YAŞAM 

“BEN KÜSKÜNÜM FELEĞEEEE!”

Adam dünyaya, insanlara, teknolojiye küser; kendini doğanın kucağına atar. Saç sakal birbirine karışır, derme çatma bir kulübede, çadırda yaşamayı seçer. Bir televizyon kanalı veya bir gazete bulur izini adamın, hemen haber yapar… Günlerce televizyon ekranlarında, gazete sayfalarında izleriz, okuruz…

Sayın izleyiciler, Ahmet Bey’in bu kulübesinde, modern dünyanın hiçbir aracını göremiyoruz. Ne televizyon, ne radyo, ne gazete… Hatta çayını bile odun ateşinde demliyor!

İnanması güç belki ama Ahmet Bey, tam on bir aydır ne televizyon izliyor, ne internete giriyor, ne de cep telefonu kullanıyor, sayın izleyiciler!

Soğuk kış günlerinin yaklaştığı bu günlerde, gazetemiz tarafından hediye edilen doğalgazlı kat kaloriferini kabul etmeyen Ahmet Bey, eski bir yağ tenekesi içerisinde yaktığı çalı çırpı ile ısınıyor, sevgili okurlarımız!

Hiç düşündünüz mü, araştırdınız mı bu adamlar neden küserler modern(!) yaşama?

Ben şimdiye kadar hiç düşünmemiş ve araştırmamıştım. Zaten merak da etmemiştim. Ama son birkaç yıldır yaşadıklarım bu adamların kendilerini doğaya atmalarının sebebini öğrenmemi sağladı.

Sayısını artık RTÜK’ün bile tespit edemediği kadar televizyon kanalı olan bir ülkede 7 gün 24 saat dandik TV dizileri, futbol programları, yarışmalar, ‘Televole’ler ve bu tip yüzlerce program yayınlanır da, hangi vatan evladı isyan edip, “Yahu arkadaş, pes be! Dağdaki ayılar, çakallar bile sizden iyidir!” deyip dağa, ormana kaçmaz?

Çok zeki olmasına hiç gerek yok; vasat bir akıl sahibi hangi insan, trafik gürültüsüne, hava kirliliğine, “modern şehir” diye yutturulan beton yığınlarına lanet okuyup deniz kenarında küçük bir barakaya sığınmaz?

Her gün birkaç saatini gelen gereksiz e-postaları temizlemek için ayıran bir insan, o bilgisayarı parçalamak için fırsat kollamaz mı?

Hayatımızı kolaylaştırmak için kullandığımız cep telefonlarının, birileri tarafından kandil, düğün, bayram, nişan, nikâh, kına gecesi, sünnet, açılış, kapanış ve burada sayamadığımız binlerce mevzu bahane edilerek gönderilen kısa mesajlarla geyik aracı haline dönüştürülmesi hangimizi çileden çıkarmaz? Ve… “Arkadaş, ben tamtamla, dumanla, güvercinle haberleşmeye razıyım. Lanet olsun cebine de, telefonuna da!” dedirtmez?

Trafik sıkışıklığında, korna sesleri ve egzoz kokuları arasında yaşamaktan hangimiz bıkmaz, usanmaz?

Vesaire… Vesaire…

Evet… Bu adamlar dağa, ormana, denize boşuna kaçmıyorlar!

Sonuçta hepimizin gideceği yer orası.

İnşallah, gideriz oraya, onların yanına… Yoksa… Vay halimize!

Eğer gidemezsek…

Hep birlikte, en yakınımızdaki ruh ve sinir hastalıkları hastanesine taşınacağız.

Benden söylemesi…

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar