ON DAKİKALIK TATİL OLUR MU?

-ADANA-
Zamanımızın kullanım hakkı kime ait?
Taksim’den İstiklal’e girerken hemen sağda bir Starbucks vardır. Yıllar önce, İstanbul’a geldiğim zamanlarda genellikle burada nefeslenir, girişteki minik balkondaki masalardan birine oturur, bir yandan kahvemi ve sigaramı içer, bir yandan da caddeyi izlerdim.
Caddede yürüyen insanlara bakarken bir şey dikkatimi çekerdi. İstanbul’a turist olarak gelmiş insanlar neşeli, huzurlu bir şekilde sakin sakin yürüyüp dolaşırken İstanbullular aceleyle, koşuşturarak, huzursuz, gergin bir şekilde geçerlerdi önümden.
Benzer durum vapur iskelesinde de vardı. Ben kalabalığa karışmayıp bir köşeye çekilir, sonraki vapuru beklerken işinde gücünde İstanbullular iskeledeki vapuru kaçırmamak için startbox’tan çıkan yarış atı gibi geçerlerdi turnikelerden.
* * *
Turistlerin sakinliği, neşesi, huzuru ile İstanbulluların bu telaşlı halleri her seferinde bana “Niye?” dedirtirdi, “Aynı gün, aynı saatlerde, aynı havada, aynı caddede, sokakta yürüyen insanların ruh hallerinin sebebi niye birbirinin tam tersi?”
Sonra bu soruma “Tatil,” diye cevap verirdim.
Zamanımızın kullanım hakkı sadece tatillerde tamamıyla bize ait çünkü…
Sadece zamanımızın mı? Herhangi bir zaman dilimi içerisinde yaptığımız ya da yapmak istediğimiz herhangi bir şey için de biz karar veremiyoruz. Planlanmış ya da rastgele yaşadığımızı sandığımız hemen her anımızın kullanımı çok önceden belirlenmiş, değil mi?
Çocuğu okula bırakmak, etüde götürmek… Randevular, iş görüşmeleri, toplantılar… Teslim etmek zorunda olduğumuz işler… Market alışverişleri, ödenmesi gereken faturalar… Davetli olduğumuz ve mutlaka gitmemiz gereken bir düğün, bir arkadaşımızın sergisinin açılışı, çok yakınımız olmasa da katıldığımız bir cenaze, orada olmalıyım dediğimiz bir taziye…
Bu liste toplum içindeki konumumuza bağlı olarak uzadıkça uzayabilir!
Uzun ya da kısa, başka bir şehir ya da ülkede yaptığımız tatillerde ise bunların hiçbiri hayatımızda olmaz; zamanımızın tamamını biz planlar ya da plansız programsız yaşarız ve tatilin her anı tamamıyla bize aittir.
* * *
Adını “modern zamanlar” koyduğumuz, koşuşturması hiç bitmeyen, stresi bol bu hayat içerisinde sadece bize ait zamanlar neredeyse hiç kalmadı! Oysaki böyle zamanlar, ruhumuzu dinlendirmek, enerjimizi tazelemek ve kendimizi yeniden bulmak için birer küçük tatil gibidir.
Tatil deyince hemen hepimizin aklına, deniz-kum-güneş üçlüsü, tekne turları, başka şehir ve ülkelerin sokaklarında kaybolduğumuz geziler, bir yaylada kurduğumuz çadırın önünde gökyüzündeki yıldızları seyrettiğimiz doğa yürüyüşleri ya da her şey dâhil bir otelde yaptığımız sekiz-on günlük tembellikler gelir.
Oysa yaratacağımız, sadece bize ait her türlü zaman da bir nevi tatil değil midir?
* * *
Günlük hayatın içinde, bazen birkaç saat, bazen on dakika, kendimize ait bir zaman yaratmak mümkün. Bu, bir fincan kahve eşliğinde okuduğumuz bir kitaba ayırdığımız yirmi-otuz dakika; bir arkadaşımızla yapacağımız sohbet; kendimizle baş başa kaldığımız kısa bir yürüyüş olabilir. Bu zamanların gerçekten bize ait olduğunun farkına varabiliyor ve hakkını vererek yaşıyorsak kısa da olsa bir tatil yapıyoruz demektir.
Gün içinde böyle küçük tatiller yapmak hiç de zor değil.
Kıştan yazın yapacağımız tatilin planını yapmak gibi, birkaç saat ya da bir gün öncesinden bu kısa tatilleri pekâlâ planlayabiliriz. Yapamıyor muyuz? Hiç önemli değil! İş yerinizdeki arkadaşlarınıza “Benim on dakikalık bir işim var,” deyip kısa bir tatil yapıp geri dönmek de mümkün.
Ne dersiniz?
Yapabilir miyiz böyle küçük tatilleri?
* * *
DİPNOT: Bu tatillerin diğer tatillere göre çok daha kolay ve avantajlı olduğunu söylemeye bilmem gerek var mı? İş yerinden bir-iki hafta izin alma derdi yok… Otel rezervasyonu derdi yok… Havaalanı, otogar kargaşaları ile uğraşma derdi yok… Otomobil ile gidecekseniz, araç bakımı, yakıt, ceza, otoyol, köprü parası derdi yok… Valiz hazırlama derdi yok… Tatil dönüşü çamaşır derdi yok…