İÇEL SANAT KULÜBÜ 3’ÜNCÜ MİZAH GÜNLERİ’NİN ARDINDAN
-ADANA-
7-8 Haziran’da İçel Sanat Kulübü’nün davetlisi olarak Mersin’deydik.
Mizahçı dostlarım Behzat Taş, Faruk Karaçay, Halis Dokgöz, Hicabi Demirci, Mustafa Akyol, Sefa Sofuoğlu, Serdar Sayar ile birlikte üçüncüsü düzenlenen Mizah Günleri’ne katıldık.
Zengin bir içerikle hazırlanan 3’üncü Mizah Günleri’nde sadece mizah, karikatür konuşulmadı; kültür-sanatın insanlarda, kent yaşamında bıraktığı olumlu izler, sağladığı faydalar da konuşuldu.
Doğu Can’ın stand-up gösterisi ile tamamlanan İçel Sanat Kulübü 3’üncü Mizah Günleri’nde hepimiz anılarımıza güzel yeni anılar ekledik, yeni dostlar tanıdık ve çok güzel duygularla pazar sabahı Mersin’den ayrıldık.
Başta İçel Sanat Kulübü Başkanı Fatih Alkar olmak üzere, yönetim kurulu üyelerine, 50 dereceye yaklaşan sıcağa rağmen etkinliğe katılan izleyicilere ve emeği olan herkese teşekkür ediyorum.
* * *
İlkokuldayken turizmden “Bacasız sanayi” diye bahsederdi öğretmenimiz. İlerleyen yaşlarımızda bunun ne kadar doğru bir tanım olduğunu görerek, yaşayarak uygulamalı olarak öğrendik.
Bacasız sanayimiz yıllar içinde gelişti, büyüdü; her ne kadar arzu edilen kârlılıkta olmasa da ülkeye sadece ekonomik olarak değil, sosyal ve kültürel alanlarda da büyük katkı sağladı.
“Ülkemizin turizmden başka bacasız sanayisi yok mu?” diye düşünürüm zaman zaman.
Kendi kendime sorduğum bu sorunun cevabını ise ülkemiz verir bana:
“Elbette var,” der, “kültür-sanat dünyamızın muhteşem potansiyeli de ülkemizin en büyük bacasız sanayisidir.”
Gerçekten de öyle.
Ülkemizin büyük-küçük her şehrinde, ilçesinde, hatta köyünde var olan kültür-sanat hazinelerinin bazıları gün yüzüne çoktan çıkmış, sarrafların elinde değer buluyor; bazıları bulunmuş, değer biçilmeye çalışılıyor; bazıları ise keşfedilmeyi bekliyor.
Kültür-sanat dünyamız o kadar zengin ki… Bu dünyada ulusal ve uluslararası alanda o kadar büyük sanatçılarımız, kültür insanlarımız ve kurumlarımız var ki…
Merkezi yönetimin, yerel yönetimlerin, kamu kurumlarının, sivil toplum kuruluşlarının bu zenginliğin farkına varıp değerini bilmesi gerekiyor. Yapan illerimiz, ilçelerimiz, köylerimiz yok mu? Var tabii ki.
Bu iller, ilçeler, köyler, her yıl düzenledikleri kültür-sanat etkinlikler ile yurt içinden ve dışından binlerce, on binlerce insanı kentlerine taşıyor, sadece kent ekonomisine katkı sağlamakla kalmayıp o bölgeyi, kültürünü, sanatını, sanatçısını tanıtıyorlar.
Bu konuda çalışan, proje geliştiren, zaman ve emek harcayan her kent sakininin, sivil toplum kuruluşunun ve kurumun yanında olmayı, işini kolaylaştırmayı, yolunu açmayı, her konuda destek olmayı, başta yerel yönetimler olmak üzere tüm kamu kurumları ve büyük şirketler öncelikli görev olarak kabul etmeli.
Belki kısa bir zaman içinde yeni fabrikalar kuramaz, milyon dolarlık ihracat yapamayız, yeni turizm tesisleri açamayız ama yurt içinden ve dünyadan binlerce insanın akın akın kentlerimize geleceği konserler, sergiler, yarışmalar, festivaller düzenleyebiliriz.
* * *
Çocukken bize turizmin “bacasız sanayi” olduğunu söyleyen öğretmenlerimiz bir şey daha söylerler, “Memnun ayrılan her turist, 10 turist olarak geri döner” derdi.
Adana’nın, her yıl baharda yüz binlerce insanı konuk ettiği Portakal Çiçeği Karnavalı bunun en güzel örneği değil mi?
Farklı kentlerde katıldığım her kültür-sanat etkinliğinde bunları düşünür, “Yerel yöneticiler bu muhteşem potansiyele neden dört elle sarılmaz ki?” derim kendi kendime.
Cidden neden?
Not: Tabii ki bunları söylerken genelleme yapmayıp kültür-sanatın yanında olan tüm yerel yöneticileri ve kamu kurumlarını tenzih etmeyi bir borç bilirim.