‘HAYALOGRAFİ’

-AYDIN-
En sevdiğim şarkıyı dinlerken duyduğum coşkuyla okudum bu kitabı. Edebiyat da tenha bir şarkıdır aslında.
70’li yıllarda doğan arkadaşlar, lise yıllarınızı hatırlayın. Edebiyat derslerinde şair ve yazarların doğum tarihi ve ölüm tarihlerini ezberlerdik. Bunlar sınavlarda karşımıza soru olarak çıkardı. Dönemin edebiyat kuramlarını ve bakış açısını anlamaya çalışmaya yarar gibi gözükse de ezbercilikti bir bakıma.
Yazarın ve şairin toplumsal portresini içselleştirmek için yaşadığı yıllardan öte bir bilgiye ihtiyacımız var. Kırılmışlıklarını, kişisel deneyimlerini ve duygularını anlamamız önemli.
‘Hayalografi’nin edebiyat dersleri müfredatına girmesini çok isterdim. Emine Türker Özgen, öykülerinde bizlere Türk edebiyatının önde gelen şair ve yazarlarını, hayal gücü ile birleştirip öyküler sunuyor. Nâzım Hikmet’ten Cemal Süreya’ya, Salah Birsel’den Yaşar Kemal’e, Fakir Baykurt’tan Sabahattin Ali’ye kadar düşlerini değdirip onları farklı şekilde öyküleştiriyor. Edebiyata ilgi duyan genç bir okurun bu kitabı bir referans kitabı olarak düşünmesi bile ayrı bir umut olur. Tabii ki bizim gibi edebiyatseverler için de ‘Hayalografi’ heyecanla okunacak bir öykü kitabı.
Yazarların anekdotlarından ve eserlerinden güzel alıntılar var. Emine Türker Özgen, iyi bir okur ve yaşam kitabında etkin bir gözlemci olduğunu bizlere sözcükleri ile sunuyor.
“Sözcükler onları gerçekten isteyenlerin, titreşimlerini duyanların dillerine bırakırlar tatlarını. Duyulduğunu hissederse kırılır kabuk. O zaman çıkar alttaki öz.”
Ferhan Şayılman’ı anlattığı ‘Sözcüklere Can Veren Ruh’ öyküsünden bu sözler. Yaratıcılığımızı ve ilhamımızı kırıldığımız noktadan alıp ileriye sözcüklerle taşımanın bir manifestosu gibi adeta.
Emine Türker Özgen’in çeşitli dergilerde ve mecralarda yazdığı yazılarda beni en çok etkileyen, yalın ve sade Türkçesi oldu hep. ‘Hayalografi’de de Türkçeye olan saygısını kaybetmemiş değerli yazarımız.
Bu kitabın daha çok baskısını göreceğimize hiç şüphem yok.