ÖYKÜ 

KAYBOLAN ZAMAN – 4

Şafak söktüğünde kendini daha yeni hissetti. Vücudu bir gül dikeni gibiydi; istese bir bülbülü öldürebilirdi ya da küçük bir hareketle kırılabilirdi. Bir deli gibi hissediyordu; tabii, bir deli nasıl hisseder, biliyor muydu, o da bilmiyordu. Annesini istiyordu o. Korkmuştu çünkü. Fark edin, annenizi sevmeseniz bile canınız acıyınca ağladığınızda, çaresiz kaldığınızda nasıl da ağızdan “Anne,” lafı çıkıyor; o da öyle hissediyordu. Yatmaya korkuyordu ama bedeni çökmüştü. “Bugün işe gidemem,” dedi.

Tütünü sardı, ciğerlerine küfür eder gibi çekti. Sonra uzandı sedirine, korkunun bir faydası olmadığını söyledi ve gözlerini kalbiyle beraber kapattı.

– Yusuf! Yusuf! Kalk, haydi, tekrar geldin.

– Tamam, bu sefer kendimi bırakıyorum. Ne istiyorsun benden? Sen bensin, ben kimim? Burası eski evim diyorsun, kasaba diyorsun, bunlar ne anlama geliyor?

– Yusuf, yapman gereken şeyler var. Bunlar olmazsa ikimiz sürekli karşılaşacağız. Ben senim, sen bensin; aynı yerdeyiz ama farklıyız. Yapman gereken şeyler için beni dinleyip takip edeceksin, kabul mü?

– Tamam, yeter ki bir şeyler düzelsin, şunlar bitsin.

Hayal gibiydi ama o kadar gerçek geliyordu ki anlamlı gibiydi de. Bilinmez adam Yusuf’u elinden tutup kaldırdı ve yürümeye başladı. Yusuf onu takip etti, geniş bir düzlüğe geldiler. Adam:

– Bak, Yusuf, burası işte, burası senin evin, kasaban, mutluluğunu tek yaşadığın yer.

– Nerede?

– Burada, kumların altında…

Yusuf yere kapandı, kumları avuçladı. Öyle bir sıktı ki elini açtığında kum dökülmek için izin istedi Yusuf’tan. Gözyaşları kuma düştü; annesi, babası, kardeşi, her şeyi buradaydı onun. Adamın yüzüne döndü, sesi bağlama teli gibi titreyerekten:

– Ne yapmalıyım, ne yapmalıyım ki burayı alabileyim? En mutlu zamanlarımı nasıl alayım, söyle bana. Sen bensen ne yapmalıyım, sen biliyorsun, lütfen, bir şey söyle.

– Göm, Yusuf, her şeyini göm, ben de dâhil.

– Nasıl yani, göm derken?

– Annemiz bize “Yaşa,” dedi. Eğer yaşamak istiyorsan ben ölmeliyim. Ama sen bensin, seni gömersem annemizi dinlememiş mi olacağız, yoksa dinlemiş mi olacağız?

– Sen böyle yaşayabileceğini düşünüyor musun? Böyle depresyonda, üzgün, kederli, lanet bir zihinle bir yerde kendini gebertip gitmenden iyidir. Yusuf, sen ölürsen zaten ben de yok olacağım. Çok düşündüm, uğraştırma beni. Yapacağız ve bitecek. İlk işimiz bu değil zaten, en son işimiz olacak.

– İlk işimiz ne?

– Babamızın şiir kitabı… Orada en sevdiği şiiri biliyor musun?

– Evet, ‘Kaybolan Zaman’.

– Tamam, onu uyandığında aç ve oku, oku ve oku; her şeyinle, yüreğinle, gözlerinle, kulaklarınla oku. Bu gece yatma, yarın sabah güneş kızıllığıyla gözünü aldığında kapat gözlerini, o zaman yanıma geleceksin.

– Tamam, başka bir şey var mı?

– Annemizin leçeği sende, değil mi hâlâ?

– Evet.

– Onunla yatmadan gözlerini sar iyice, ışık geçmesin. Şimdi görüşürüz, git artık.

– Görüşürüz.

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar