FELSEFE 

YERİNDEN ÇIKMIŞ ZAMAN: DİSKRONİ

İnsanın veya başka canlıların “iyi bir uyku” çekmesi için, Bilge Karasu’nun “dirim ortağı” dediği tüm diğer varlıkların da zamanında uyuyup kalkmaları zorunludur (2001). Yeryüzünün de, uyuduğu ve uyandığı mevsimlerin döngüsünün, insanca bulunma sanatına uygun bir düzende olması beklenebilir. Bir ayının zamansız kış uykusu ile insanın insomniası arasında doğrudan bir bağ olduğu düşünebilir. Emmanuel Levinas da uykusuzluğu, başkasının beni uyanık tutması gibi anlar (1961). İçerisinde dingin yaşam biçimlerinin olduğu bir sürem eğer yakalanacak ise, bunun ben ve başkalarının topluca ulaşacağı bir eşref saati (bonne heure) içinde olabilir. “Zamandaki yırtılmayı” dikmek, bu son derece ütopik mutabakat ile mümkün gibidir. Sükûnet, bulunma ya da durma sanatına, felsefesine insani bir güç istenci ile ulaşma gayreti, başka uykusuzluk sebeplerini yaratabilir ancak. Bazen nedensiz yere uykusu bölünen bir insanla kış uykusuna yatmakta zorlanan bir ayının aynı dramın içinde olduğunu hesaba katmak gerekebilir. Uyku, sadece uyuyanın değil, başka dünyalardaki uyku düzenlerinden ve başka saatlerin ritminden de etkilenir. Proust da bunu doğrular: “Uyuyan kişi, saatlerin akışından, yılların ve dünyanın sıralanmasından oluşan bir halkayla çevrelenmiştir.” (Alıntılayan Han, 2018: 18) Bu halka, burçlar gibi uzak etkilerle sıralanmış varlıkların kendi saatleriyle uyumlu ve “ahenk” içinde olmalarıyla biçimlenir.

Byung-Chul Han’ın çivisi çıkmış zaman için kullandığı “diskroni” koşullarında, zaman ve mekân bağdaşık olmaktan çıktığından, orada şeyler arasındaki bağlantılar da bozulur. Mekânda yer tutan eşya, kendi başına bir meta gibi durur ya da bir çeşit aşırılık biçimiyle çok uzak ilgiler içerisine girer, fetiş niteliği edinir. Şeylerin içi ve etrafı ya çok dolu ya da boş kalır. Nesne veya eşya bir eylemin, olayın bileşeni olmaktan çıkar, “şey” olur tekrar. Öznesiz ve yüklemsiz cümleler içinde cins adlar kalır geriye. Belirli bir zamanın sıraya, hizaya, varlık düzenine yerleştiren etkisi kaybolur. Örneğin modern anlatılarda olduğu gibi, olayların başladığı, geliştiği ve sonuçlandığı hikâye yapısı bozulur. Böyle hikâyeler anlatan Beckett, diskronik bir âlemin hakikat noksanlığını, anlam tıkanıklığını oldukça inandırıcı şekillerde verir.

Diskronik bir anlatıda, şeyler yerlerini ve zamanlarını pek değiştirmezler. Özne ve nesne, birbirinden farksız bir katatoniden mustarip ortalıkta devinirler. Bu nedenle Beckett kişileri kaç yaşında olduklarını bilmezler. Anlatının nasıl bir zamanı temalaştırdığı anlaşılamaz. Tarihin bir yana, gündelik hadiselerin akışını bile bir diyagrama yerleştirmek zorlaşır. “Olaylar hareket etmeyen bir düzlem üzerinde” başlamadan biter. Boyutsuz bir noktaya sıkışmış bir zaman kendisini çoğaltır. Cümleler kendi öğelerinden kurtulmuş, peş peşe sıralanan noktalar gibi ilerler. Oysa iki nokta arasında bulunmak mümkün değildir. Cümleyi sürdürme takatini, istencini veren zaman “tutunmadığında”, “anlamsızca vınlayıp duran nokta” dizileri zamanın güncel topolojisi olur.

Bu noktalar, aynı zamanda bir elektrik sinyali olarak bilginin, malumatın kendisidir. Noktalar arasında ise, içerisinde bir fail gibi eylemek bir yana, durmanın da mümkün olmadığı “boş bir aralık uzanır” (2018: 28). Böyle bir aralık, ya “can sıkıntısı” gibi tecrübe edilir ya da nesnesiz bir “tehdit” kaynağı olur. Bu tekinsiz ruh hâllerinden uzak kalmak için muhtevasız ve biçimsiz bilginin peş peşe sıralanmasına göz yummak gerekir. Duymaya, anımsamaya, düşlemeye ve dolayısıyla düşünmeye imkân vermeyen, “histerik” noktaların arasındaki aralıklar, bu kesintiler nedeniyle bir bağlam oluşmasına müsaade etmez. Böyle olunca yine bir Beckett anlatısında gibi, duyulan ve ifadesine kavuşan tüm cümleler dayanaksız, abes cümle dizilerine dönüşür. Sözün, ifadenin, sadakatle temsil edeceği, bağlayıcı olduğu bir bağlam olmadığında, boş konuşmalar genelleşir. “Anlatısal gerilim” kaybolur ve kayda değer olay ve eylem sırası tarif edilemez. Bir Beckett kişisi, sokakta yürüdüğünde veya ‘Camier ve Mercier’de olduğu gibi bir polisi öldürdüğünde, nitelik olarak farklı bir eylem icra etmiş olmaz. Olayların kendine özgü bir “kokusu”, olayı ayırt eden bir mevcudiyet işareti bulunmaz. Her olayın derinliği, önemi, bağlamı birbirine denktir. Hatta ne zaman, günün hangi saatinde ve nerede cereyan ettiği de şüpheli olduğundan, konumu ve niceliği de ayırt edici olmaktan çıkar. Tüm olaylar kendilerini bir bağlama rapteden “çapadan” kurtulur. Olayların da, içinde gezinen kişiler, yer tutan nesneler gibi belirli bir hareket ve sükûn oranı olmadığında, anlatının ekolojisini anlamak, tasvir etmek imkânsız olur. Dile gelenin temel bağlamı, varlık eksikliği gibi tarif edilebilir. Şeylerin ona bakarak, ondan öykünerek, ona karşı çıkarak veya tabii olarak hizaya girdikleri (veya yoldan çıktıkları) varlık, nokta zamanlar arasındaki kesintilerde, boş aralıklarda kaybolur.

Zamanın kaybı ile mekânsızlaşma birbiriyle bağlantılıdır. Zaman kayması, mekânın da değişmesine neden olur ve yeniden inşa edilmesini gerektirir. Nokta zaman, yer tutmanın mümkün olmadığı, yeryüzüyle temasın kesildiği bir “şimdinin sonsuzluğu” içerisinde kapalı kalmaktır. Öncesiz ve sonrasız şimdinin hüküm sürmesi, bütün Beckett kişilerinin mustarip olduğu ölümün gecikmesi gibi bir hâlin de nedenidir. Zamansal süreklilik diyagramı kaybolduğunda, sürem dayanıksız olduğunda, ara mekânlardan çok, boş uzamlarda yaşam sürmek zorunlu olur. Ama zamanı ve mekânı eklemleyen önce ve sonra edatları olmadığında, failin eylemi dünya kurucu niteliğini yitirir. Her şeyden önce dünyanın üzerinde temelleneceği zemin olarak yeryüzü ufuktan silinir.

KAYNAKÇA:

  • Beckett, Samuel (1995). ‘Camier ve Mercier’, çev. Uğur Ün, Ayrıntı: İstanbul.
  • Han, Byung-Chul (2018). ‘Zamanın Kokusu: Bulunma Sanatı Üzerine Felsefi Bir Deneme’, çev. Şeyda Öztürk, İstanbul: Metis.
  • Karasu, Bilge (2001). ‘Ne Kedisiz Ne Kitapsız’, İstanbul: Metis.
  • Levinas, Emmanuel (1961). ‘Totality and Infinity’, trans. Alphonso Lingis, Pittsburgh: Duquesne University Press.

|

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar