YAŞAM 

İNSANLAR ARTIK DAHA MI UZUN YAŞIYOR, YOKSA YAŞATILIYOR MU?

Eskiden yaşlanarak ölünmesine aşinaydık. Bu ölüm son derece doğaldı.

İnsan doğar, büyür, Tanrı’nın izin verdiği uzunlukta bir ömür sürer ve “yeterince” yaşadıktan sonra da ölürdü.

Sevenleri ve yakınları onun öldüğüne üzülür, çok üzülür ama pek şaşırmaz, “Tanrı herkese onunki gibi bir ömür versin” diye dua bile ederlerdi.

Sadece beklenmeyen ölümler şaşırtırdı ölenin yakınlarını: Trafik kazası, yüksekten düşme, boğulma, yanma, zehirlenme, cinayet, intihar gibi olağan dışı ve beklenmeyen ölümlere alışkın değildi insanlar; alışmaları da mümkün değildi zaten!

Hastalıklar nedeniyle ölümler olmaz mıydı?

Olurdu elbet. Hele de büyük salgınlarda! Onlar da kaderin kaçılamayan bir sonucu olarak görülürdü galiba.

Hastalıklar da vardı, hastalık sonucu ölümler de! Ancak bu ölümler de kaderden sayılır, Tanrı’dan geldiğine inanılırdı.

Son yıllarda bu durum değişti mi?

Değişti galiba.

Çok değişti.

Tıp dünyasındaki gelişmeler, doktora teşhise tedaviye ilaca eskiye oranla daha kolay ulaşılması nedeniyle olsa gerek, insan ömrü uzadı.

İnsanlar daha uzun yaşıyor artık.

Peki, insanlar daha uzun yaşıyor ama daha sağlıklı da yaşıyor mu?

Bu soruya olumlu bir cevap veremiyoruz galiba.

Bir de şöyle bir durum var:

İnsanlar daha uzun yaşıyor mu, yaşatılıyor mu?

İkisi birbirinden farklı şeyler gibi.

Yanılıyor muyum?

Son yıllarda günlük hayatın ayrılmaz birer parçası haline gelen hastalıkları, bu hastalıklara uygulanan tedavileri, ilaçları fazlasıyla kanıksamadık mı?

Tüm hastalıklar değil ama… Kanser, kalp damar, şeker, Alzheimer, karaciğer, böbrek ve daha başka hastalıklar…

Uzaktan ya da yakından tanıdığımız birinin bu hastalıklardan birine yakalandığını duyduğumuzda üzülüyoruz ama “Tüh!”, “Gerçekten mi!”, “İnanmıyorum!”, “Çok üzüldüm!” gibi kısa süreli bir şaşkınlıktan daha fazlasını kaçımız yaşıyoruz?

Eskiden insanların yaşlanarak ölmesi normal bir şeyken günümüzde bu lanet hastalıklardan biri nedeniyle ölmesi hızla olağanlaşıp günlük hayatın sıradanlıkları arasında sıradan bir yer almıyor mu?

Bu hastalıkların tedavilerinin başarılı olması hastalar, hasta yakınları başta olmak üzere hepimizi çok sevindiriyor tabii ki ama insan düşünmeden de edemiyor… Sanki bir yerlerde birileri hiç acele etmeden, kaygılanmadan, sabırla insanların sağlıklarını kaybetmesini bekliyor… (Komplo teorisyenlerinin iddialarına göre daha başka birileri de insanların hasta olması için özel olarak çalışıyor…)

Ve o gün geliyor…

İnsanların kaybettikleri sağlıkları bu birilerinin eline geçiyor ve sonra para karşılığında o insana satılmak isteniyor.

İnsanların sağlıkları birilerinin elinde, bir tür rehine gibi!

O birileri, insanlara aynı polisiye filmlerdeki gibi “Sağlığın elimde, dostum! 15 bin dolar getirmezsen öleceksin!” diyor, “Benim o kadar param yok ama ölmek de istemiyorum!” diyenlere de “Seninkilerde vardır. Seni seviyorlarsa bulup getirirler. Onu da sen düşün!” diyerek yakınlarının yanına gönderiyorlar.

Peki, tedavi için o parayı bulamayanlar ne oluyor?

Ne olacak? Kaderleri ile baş başa kalıyorlar!

O birilerinin fidye için rehin aldığı insanın yakınlarının fidye olarak istenen parayı bulamaması ve o insanın cansız bedeninin bir ara sokakta bulunması gibi bir son için geri sayımın başlatılması… Durum bu değil mi?

Tıp çok ilerledi, yaşam kalitesi çok arttı, insan ömrü uzadı ama…

Parası olanlar için sağlıklı yaşamak demek çok para demek ama bu da aynı zamanda ölümün de çok pahalı olduğu anlamına gelmiyor mu?

Parası olmayanlar içinse yapacak çok bir şey yok ne yazık ki! Fidye olarak istenen gerekli parayı bulurlarsa rehin alınan sağlıklarını kurtaracaklar.

Bulamazlarsa?

Dilerim bulurlar” diyelim.

Felaket filmlerinde, olaylar kaçınılmaz sona yaklaştığında ortaya çıkan rahipler gibi “dua edelim, kardeşlerim, dua edelim”.

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar