YAŞAM 

FLORA’NIN DÜĞÜNÜ

İyi şeyler birdenbire olurmuş. İnsanı bekletmeden gelirmiş güzellikler, öyle demiş büyüklerimiz. İşte, bu yıl bahar da öyle geldi, nazlanmadan, pat diye…

Badem ağaçları dantelli elbiselerini giymiş, çiçek ve bahar tanrıçası Flora‘nın düğününe gidiyor. Caddelerde buram buram portakal çiçeği kokusu… Güneş ateşini harlamış, sımsıcak bakıyor.

Burkalı hüzünleri, gün batımı kederleri ve boz bulanık hayalleri sandığa kaldırma zamanı…

Sarartmadan ama!

Gürül gürül bir dünya akıyor şimdilerde dışarıda…

Karıncanın ayak sesleri, filizlenişi bir dalın, yaprağa özsuyunun yürümesi, toprağın bağrını yarması bir çiçeğin… Canlanan doğanın senfonik türküsü bu, ölü ruhlara şifa… Varlığın şiirsel devinimi bu, gönüllere şenlik… “Varlığın kökeni harekettir. Varlık hareketsiz olamaz, olursa hiçliğe döner.” der İbn Arabi, bahara varoluşun altın madalyasını takarak. Bahar hiçliği hükümsüz kılar.

Pırıl pırıl bir gökyüzü ışıldamakta şimdilerde dışarıda…

Afrodit ve Eros’un en yoğun mesai saatleri…

Baharın, aşkı ve sevgiyi ciddiye alanları baştan çıkarma vakitleri… Kıran mı kırılan mı olacağını henüz bilmeyen acemilerin kalbine oklarını saplandığı aşk mevsimi… Âşık olmak acziyetidir oysa insanın, yumuşak karnı, bam teli… Mümkünse akıl ve ruh sağlığı açısından bulaşmamalı. Çünkü aşk yok oluşun karesidir. Yok olmaksa eşkenar bir sevdanın iç acılarının toplamına eşittir. 

Dertli geceleri, şarap rengi özlemleri sandığa saklama zamanı…

Sarartmadan tabii!

İklimi kara kış olanlar bilir çünkü baharın bol makyajlı bir kadın gibi aldatıcı olduğunu, geçici heveslerin, mış gibi aşkların beşiği olduğunu, estirdiği kavak yellerinin sahtekâr gülümsemesini… İyi bilir sert iklimlerin insanları sirenlerin seslerindeki büyülü nağmelerdir bahar cıvıltıları. Kanmazlar.

Mahşeri yalnızlıklarıyla hemhal olmuş münzeviler, hiçbir zaman tam olamayacağına teslim olmuş bilgeler, acının gurmesi, hüznün şefi olanlar iyi bilir bahar sarhoşluğunun gelip geçiciliğini. Aldanmazlar.

Uçurumun kenarındayım, Hızır” diye seslenir bir iç ses. Bir gamzelik rüzgârın divanında kurban olmaya hazır ve nazır… Bahar rüzgârı ferman buyurur, âşık gönüllü uçurumdan aşağı yuvarlanır.

Yok olmadan, hiç olmadan âşık olunmaz çünkü.

Ama şimdilerde Flora salınıyor rengârenk elbisesiyle meydanlarda… Onun mevsimi… Onun egemenliği…

Şeffaf bir yağmurluk gibi giymeli ümit ve neşeyi.

Ben her bahar âşık olmak istemem ama/ Her bahar gitmek isterim” diyen Can Baba’nın peşine mi takılmalı?

Ben ki her nisan bir yaş daha genç/ Her bahar biraz daha âşığım” derken gözleri kapalı İstanbul’u dinleyen şairin mi?

Hangi şairin tutkunu olursak olalım, herkesin dilinde aynı ezgi:

Beni bu güzel havalar mahvetti.

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar