YAŞAM 

KENDİNİ ARAYANIN SÜRGÜNÜ

Ben kimim? Hangi mevsimin yorgun rüzgârıyım?

Bu kulaklara göre ağız değilim ben. Ateşim, kor kor yandım.

Kararsız bir serçeyim, hangi dala konmalıyım, bulamadım. Kendi şarkılarımı içime söylemeye başlayalı beri daha bir küskünleştim; keskinleşmem gerekirdi oysa.

Günebakanların güneşe hasret zamanlarında anlattım öykülerimi. Özlem ve beklemek üzerineydi hepsi.

Gözlerine sürgün yemiş bir mülteciydim. Bitmiyordu sürgünüm. Yollarda aç, çıplak ve perişan halk gibi oradan oraya sürülüyordum.

Her kentte biraz daha çürüyor, sana kavuşmanın imkânsızlığı ile yok olup gidiyordum. Tüm benliklerimi toprağın derinlerine gömüp öyle geldim. Tanrısını yitirmiş bir meczup ateşiyle yandım, kor oldum, öyle geldim.

Nasıl olur da tutulur insan hiç yan yana gelemediği birine? Kokusunu, dokusunu, dokunuşunu bilmediği birine nasıl bağlanır kalır? Ağacın en üst dalındaki meyvenin daha tatlı olduğunu düşünmek gibi bir şey… O dala tırmanamayacağımızı bildiğimizden mi tüm bu övgüler?

Uzaktakinin, elin kolun yetişmediği yerdekinin gizemli cazibesi bu yalnızca… Başka bir numarası yok. Güzel bir söze, yumuşak bir ilgiye hasretlikten hepsi… Ne aşkı? Ne sevgisi?

Ölsen haberi bile olmayacak birine nasıl kızıp küsersin? Şimdi ne yapıyor, neler düşünüyor, hangi şehrin göğünün altında demleniyor? Bunları bile bilmeden nasıl seni seviyorum diyebilirsin? Sarhoş olunca nasıl bakar gözleri? Hüzünlenir mi, keyiflenir mi? Hangi nehrin kenarından toplar sevinçlerini? Hangi şehrin hayalini kurar ruhunu sağaltmak istediği?

Senin varlığının hiçbir anlamı yokken, şiirine bir imge, öyküsüne bir kahraman olmamışken nasıl söylersin onun için ölebileceğini? Gözyaşlarının sesini duymayan birine nasıl kulak kesilirsin?

Ama yine de geldim işte. Serildim gözlerinin önüne. Kaç kentten geçip gelmiştim. Yorgundum. Göğsünde dinlenmek bitirecekti tüm hasretimi. Öyle inandım. Herkes kendi duasına inanır çünkü. Ve neye inanıyorsa gökten o düşer payına.

Aşk için ölmeli, aşk, o zaman aşk…” Öyle mi?

Kendinden başka aradığın yoktur oysa yollarda. Henüz kendi gölgene rastlamamış olsan bile. Ruhunun hazla sakinleşeceğine inanmaktan tüm bu yanılsama. Hazzın yırtıcı bir hayvan gibi ruhunu nasıl parçaladığını gördüğün an, kendini de bulacaksın. Sen kokan benliğini hırka gibi giyip dünyayı dolaşacaksın kendinle. Kimselerin elini tutmasına ihtiyaç duymadan, kendi bembeyaz körlüğünün aydınlığında yol alacaksın.

Ben bir düş gezginiyim, sen de öyle. Aynı düşün içine düştüğümüzde kendimize rastlayacağız ve sürgünümüz bitecek.

Haydi; “dönmeyeceğimiz bir yer beğen/ başka türlüsü güç” çünkü.

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar