POLİTİKA TOPLUM 

‘BİR GÜN TAMAMEN KANUNİ YOLLARLA İKTİDARA GELECEĞİM’

1914’teki Birinci Dünya Savaşı ile 1933’te Adolf Hitler’in iktidara gelişi arasındaki süreçte Almanya’da yaşanan sosyolojik değişim, siyasi zafiyetler, Hitler’i iktidara taşıyan muhalif partilerin hataları, ihanetleri ve toplumsal durumu anlatan bir kitaptan bahsedeceğim. Kitap ‘Bir Alman’ın Hikâyesi’. Yazarı Sebastian Haffner.

Okurken ırkçılık konusunda dehşete düşeceğiniz bir nefret duygusu korkutacak sizi. Hitler’in ‘Kavgam’ kitabını okuduktan sonra, onun topluma yaşattıklarını da okumak çok daha anlamlı hale geliyor.

Şovenizm” ile ilgili yazımdaki tahlilleri yaparken insanların utanç duymaları gereken kibir nedeniyle, insanı tarif ederken söylenen “Zeki yaratıktır” yerine “Sürü psikolojisine kapılıp vahşi dürtüleriyle yaşayan kibirli yaratıktır” diye ifade etmek daha doğru olur diye düşünüyorum. Biyolojik tür olarak istilacı şoven olmasının ötesinde her aşamada hoşgörüsüz ve bencil olan insan, yaşamı da kendi kendine zindan etmektedir.

İntikam duygusu hiçbir hayvanla karşılaştırılamayacak ölçüde ilkel, sürüye kabul edilmek adına son derece aptalca şeyleri savunmaktan kaçınmayarak ve onu hayatının sonuna kadar benimseyerek nefret saçmaktan utanmamaktadır. Doğaya zarar veren, ortalama 75 yıllık ömrünü yaşamak için inanılmaz tahribatlar yapacak düzeyde de egoisttir. Şovenizmin en genel hali “tür” ile ilgilidir. Canlılar, biyoloji bilimine göre “bitkiler” ve “hayvanlar” olarak sınıflandırırken; eğitim sistemimiz bunu insanlık kibrini aşamadığından sınıflandırmayı üçe bölerek “bitkiler – hayvanlar – insanlar” şeklinde öğretmektedir. Üstelik bu kibir, dinsel öğretilerin ilkel egemenlik arzusuna hizmet etmektedir.

Bana göre, dinlerin insana verdiği en büyük zarar işte budur. Bu kibir, insanlar için barışı imkânsız hale getirip doğayı tahrip etmek için sınırsız gerekçeler sunmaktadır. Kendini özel yaratılmış canlı olarak gören insan, her şeyin kendisi için yaratıldığından böylesine de emindir.

Ancak bu yetmemektedir. Ait olduğu toplum ve toplumun içindeki bir birey olarak da, kişinin kendi egosu aynı eğilimle bir narsist olarak çevresine ve kendisine zarar vermektedir. Kendi ile barışık olmayan birey çevresi ile barış kuramamaktadır.

Yukarıda yazdıklarım, benim genel yorumlarımdı. İnsanların Ortaçağ’da yarattığı dehşet, 20’nci yüzyılda yüzyıllar geçmesine rağmen sürdü. Engizisyon kararları, 1492 El-Hamra Sözleşmesi ile yapılan Yahudi ve Müslüman tehcirleri, Kristof Kolomb’un Amerika kıtasında koloni kurmak için yerlileri yok sayması ve katliamları… Bunların her biri insanlığın utancıydı. Hayallerdeki tanrıya zalim bir karakter yükleyip “O, her istediğini yapar; ona soru sorulmaz” diyerek yaratılan dogmalar, nefreti böylesine içselleştirmiş bir türün ürünüdür.

Şimdi, 1919 yılına giderek, ortaya çıkmaya başlayan Hitler’in neye rağmen kabul görüp Almanlar tarafından benimsendiğini ‘Bir Alman’ın Hikâyesi’ kitabından okuyalım:

Hitler’in kişiliği, geçmişi, karakteri, çok sık ve fazla konuşması, saralılarınkine benzeyen hareketler, abartılı jestler, salyalar saçarak yaygaracılık yapması, kâh gözlerini dikerek kâh bakışlarını kaçırarak bakması, tehdit etmekten, hunharlıktan aldığı keyif, kanlı infaz fantezileri… 1930 yılında spor sarayında onu avuçları patlarcasına alkışlayanların çoğu muhtemelen bu adamdan sokakta ateş bile istememeyi tercih ederlerdi.

En yüksek Alman mahkemesi tarafından tanık olarak ifade vermek için çağrılan Hitler, bir gün tamamen kanuni yollarla iktidara geleceğini ve işte o zaman kellelerin alınacağını mahkeme salonunda haykırıyordu ve hiçbir şey olmuyordu. Hitler salondan atılmadı bile.

Altı ‘SA’ örgütü mensubu, Hitlere muhalif birini bir gece yatağında saldırıp öldürene kadar tekmeledikleri için mahkeme tarafından ölüme mahkûm edildi. Hitler bu saldırıyı tasvip ve takdirlerini ifade eden bir telgraf yolladı. Altı katil mahkemece affedildi.

Hitler daha iktidara bile gelmeden oluşan büyük halk desteğiyle tüm kurumları eline geçirmişti. Alman halkı geçmişin utançlarından, pişmanlıklardan, kurtulmayı başarabilmiş midir? Ne dersiniz?

Bu kitabın günümüze ışık tutması açısından okunmasını tavsiye ediyorum.

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar