TOPLUM 

BABASININ ŞIMARIK OĞLU

Güher, çocuğu Aslan ile parkta yürüyorlardı. Çocuk şımarıkça, babasını çekiştiriyor, ne görse almak istiyor, babası da onu hiç kırmıyordu.

Ben biricik oğlumu üzer miyim hiç? Hiçbir şey oğlumdan daha değerli değil! Canım oğlum benim, aslan oğlum benim!” diyordu.

Ekonomik olarak zorlansa da Güher, oğlunu üzmemek için her istediğini yapıyor, her istediğini alıyordu. Bazen itiraz edecek olsa çocuk, hemen üzülmüş tavrı takınarak babasını istismar ediyordu. Çocuğun bu davranışı her gün günde en az beş kez tekrarlanıyordu. Adam her seferinde “Canım feda olsun oğulcuğuma” deyip oğlunun isteklerini yerine getiriyordu. Bunu bilen çocuğun istekleri tükenmiyordu.

Baba, her istediğine kolayca ulaşan bir çocuğun gelecekte nasıl doyumsuz olacağını ve büyüdükçe ya bencil ya da en ufak bir sorunda şikâyetçi, asabi ve mutsuz olabileceğini düşünmüyordu bile. Çocuğun artık her tavrı babasının hayatını olumsuz etkilemeye başladığı halde oğlu her seferinde onu aldatmayı başarıyordu. Aksi halde çocuk, odasına kapanıp babasına tavır alıyordu. Giderek hayatını adadığı oğlunun isteklerine boyun eğmek, adamın hayatının rutini haline gelmişti.

Bir gün baba, çok hoşlandığı bir kadınla karşılaştı. Kadın, sürekli alışveriş yaptığı bir iş merkezinde çalışıyordu, günlerce kadını izledi, bir fırsatını bulup kadınla tanışmaya can atıyordu. Gittiği iş merkezi içindeki kafeteryada kadın kasada oturuyordu. Ödeme yaparken nasıl olsa tanışırız diye düşündü. İlk görüşmede bir şey söylemek istemedi. Ancak bazen oğluyla bazen yalnız sık sık gitmeye başladı. Kadın bekârdı, adı Lale’ydi, sonunda başka bir mekânda buluşmak için sözleştiler. Güher, daha önce de Aslan ile gittiği için Lale, Aslan’ın annesini sordu. Bundan sonraki sohbet hayat hikâyelerinin özetiyle sürdü, buluşma tekrarları sonunda evlenmeye karar verdiler. Lale’nin de başından bir evlilik geçmişti ama kısa zaman içerisinde ayrılıkla sonuçlanmıştı. Nikâh tarihini tespit edip iki ay sonra evlendiler.

Aslan, babası ile arasına adeta nifak girdiğini düşünüyordu. Bir yandan bu evlilikte babasını destekliyor gibi davranırken, diğer yandan kendi isteklerinin önceliğini sürdürmek istiyordu. Lale, Aslan’ın kocasının ilgilenmediğini düşündüğü bazı duyarsızlıklarına karşı bir uyarı yapma gereği hissetti. Oğlan, babasına bu duruma karşı hoşnutsuzluğunu ifade eden bir bakış fırlattı. Oğlunun bunca yıl annesiz kaldığına üzüldüğü için onu üzmek istemediği için boyun eğmiş olan Güher ne yapacağını şaşırıyordu. Gücünü toparlayıp Lale’ye, “Sen bunlara karışma” deyiverdi. “Sen önce çocuğa annelik yap, sonra konuşuruz.” Henüz yeni evlenmiş olan Lale birden şoke oldu. Yanlış anlaşılmış olabileceğini düşünüyordu ama bu bir yanlış anlaşılma değildi. Çocuk, babasına karşı uyguladığı duygusal manipülasyonlarla babasının üzerinde duygusal bir baskı oluşturabiliyordu.

Lale bu durumun değişmesi gerektiğini düşünse de bunu başarabilmesinin çok zor olduğunu fark etti. Çünkü baba ile oğlun dış dünyaya karşı etraflarına ördükleri görünmez bir duvar vardı. Güher yaptığının doğru olduğunda ısrar ediyor, Lale’nin çocuğuna karşı takındığı tavrı kınıyordu. Güher’e göre çocuk onun olmadığı için kıskanıyordu ve onu sevmediğini düşünüyordu. Lale, kocasının aymaz tavrı, gördükleri ve yaşadıkları karşısında derin bir pişmanlık hissi duymaya başladı. Çocuk evin tek egemeni olmuştu. Çocuğun babasına karşı yapmacık tavırları, sevgi numaraları Lale’nin artık gerçekten midesini bulandırıyordu. Lale artık çocuktan gerçekten nefret ediyor ve onu görmek bile istemiyordu. Ayrılmayı düşündü ama hamileydi, bu artık mümkün gözükmüyordu. Bu şımarıklıkla yeni annesini her olayda şikâyet edip gözyaşlarıyla babası üzerinde duygusal baskı oluşturuyordu. Çocuk, kadın üzerinde büyük bir stres kaynağı haline gelmişti. Evde kendini değersiz ve yalnız hissetmeye başlamıştı. Sanki yaşam da birdenbire çok büyük irtifa kaybetmişti.

Lale, “Ben aptalım, şimdi ben ne yapacağım, bu sorunu nasıl çözeceğim?” diye düşünmekten dolayı evliliğinden çok soğudu, Güher’den hem sevgi hem de cinsellik olarak uzaklaşmak istiyordu. Onu artık banal ötesi buluyordu. İçinden bu ilişkiyi sürdürmek gelmiyordu, eşi onun ne sevgilisi ne de partneriydi artık. Hamile kaldığı için hiçbir şeyi fazla umursamadan sineye çekmeye karar verdi. Çocuğunun kölesi olduğunu fark edemeyen adam, davranışlarını tepkilerini karısına karşı acımasızca yöneltmesine karşın çocuğuna karşı her zaman olduğu gibi toleranslıydı. Bunu çocuğuna karşı duyduğu büyük sevginin göstergesi sanıyordu hâlâ. Önce kendi hatalarının esiri, sonra da kölesi olmuştu.

* * *

Sağlıklı çocuklar, yaşamla olan bağımızdır. Ancak bir yetişkin olarak “duygu dünyamız” geleceğe sevgi ve umutla bakmamızı sağlayan ve hayatımızı anlamlı kılan şey eşimiz ya da partnerimizle yaptığımız paylaşımlardır. Uçak yolculuklarında, “Kabinde hava basıncı düştüğünde otomatik açılan maskelerden en yakın olanını kendinize çekerek önce kendinize sonra çocuğunuza takınız” anonsu yapılır. Çocuğumuza yardım edebilmemiz için önce bizim hayatta kalmamız gerekir.

Çocuklarınızı kendinizden daha yüksekte konumlandırmışsanız, onlar size saygı duymazlar.” (‘Sevginin Kökleri’ – Svagito R. Liebermeister) Liebermeister’e göre hiyerarşinin bozulması, yani baba-anne ve büyük çocuktan küçüğe doğru ailenin etkinlik (saygı) sıralamasının dağılması bütün aile bireyleri için yıkıcı etki yaratır. Üvey baba veya üvey anne bu hiyerarşide öz baba ya da öz anne ile hiyerarşi sıralamasında aynı konumda bulunur. Bazen krizi çözmek için krizi derinleştirmemiz gerekebilir. Her şeye rağmen başarısız kalınıyorsa radikal çözümler daima vardır. Hayatta kalmak esastır.

Sevgi esaretimiz oluyorsa eğer, orada sevgiden söz edilemez.

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar