sinmeye, fırsat bulduğunda saldırılmaya hazırdır.
Cumhuriyet’in ilk yıllarında din üzerinden ayrışmış olan bu bölge, aşiret reisleri tarafından sevk ve idare edilen bir bölgedir. Halkı çok yoksul ve cahildir. Sivas daha sonraki yıllarda, Cumhuriyet’in muhafazakâr sağ yöneticilerinin eline geçmesiyle 1923’le başlayan atılımının aksamasına yol açmıştır.
Bilimsel gelişmenin durduğu yerlerde dini dogmalar yaşamın vazgeçilmezi halini alır. Tartışılamaz değerlere sahip olan dinin anlaşılması ve yorumlanması büyük önem taşır. Aksi halde 6’ncı yüzyıl şartları üzerinden yaratılan değerler günümüzün felaketi halini alır.
* * *
Nisa Suresi (89): “Kendileri nasıl inkâr etmişlerse sizin de öyle inkâr etmenizi, böylece onlara eşit ve benzer hale gelmenizi isterler. (İman edip) Allah yolunda hicret edinceye kadar onlardan dostlar edinmeyin. Eğer yüz çevirirlerse onları yakalayın, bulduğunuz yerde öldürün; hiçbirini dost ve yardımcı edinmeyin.”
Bakara Suresi (191): “Onları yakaladığınız yerde öldürün; sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Fitne öldürmekten daha kötüdür. Mescid-i Harâm civarında onlar sizinle savaşmadıkça siz de orada onlarla savaşmayın. Şayet sizinle savaşmaya kalkışırlars,a o zaman onları öldürün. İşte, kâfirlerin cezası böyledir!”
Kur’an, daha çok sayıda ayet ile öldürmenin gerekçelerini tarif etmiştir. Din adamları bu ayetleri yaşandığı çağın koşulları için tanımlandığını belirtmektedir. Öte yandan da din, Allah’ı, “ezeli ve ebedi” (başlangıcı olmayan ve sonsuz) olarak tanımlamaktadır.
Bu, topluma ne kadar açıklanırsa açıklansın, inançların tarif ettiği güç, zihinlerde korkuya neden olmaktadır. Timothy Snyder’in ‘Tiranlık Üzerine’ kitabında bahsedilen ve “Bireyler, baskıcı bir hükümetin (gücün) daha neler isteyebileceğine odaklanır ve bunları kendilerinden daha talep edilmeden yerine getirirler” şeklinde tanımlanmış sosyal psikolojiyi Allah adına yerine getirilmesi açısından da düşünülebilir. Kişi, görev üstlenmek konusunda tetikte bekler.
* * *
Alevi kökenden gelen bir kişi olarak Aleviler hakkında bu yaşıma kadar kimi insanlarca söylenen sözler dehşet vericiydi. Bu örnek, sadece etrafta böylesine nefret taşıyan ve onu kusmak, şiddet uygulamak isteyen insanların varlığını göstermek açısından önemlidir.
Cehalet ve böylesine bir düşmanlık bir arada var oldukça nefret ve saldırganlık kaçınılmazdır.
2 Temmuz 1993’ü bu açıdan değerlendirmek gerekir düşüncesindeyim.