BUGÜNÜMÜZÜN DERİN GEÇMİŞİ (4)
-ÇANAKKALE-
Barışsever olduğu iddia edilen dinlerin temel kaynağı olduğu söylenen Tevrat, zalim bir kralın diktatoryal hırsını anlatan bir kitap niteliğindedir. Bu kitap içindeki olaylar, yaşandığı belirtilen tarihten yüzyıllar sonra yazılmıştır. Yazı dizimin 3’üncüsünde verdiğim örneklerin yanı sıra aşağıdaki yok etme biçimi, Hitler’in Yahudileri katledişine esin kaynağı olmuştur.
BAAL’A TAPANLARIN ÖLDÜRÜLMESİ
Yehu, bütün halkı toplayarak, “Ahav Baal’a az kulluk etti, ben daha çok edeceğim” dedi:
“Baal’ın bütün peygamberlerini, kâhinlerini, ona tapan herkesi çağırın. Hiçbiri gelmemezlik etmesin. Çünkü Baal’a büyük bir kurban sunacağım. Kim gelmezse öldürülecek.”
Gerçekte Yehu, Baal’a tapanları yok etmek için bir düzen kurmaktaydı.
Yehu, “Baal’ın onuruna bir toplantı yapılacağını duyurun” dedi. Duyuru yapıldı.
Yehu bütün İsrail’e haber saldı. Baal’a tapanların hepsi geldi, gelmeyen kalmadı. Baal’ın tapınağı hıncahınç doldu.
Yehu, kutsal giysiler görevlisine, “Baal’a tapanların hepsine giysi çıkar” diye buyruk verdi. Görevli, herkese giysi getirdi.
O zaman Yehu, Rekav oğlu Yehonadav’la birlikte Baal’ın tapınağına girdi. İçerdekilere, “Çevrenize iyi bakın” dedi: “Aranızda RAB’be tapanlardan kimse olmasın, sadece Baal’a tapanlar olsun.”
Ardından Yehu’yla Yehonadav kurban ve yakmalık sunu sunmak üzere içeri girdiler. Yehu tapınağın çevresine seksen kişi yerleştirmiş ve onlara şu buyruğu vermişti: “Elinize teslim ettiğim bu adamlardan biri kaçarsa, bunu canınızla ödersiniz!”
Yakmalık sununun sunulması biter bitmez, Yehu muhafızlarla komutanlara, “İçeriye girin, hepsini öldürün, hiçbiri kaçmasın!” diye buyruk verdi. Muhafızlarla komutanlar hepsini kılıçtan geçirip ölülerini dışarı attılar. Sonra Baal’ın tapınağının iç bölümüne girdiler.
Baal’ın tapınağındaki dikili taşları çıkarıp yaktılar.
Baal’ın dikili taşını ve tapınağını ortadan kaldırdılar. Halk orayı helâya çevirdi. Orası bugüne kadar da öyle kaldı.
Böylece Yehu, İsrail’de Baal’a tapmaya son verdi.
Ne var ki, Nevat oğlu Yarovam’ın İsrail’i sürüklediği günahlardan –Beytel ve Dan’daki altın buzağılara tapmaktan– vazgeçmedi.
RAB, Yehu’ya, “Gözümde doğru olanı yaparak başarılı oldun” dedi: “Ahav’ın ailesine istediğim her şeyi yaptın. Bunun için senin soyun dört kuşak İsrail tahtında oturacak.”
Gelgelelim Yehu, İsrail’in tanrısı RAB’bin yasasını yürekten izlemedi, önemsemedi. Yarovam’ın İsrail’i sürüklediği günahlardan ayrılmadı.
* * *
Sonuç olarak, 21’inci yüzyılda bu kitabı okuyup hâlâ dindar kalabilen bir Yahudi’nin inanmaya devam etmesi insanlık açısından ciddi bir sorundur. Böyle bir tanrının Hıristiyanların ve Müslümanların da tanrısı olduğu varsayımı diğer dinleri de aynı ölçüde geçersiz kılıyor. Ancak Tevrat’ın tamamı okunduğunda Yahudilerin tanrısının sadece Yahudileri kendi halkı olarak kabul ettiği görülüyor.
Sözel olarak söylenenlerle bu dinlerin anayasası sayılan kitaplar arasında çok büyük çelişki vardır. Kaldı ki kitaplar arasında da olan bu büyük çelişki inanılan tanrının aynı olmadığını ve tek tanrı söyleminin bu dinler açısından gerçekdışı olduğunu göstermektedir. Tek tanrıdan kasıt klana özgü tanrılar olan putlar yerine daha geniş nüfusa sahip aşiret ve sonraki aşamada da milletler ve ortak inanç topluluklarının görünmez ortak bir tanrıya geçmiş olmasıdır. Bu kitapların tamamı okunduğunda görülüyor ki farklı inançlar (dinler) ortak inanç paydasında yine her biri kendi tanrısını yaratmıştır.
İbrahimî dinlerin birbirlerinin devamı olduklarına ve dört kitabın da aynı tanrıdan geldiğine dair söylem dinlerarası kavgaya karşı dinleri yıpratmamak adına yapılan bir danışıklı dövüş olduğunu düşünüyorum. Buna rağmen kavga çok fazladır.
İçeriğinde böylesine nefret ve katliamların olduğu gerçekliği şüpheli bir tarihe inanıldığı sürece insanlığın bu inançlardan daha uzun bir süre acı çekeceği görülmektedir. Tevrat’ı okurken kralların ne kadar çok insan öldürürlerse tanrının nezdinde değerlerinin o kadar arttığına tanık oluyorsunuz. Sayılar yaklaşık verilmiş 20 bin, 30 bin, 40 bin benzeri katliamlar okuyorsunuz. Bu inançların sürmesi düşmanca rekabet ve aidiyet hissinden kaynaklanmaktadır.
Böyle bir tanrı hayal etmek veya inanmak bile insan içindeki vahşi dürtülerin eseridir.
Öte yandan kutsal kitapların okunmayıp sadece din adamlarının iradesine bırakılmış olması da inançları sorgulanabilir olmaktan çıkarmaktadır.
Bana göre kutsal kitaplar, inanan insanlar tarafından bile tamamen okunduğunda bugünün değerleriyle ve çelişen yönleri nedeniyle insanı şüpheye, hatta dehşete düşürecek hikâyelerle doludur. Kayıtlara dayanmayan, gerçekliği arkeolojik bulgularla desteklenmeyen, çelişkileri böylesine fazla olan inançlarla insanlar bugün hâlâ birbirlerini yok etmektedir.
Efsaneler günümüzde de yazılmaktadır. Gelişmiş iletişim teknolojilerine rağmen toplumun büyük bir kısmı gördüğümüz, işittiğimiz ve aklımızın reddettiği abartılmış bazı kişilikleri gerçek gibi anlatmakta ve dayatmaktadır. Bugün yaşadığımız bu yalanlar belki de geleceğin efsaneleri olacaktır.
İnançlarımız kim bilir belki de zayıflıklarımızı, ruhsal boşluklarımızı tedavi etmek içindir. Ancak unutmamalıdır ki bir ilaç da yeterince alındığında iyileştirir, çok alınması ise intihardır.