EDEBİYAT 

HİS YOLCULUĞU

Yüzündeki yaradan giriş yaptım kafatasına doğru. Elmacık kemiğinin hemen alt tarafından… Sert bir darbeyle açılmıştı yara. Yüzünü neredeyse ikiye ayıracak şekilde vurulmuş bir darbe. Sızan kan göğsüne doğru akmış ve aşağılarda kurumuş. Yaraya rağmen, yüzündeki şaşkınlık ifadesi net olarak görülüyor. Benim de çalışmalarımın sonuna geldiğimi gösteren bir tablo aynı zamanda.

Uzun zamandır üzerinde çalıştığım bir projeydi bu. Kendimi adadığım, uğruna neredeyse –bunun dışındaki– tüm hayatımı dışladığım bir çaba. İnsanı tanımak için bundan daha iyisi yapılmadı bugüne kadar. Beden içi his yolculuğu üzerine tam 20 yıl çalıştım. 10 yıl da nöro-psikiyatri uzmanı olmama kadar geçen eğitim süremi eklersek 30 yıl olmuş.

Henüz lise son sınıfta okurken başlamıştı her şey. Oturduğumuz apartmanın sekizinci katından atlayarak intihar etmişti bir kadın. Birinci katta oturuyorduk. Patlamaya benzer bir sesle fırlamıştım balkona. Bir anda tüm balkonlar insan dolmuştu. Başımı aşağıya çevirdiğimde, hemen balkonun altına park etmiş beyaz arabanın üzerinde, çırılçıplak yatan bir kadınla göz göze gelmiştim.

İlk kez bir ölüyle bu kadar yakın temasım olmuştu. Yüzünün sağ tarafından akan kan, beyaz arabanın üzerinde kırmızı çizgiler halinde süzülüyordu. Kusma isteği gelmişti bir an. Zor tutmuştum kendimi; ama gözümü de kadının cansız bedeninden alamamıştım. Daha doğrusu yüzüne ve gözlerine takılıp kalmıştım. İlk şoku atlatan sokak sakinleri hemen ambulansı arama telaşına düşmüşlerdi. Polis ve ambulans aynı anda gelmişti, üzeri komşular tarafından örtülen kadının yanına.

Balkondan, biraz da geriye çekilerek izliyordum gelişmeleri. Nabız kontrolüyle öldüğünü tespit eden görevliler, polisle birlikte beklemeye başlamışlardı. Konuşulanlardan duyduğum kadarıyla, savcının olay yerine gelmesi bekleniyordu. Bense, kadının yüzünün yarasız yanına ve gözlerine bakmaktan kendimi alamıyordum.

Aklıma fotoğraf çekmek geldi. Hemen içerideki fotoğraf makinesini aldım. Korkarak da olsa üç-dört poz çektim. Özellikle yüzünü çekmeye çalıştım. Sonra, bu çektiğim pozlar ve o kadının ölümü üzerine düşüncelerim, hayatımın akışını tamamen değiştirdi. Aynı zamanda, insanı tanımak konusunda da önemli bir adımın başlangıcı oldu.

Ölen kadının gözlerindeki ve yüzündeki ifadeye takılıp kalmıştım. Yüzünde bir dinginlik, gözlerinde ise belli belirsiz de olsa bir mutluluk halini hissettim. Yüze yayılan bu ifadenin, cansız bir bedende nasıl kalabildiğine takıldı kafam. İntihar gibi onaylı bir ölüm mü buna sebep oldu diye düşündüm. Zaman, bunun sadece intihar etmekle ilgili olmadığını, başka şartlarda da duygu ifadelerinin yüzde kaldığını gösterdi bana.

Erkeklerde çok daha az gerçekleşen bu durum nedeniyle, araştırmalarımı kadınlar üzerinde yoğunlaştırdım. Hayatımın neredeyse üçte ikisini bu çalışmalar içerisinde geçirdim diyebilirim. Beni çok heyecanlandıran sonuçlar elde etmiş olmasam tükenirdim çoktan. Çünkü her gece, göz kapaklarımın içine doluşmuş ölü kadın yüzleriyle uyudum. Her sabah, aynada ilk onlara günaydın dedim.

Zamanla şöyle bir düşünce oluştu bende: Muhtemelen ölmeden hemen önce, ölüm anında ya da öldükten hemen sonra bir duygu hali sarıyor bedeni. İfadesini de doğal olarak yüzde ve gözlerde gösteriyor. Peki, içine beyin fonksiyonlarının da girmesi gereken bu durum nasıl oluşuyor? Zihin, duygu, hareket, sinir sistemi, düşünce, bunlar arasındaki bağlantılar vesaire. Samanlıktaki iğneyi bulmak çok zordu.

Uzun, yorucu ve acılı günler geçirdim. Çalışmalarımı rahat yapabilmek için hep adli tıp kurumlarında görev aldım. Ölü tarlasında umut yeşertmeye çabaladım. Bazen işim gereği bazen de izinsiz işler yaptım. Utandım da yaptıklarımdan; ama bulacağım şeyin bilime ve insanlara sağlayacağı katkıyı düşünüp kendime ayrıcalık tanıdım.

Sonunda, Raphe çekirdeklerinde buldum aradığım nöronu. Son yaptığım araştırmada, bazı belirtiler beni bu bölgeye yöneltmişti. Neredeyse bir ay boyunca hiç durmadan otopsi/ameliyatlar yaparak taradım çekirdekleri. En az 20 vaka üzerinde çalıştım. Son derece gelişmiş tarama cihazlarıyla bu nöronun bütün hareketlerini kaydettim. Sonunda duyguların ölüm anında nasıl yayıldığını ve bedeni nasıl sardığını görebildim.

Üstelik beklediğimin çok ama çok ötesinde bir keşfi de gerçekleştirdim. Belki de insanlık tarihinde, artık her şeyin çok farklı olacağı bir dönemin başlangıcı. Raphe çekirdeğindeki bu nöron (ben ona Beden İçi His Yolculuğu’nun kısaltması olarak BİHİY adını verdim) aynı zamanda insanın son 5-6 saniyesinin görüntüsünü de depoluyordu.

Düşünsenize, bu sayede bir insanın son saniyelerinde dışarıya bakışını, gördüklerini ya da ona bakanları ve onların bakma şeklini görebilmek mümkün olacaktı. Adli açıdan bakarsak da, bütün cinayetler çözülecek, hatta belki de işlenmesi engellenecektir.

İşte, bu beklenmedik keşfim, aynı zamanda sizlere bu satırları yazmamın nedeni oldu. Çünkü bu görüntüleri görebilmek için gece vardiyasına gelen bir kadın çalışanı öldürmek zorunda kaldım. Masaya bağlayıp sert bir darbe vurarak yaptım girişte anlattığım gibi vahşeti maalesef. Daha doğrusu otopsiye canlı olarak almam gerekiyordu. Ölümüne kadar devam etti operasyonum. Vardığım sonuç, her ikimiz için de insanlık tarihine altın harflerle yazılacak muhtemelen. Ama benim bu sonuç ve vicdan azabıyla hayatıma devam etmem mümkün değil.

Bunlar intiharımdan önceki son satırlarım. Bütün bulgularım ve çalışmalarımı zarfın içindeki belleğe kaydettim. Beni, buluşumun güzel sonuçlarıyla anmanızı dilerim, tabii; ama kadının gözlerindeki acıyı ve nöron görüntülerinde gördüğüm kendi yüzümü, ölümümün bile unutturmayacağından korkuyorum…

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar