YAŞAM 

“KİRLİ, ÇÜRÜK VE ADİ”

Kirli, Çürük ve Adi’yi çok uzun diyebileceğim bir süre önce izlemiş, Steve Martin’e hayran olmuştum. Steve Martin, Michael Caine ile birlik olup unutamayacağım bir komedi ziyafeti çekmişti bana, sağ olsun. Geçtiğimiz haftalarda DVD’sine rastladım ve hemen aldım. İlk izleyişimde katıla katıla gülerken karnıma giren ağrıları çoktan unutmuş bir şekilde DVD’yi oynatıcıya takıp kuruldum tekrardan televizyonun karşısına… Daha önce hiç izlememiş gibi yine kahkahalarla izlemeye başladım ‘Kirli, Çürük ve Adi’yi…

Bu filmi, 50 kere izlesem, hepsinde de aynı şekilde, ilk kez izliyormuş gibi, zevkten dört köşe bir vaziyette izleyeceğime eminim.

Lawrence Jamieson (Michael Caine) filmde, gayet kibar, zarif, şık, beyefendi bir dolandırıcı. Dolandırıcılık işinde büyük oynuyor; kendini “Prens” olarak tanıtıp, yakınlaştığı zengin kadınları dolandırıyor. Freddy Benson (Steve Martin) ise ayak takımından bir dolandırıcı; Jamieson’un tersine, ufak işler yapıyor.

Benson’un zengin, kibar, soylu kadınları dolandırmasına imkân, ihtimal yok! Bırakın dolandırmayı, onlara yaklaşamaz bile. Jamieson’un ise, kibarlığı, şıklığı, yol yordam, usul erkân bilmesi nedeniyle işi çok kolay.

Kirli, Çürük ve Adi’yi izlerken bir şey dikkatimi çekti. Daha doğrusunu söylemek gerekirse, her zaman kafamı kurcalayan bir mevzua açıklık getirdi sanki bu film. Adını koyamadığım, tanımlayamadığım şeyleri tane tane açıkladı, sabırla anlattı bana.

Usul erkân, yol yordam bilmek, saygılı ve nazik olmak… Bunlar ve bunların benzeri tüm özellikleri arka arkaya sıralayabiliriz. Hepsi de olumlu özelliklerdir. Önce kendimizde, sonra yakınımızdaki insanlarda, ondan sonra da herkeste bulunmasını istediğimiz özellikler… Bu özelliği taşıyan insanların her zaman özel bir yeri vardır toplum içinde. Bulundukları yerde ilgi görürler, saygı görürler, itibar görürler…

Bu özelliklerin büyük bölümüne, hepsine ve hatta daha fazlasına sahip insanlar beni her zaman ürkütmüştür.

Şaşırdınız, değil mi? Böylesine güzel özelliklere sahip bir insandan ürkülür mü hiç? Üstelik bu özelliklere sahip insanlar çevremizde o kadar azken!

Doğru dersiniz demesine de… İşin bir de başka tarafı var ki, çoğu zaman hepimizin gözünden, dikkatinden kaçar, bu başka taraf… Farkına vardığımızda ise birçok şey için çok geç olmuştur artık!

Bu özelliklerin birçoğu sonradan kazanılan özelliklerdir. Gözlemle, çalışmakla, eğitimle, öğretimle çok rahat edinilen özelliklerdir. Bazılarımız aileden, bazılarımız toplumdan, bazılarımız da özel eğitimlerle ediniriz bu özellikleri. Bir tür kıyafettir sanki bu özelikler. Hele de üzerimize cuk oturduysa… Herkesin dikkatini çekeriz, katmerli ilgi, itibar görürüz.

İşte, beni bu ürkütür!

Sonradan edinilen ve üzerine giyen kişiyi toplum içerisinde itibarlı noktalara taşıyan bu özellikler…

Zorla değil ya! Tırsıyorum, ne yapayım!

Çevremize bir bakalım… Yakın çevremize… İş yaşamına… Siyasete… Medyaya… Spora… Aklımıza gelen ya da gelmeyen her yere… Televizyonlardaki tartışma programlarına bakalım mesela… Bazıları vardır ki, karşısındakini bu güzel(!) özellikleri ile parça parça eder, atar bir kenara.

Hele bir de… Karşısındakiler istedikleri kadar iyi insan olsunlar, işlerinin ehli olsunlar, usul erkân bilmiyorlarsa, nazik değillerse, zaten 10-0 yenik başlarlar maça. Çoğu izleyici de hayran hayran izler, takdir eder, alkışlar; karşısındaki nazik, saygılı, usul erkân bilen insanın insanlığını, ahlâkını, vicdanını merak etme zahmetine katlanmaz.

Böyle usul erkân, yol yordam bilen, saygılı, nazik kim bilir kaç insanın konuşmasından, gülücüğünden etkilenip peşine düştük sorgusuz sualsiz, kayıtsız şartsız? Böyle kaç tanesinin koluna girdik gurur duyarak, yürüdük hiç bilmediğimiz diyarlara doğru? Böyle kaç tanesinin yoluna kırmızı halı yaptık bugünümüzü, yarınımızı, mutluluğumuzu, hayallerimizi?

Böyle kaç tanesi bizi bir başımıza bıraktı hiç ummadığımız zamanlarda, hiç bilmediğimiz yerlerde?

Yüzünün rabbi yessiri silinmiş, it kopuk… Suratından, bakışından, gülüşünden dalavere akan, pislik insanları bunlara tercih ederim ben. İçlerinin karanlığı, hayatlarının pisliği her zaman üstlerinden akar! Görürsünüz, tiksinirsiniz, korkarsınız… Kaçarsınız bulaşmasın diye, uzak durursunuz. Bazen çökerler ümüğünüze, zorla alırlar neyiniz var, neyiniz yoksa… O zaman… Hiç olmazsa mücadele edersiniz değerlerinizi korumak, vermemek için; gerekirse ölürsünüz, öldürürsünüz!

Ama bu usul erkân, yol yordam bilen, saygılı, nazik insanlar öyle mi? Onlara gönüllü teslim edersiniz her şeyinizi… Bilerek, isteyerek. Bu da yetmez, sevdiklerinizi de gönderirsiniz onların yanına, “Sen de ver neyin var, neyin yoksa” diyerek…

Kirli, Çürük ve Adi’yi izlerken bunlar geldi aklıma. Hadi bakalım… Akşam oturalım televizyonlarımızın başına, açalım tartışma programlarından birini ve izlemeye başlayalım. Konuşanlardan hangileri Lawrence Jamieson, yani ‘Prens’? Hangileri Freddy Benson, yani sokak dolandırıcısı?

Ve… Hangileri yanında yürümekten her zaman gurur duyacağımız, arkadaşlığından utanmayacağımız, bizi asla yolda bırakmayacak bir yol arkadaşı?

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar